BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİNDEN BEKLENTİLER
Alp ÇINAR
Öğrencilerin hayatının en özel ve güzel zamanlarını geçirdiği dönem üniversite yıllarıdır. Bu yıllarda genç kardeşlerimiz unutamayacağı anılar biriktirir. Onlar için çoğu zaman şehrin bir önemi yoktur.
Peki Bilecik içinde bunlar geçerli midir?
Aslında Bilecik’teki üniversiteli gençlerde, şehre ilk geldiklerinde; ne kadar da küçük, hiçbir yaşam belirtisi yok, sıkılıyorum, bunalıyorum bu şehirde, şeklinde serzenişler de bulunur.
Ancak ilk birkaç ay süren bu bocalama evresinden sonra şehir ve üniversite ile arasında bir bağ kurmaya ve sahiplenmeye başlar. Şehirden ayrılmak istemez, memlekete gittiğinde bir an önce dönmek için gün sayar, mezun olduktan sonra ise ahlar, vahlar arasında şehir ve üniversite, arkadaşlar arasında yad edilir; “Keşke yeniden öğrenci olsak” “Ne güzel günlerdi dimi? Kimlerle görüşüyorsun? Hatırlıyor musun şeklinde başlayan bir sürü güzel anı.
Hele yıllar sonra yeniden kavuşmanın heyecanı. Tarifi mümkün olmayan müthiş bir duygudur;
Şehrin istasyon caddesinin yokuşundan çıkarken kalp atışları hızlanmıştır. Gençlik yıllarını geçirdiği şehir nasıl gözüküyor acaba? Çok değişmiş midir? O yokuş bitmek bilmez. Sonunda Edebali Türbesi görülmeye başlar, ardından olanca güzelliği ve şirinliği ile şehir karşısına çıkar. Arabasından iner ve şehirde yürümeye başlar. Belki tek bir caddesi vardır, belki o caddenin ismi, kendi tabirleriyle mecburiyet caddesidir. Ama geçtiği her yerde güzel bir anı biriktirmiştir.
Şehir gezisi biter ve sıra, her zaman sıcak bir yuva olarak gördüğü acı, tatlı ve bir o kadar stresli anılarla dolu olan Üniversitesini ve hocalarını görmeye gelir. Yeniden yokuş çıkılır ve bütün ihtişamı ile kampüs karşısına çıkar.
Aslına bakacak olursak asıl özlem duyulan her ne kadar küçük ve imkânlar açısından kısıtlı da olsa, burada yaşanan arkadaşlıklar dostluklar ve geçirilen güzel zamanlardır. Bu nedenle öğrencilerimizi Osmanlının filizlendiği bu coğrafyada güzel anılarla misafir etmemiz ve reklamı güzel bir şekilde yapmak gereklidir. Dolayısıyla da Üniversitemize ve kadrosuna büyük işler düşmektedir.
Peki ya Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi bu güzel anıları ne kadar sağlayabiliyor?
Bilecik’te, Üniversiteye başlamadan önce öğrenciler, büyük beklentilere girer, hayaller kurar. Öncelikle anlata anlata bitiremeyeceği bir kampüs ister.
Kampüs öğrenci için son derece önemli, Zira üniversite hayatı boyunca sürekli içinde olacağı yer. Kampüste bir sürü anı biriktirecek, birçok selfie çekilcek. "Bizim kampüste... Bizim Üniversite’de…” diye başlayan sohbetlere konu olacaktır.
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi 2007 yılında kurulmuş olan ve geçen 10 yıllık süre zarfı içerisinde alt yapı çalışmalarını büyük oranda tamamlamış, yaşıtlarına göre öğrencilerine, çok daha iyi olanaklar sunan bir kampüse sahiptir.
Tabi ki bu tek başına yeterli değildir. Kampüsü kampüs yapan diğer beklentiler de vardır!
