KUDÜS BARIŞ VE ESENLİK YURDU OLMALIDIR
Doç. Dr. Mustafa BAŞ
Kur’an ayetleri ve Eski Ahit metinlerinde yer alan bilgiler Kudüs Şehrinin önemini Mabed'in Hz. Süleyman tarafından yapılması ile kazandığını ortaya koymaktadır. Mabed, Yahudilerin taşkınlıkları sebebiyle yaklaşık 400 yıl ara ile Buhtunnasr ve Romalı Titus tarafından yıkılmıştır. Mabed'in yıkıldığı dönemlerin her ikisinde de Yahudiler için sürgün hayatı başlamış, özellikle ikinci yıkımdan sonra dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmışlardır. Onların bu taşkınlıklarının sonuçları İsra Suresinde 4-8. ayetlerde söyle ifade edilmiştir; "Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize (savaşta) güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, ülkenin her tarafında kontrolü ele almışlardı. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. Daha sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).Rabbinizin size acıyıp-esirgemesi elbette umulabilir; ama eğer siz (günaha) geri dönerseniz, Biz de (azaba) geri döneriz..."
Mısırdan çıkıştan sonra Hz. Musa'ya karşı gösterdikleri bir çok taşkınlığarağmen Allah onlara savaşmalarını yurtları için savaşmalarını emretmiş, ancak bundan kaçınarak, Hz. Musa'ya şehir halkının savaşçı olduğunu, onlara karşı koyamayacaklarını, kendisinin Allah ile birlikte savaşmasını, kazandıklarında şehre gireceklerini ifade etmişlerdir. Tefsir alimleri elde edilmesi için savaşarak girilmesi istenilen bu şehrin Kudüs olduğunu ileri sürmüşlerdir. Dün savaşmadıkları, bu günde oldu bitti ile ele geçirdikleri İlahi menşeli üç dinin kutsal beldelerinden olan bu beldenin kendilerinin kadim şehri olduğu iddiasını dile getirmişlerdir. Kendilerine Dicle-Fırat havzasını da içine alacak bir bölgenin Allah tarafından va'd edilmiş topraklar olduğunu kutsal metinlerinde ve söylemlerinde hep dillendirmişlerdir. Ancak bu topraklara hakim olduklarında, Hz. Davut ve Hz. Süleyman dönemi hariç olmak üzere ne kendileri huzur bulmuşlar, ne de başkalarına huzur vermişlerdir.
Kudüs, İsra suresinin ilk ayetinde vurgulandığı üzere, Hz. Peygamber'in (sas) İsra (gece yürüyüşü) ile Mirac'a başladığı mekan olarak Müslümanların, Mabedin kalıntısı olarak Ağlama Duvarı ile Yahudilerin, Hz. İsa'nın çarmıha gerildiğine inanılan Golgota Tepesi ve ilk vaazını yaptığı Zeytin Dağı ile Hıristiyanların ortak kutsal şehridir. Hz. Ömer tarafından fethedildikten sonra İslam'ın sağladığı barış ve huzur, Haçlı İşgaline kadar varlığını devam ettirmiştir. Karen Armstrong, Holy War (Kutsal Savaş) isimli eserinde şöyle nakletmektedir; “Halife Ömer Kudüs’e beyaz bir devenin üzerinde girdi, yanında ise kentin Yunan yöneticisi Başrahip Sophronius vardı. Halife kendisinin öncelikle Tapınak Tepesine (yıkık olan Hz. Süleyman mabedinin yerine) götürülmesini rica etti ve Hz. Muhammed’in Gece Yolculuğu’nu (Mirac) yaptığı bu noktada eğildi ve dua etti. Başrahip bu sahneyi korku içinde izliyordu... “Son Günler”in artık yaklaştığını sanmıştı. Daha sonra Halife Ömer Hıristiyan tapınaklarını görmek istedi ve tam Kutsal Mezar (Holy Sepulchre) Kilisesi’ne gittiğinde, namaz vakti geldi. Başrahip kendisini kibarca namazını bu kilisede kılmaya davet etti, ama Halife Ömer bu teklifi kibarca reddetti. Eğer bu kilisede namaz kılarsa, sonra bazı Müslümanların bu olayı anıtlaştırmak amacıyla buraya bir cami inşa etmek isteyebileceklerini, bunun ise Kutsal Mezar Kilisesi’nin yıkılması anlamına geleceğini izah etti. Bu nedenle Halife kiliseden çıkıp biraz daha ilerdeki bir noktada namazını kıldı; nitekim bugün tam bu noktada, Kutsal Mezar Kilisesi’nin tam karsısında Halife Ömer’in adına insa edilmiş küçük bir cami bulunmaktadır.” Meşhur Cennetin Krallığı isimli filmde de Selahattin Eyyubi'nin Kudüs'e girişi tarih kitaplarında yer aldığı gibi nakledilmektedir. Haçlıların vahşiliği ve yaptıkları katliamlar batılı kaynaklarda da bir utanç olarak anılmaktadır.
Kudüs, Müslümanların hakim oldukları dönemlerde hep barış ve esenlik yurdu olmuştur. En vahşi katliamı yapan haçlılar bile bu esenlikten paylarını almışlardır. Osmanlı Dönemi bu şehirde herkesin dilinde bütün din ve görüşlerin barış ortamında yaşadığı bir dönem olarak özlemle hatırlanmaktadır. General Allenby'nin bu şehre girişi ile başlayan düzensizlik hala varlığını korumakta, güven ortamı yerini savaş ve düşmanlık naralarına bırakmaktadır. Bugün barış, esenlik ve hoş görü şehri olan Kudüs ağlamakta. Burada yaşanan her güzellik bombalanmakta, hayat anlamsız kılınmaktadır. 1967 yılında yapılan işgalden bu yana inşa edilen yerleşim merkezleriyle tarihi mekanlar çirkinleştirilerek Müslümanların yaşam alanları yok edilmektedir. Her gün farklı bahanelerle Müslüman mahalleri işgal edilerek yıkılmakta, yerlerine yerleşimciler yerleştirilmektedir.
Kudüs, insanlığın başkentlerindendir. İnsanlıktan nasibini alamamış, masum çocukların üzerine bomba yağdıran, kadın, yaşlı demeksizin insanları öldüren, sokaklara atan, binlerce masumu hunharca hapislerde tutan, işgal ettiği topraklarda pişkin ve sahibinin gücü ile şımarıklık yapan Esfeli Safilinlerin yurdu olamaz.
Bu haber toplam 1489 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.