Nitekim Üniversite denilince akla gelen ilk şeylerden biride amfi dersliklerdir. Televizyonda izlenen filmlerdeki gibi büyük amfiler ister, zira öyle büyük olsun ki anlata anlata bitiremesin. Kendisini ziyarete gelen ailesine, arkadaşlarına gururla üniversitesinin bu güzelliklerini göstersin. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinde amfiler olmasına rağmen büyük konferanslar, paneller ve sempozyumlar için 500-600 kişilik büyük bir kongre merkezine ihtiyaç var gibi gözüküyor. Elbette ki yeni bir üniversite olabiliriz, bunlar zamanla olacaktır.
Peki başka?
Tabi ki donanımlı ve öğrencilerin evi gibi sıcak bir Kütüphane. Zira vize ve Finaller onlar için, hocaları ile yapacakları bir maç gibidir. İyi hazırlanmak ve galip gelmek zorundadırlar. Ayrıca “Hiçbir eğlence okumak gibi ucuz, hiçbir zevk de okumak kadar kalıcı olamaz.” Felsefesinden hareketle Üniversitelerin olmazsa olmazıdır Kütüphaneler. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesini hiç gezmeyenler için aktarayım.
Çok gösterişli bir binası vardır. Şimdi diyeceksiniz ki ya içi? O zaman hadi gezelim.
Basılı ve elektronik olmak üzere yüz binin üzerinde kitap bulunmaktadır ve öğrenciler, günün 24 saati rahat bir şekilde kütüphaneyi kullanabilmektedir. Evet evet yanlış duymadınız. 24 saat açıktır kütüphane. Köklü üniversite diyebileceğimiz birçok Üniversiteden daha iyi olanaklar sunar misafirlerine. İsteyenler 3-5 kişilik gruplar halinde gelip odalarda kimseyi rahatsız etmeden çalışabilmektedir. En ince ayrıntısına kadar öğrencilerin rahat ve huzurlu bir şekilde çalışma yapmaları düşünülmüştür, hatta yorulduklarında uyuyabileceği mekânlar bile vardır. Çalışan memur arkadaşlara da bir teşekkür herhalde son derece gerekli. Nitekim son derece güler yüzlü ve aşk ve şevkle işlerini yapmaktadır. Bu arada şunu da hatırlatalım, eğer ki aradığınız bir eser, kütüphane raflarında yoksa mutlaka memurlara iletiniz, en kısa sürede o kitap sizin için sipariş edilecektir.
Hadi şimdi karnımızı doyuralım.
Bütün Üniversitelerde olduğu gibi Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesine de Türkiye’nin bütün şehirlerinden öğrenciler gelmektedir. Dolayısıyla farklı kültürlerin buluştuğu farklı damak lezzetlerine sahip olan öğrencilerin Anne yemeği gibi olmasa da zevkle yemek yiyebileceği bir yemekhane, bütün öğrenci kardeşlerimizin hayali.
Kısa sürede yaklaşık yirmi bin kişiye ulaşan öğrenci ve personeli ile Üniversitenin Yemekhanesi ne yazık ki yeterli gözükmemektedir. Yemek saatlerinde uzun kuyruklar oluşmakta ve bu durum biraz da olsa işkenceye dönüşmektedir. Gerçi personelin yemek yediği yerler dahi Öğrencilere açılmış ve bir rahatlama sağlanmaya çalışılmışsa da bu bile problemi çözememiştir. Rektör Bey’e davranışından dolayı teşekkür eder, en kısa sürede öğrenciler için daha büyük bir Yemekhane yaptırmasını istirham ederiz.
Fiyatlar noktasında bir sıkıntı gözükmüyor. Zira son derece makul diyebileceğimiz rakamlarla öğrenciler karınlarını doyuruyor. Ancak yemeklerin lezzeti ve kalitesi noktasında biraz daha hassasiyet ve oto kontrol sağlanırsa bu sorunda aşılacaktır herhalde.
Son derece nitelikli bir akademik kadro?
Üniversite şu an için bu imkânları öğrencilere ne kadar sağlıyor acaba? Elbetteki duyumlar ve dedikodularla yorumlar yapmak doğru değil. Ancak Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesinin Türkiye’deki üniversiteler sıralamasında ki yerine bakacak olursak ne yazık ki bu konuda sınıfta kalmış gibi gözüküyor. Alanında isim yapmış, öğrenciye nüfuz edebilen, iyi bir eğitim almış akademik kadro öğrencinin en büyük beklentisi.
Ne Yazık ki Türkiye’deki üniversitelerin, akademisyenlerden beklentileri de bir hayli sınırlı görünüyor. Zira ders verme ve “puan” alma şeklinde ifade edilebilir. Üniversite ve yönetiminin sunduğu kısıtlı imkanlar, yeterli ödüllendirme ve motivasyon sağlanamaması gibi nedenlerden dolayı Akademisyenler, araştırmaya mesai harcamak yerine, yükümlü oldukları dersleri vermekle yetiniyor gibi gözüküyor. Bu kısıtlı imkanlar da elbetteki beyinlerin kısa sürede Üniversiteyi terk etmelerine sebep oluyor.
Bununla birlikte akademik kadroların ihtiyaca uygun olarak verilmesi son derece önemlidir. Bilecik’te Uçak, Uzay veya Atom mühendisliği alanında kendini geliştirmesi gönül istesede elbetteki beklenemez. Doğal olarak Ziraat, birçok medeniyete ev sahipliği yapması nedeniyle Coğrafya, Arkeoloji, Edebiyat, Tarih ve Sosyoloji alanında biraz daha isminden söz ettirmesi gereklidir.
Şunu da sormadan geçemeyeceğim. Kuruluşundan itibaren üniversitede görev alan ve kendisini geliştiren Araştırma görevlileri, yüksek lisans ve doktora eğitimin tamamladıktan sonra neden kadro alamamaktadır? Veya doktorasını tamamlayan akademisyene özlük hakları neden verilmemekte ve yetişmiş kadronun gitmelerine müsaade edilmektedir?
Spor kompleksleri?
Kapalı yüzme havuzu, fitness salonu, koşu alanı olan, her türlü sportif aktivite imkânını bünyesinde barındıran bir üniversiteyi kim istemez ki? Aslında üniversitenin yeterli olmasa da bir kapalı spor salonu var eminim ki zamanla daha da aktifleştirilecek ve iyileştirilecektir. Bunun yanında bir tane halı sahası ve standartlara uygun bir futbol sahası mevcut. Ancak önemli olan bu alanlarda öğrencilerin ne kadar zaman geçirdiği.
Kampüs alanından hiç çıkmasam?
Kampüsün şehrin bir hayli dışında olması hasebiyle, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacağı alışverişini yapacağı, hemen hemen her türlü ihtiyacını karşılayacağı, Ders aralarında biraz nefes almak, güzel muhabbetler ve dinlenme adına kafeteryası, oyun salonu, kampüs dışına çıkmasını gerektirmeyecek bir sosyal yaşam alanı her öğrencinin hakkı gibi gözüküyor. Bununla birlikte en azından kısa vadede ATM’lerin sayısının biraz artırılması, bir mini market, erkek ve bayanlar için Kuaför salonları son derece elzem ve yapılması zor olmayan istekler olsa gerek.
Bütün bu yazdıklarımız umarım yanlış anlaşılmaz. Zira amacımız bağcıyı dövmek değil üzümü yemektir. Bu talepler ve beklentiler de bana ait değil bilesiniz, sadece Öğrencilerin ve bir nebzede olsa akademinin sesini duyurmaktır. Aslına bakacak olursak daha konuşacak çok sözümüz var bugünlük bu kadar.
Bu haber toplam 6550 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.