PROF. İLGEN'DEN BASIN AÇIKLAMASI
Son açıklanan Kanun Hükmünde Kararname ile üniversiteden atılan Prof. Dr. Abdulkadir İlgen 'Hemşehrilerim' dediği Bilecik halkına basın açıklaması yaptı. Kendisine karşı haksızlık yapıldığın görüşünü dile getiren İlgen üniversite rektörü ve bazı isimlere çattı.
İlgen'in 'Basın Açıklaması' diyerek 'Çok saygı değer Bilecikli Hemşehrilerim' başlığıyla başlayan basın açıklaması şu şekilde:
"Çok saygıdeğer Bilecikli hemşerilerim,
Son kararnameyle üniversitedeki görevime son verildi. Yakında emekli bir hoca olarak yaşantıma devam edeceğim. Asistanlıktan profesörlüğe kadar neredeyse bütün akademik kariyerimi geçirdiğim Bilecik maceram görünen o ki sona erdi. Bu, nihayet Allah’ın takdiri, alınyazısı. Böyle durumlarda mazlum olmak zalim olmaktan iyidir. Ben buna inanmış biriyim. İmanım bu. Hakkımda yapılan suçlamalarla ilgili devam eden bir mahkeme var. Benim Türk adaletinden zerre miktar kuşkum yok. Hak yerini bulacak, haklı haksızdan er ya da geç mutlaka ayrılacaktır.
Bendeniz küçük yaşta babamı kaybettim ve o günden beri kendi el emeğimle geçindim. Babamın emekli maaşı yoktu. Miras da kalmamış, her şeyi kendimiz kurmuştuk. Bir annem, bir de yaşları çok küçük kardeşlerim vardı. Zor yıllardı.Kendi emeğim ve alın terimle bir noktaya geldim. Ben çalışırken arkamdan komplo kuranhaysiyet celladı müfteriler de yoktu. Kimse yoktu yanımda. Kariyerimi kimseyle kazanmadım. Bana zulmedenler de yanımda değildi. Bu kariyeri kimseden lütufla almadım. Hepsi alın teri. Kimseye maddi manevi borcum ve minnetim yok. Hep müstakil bir adam oldum. Halen de öyleyim. Bu hep böyle oldu. Şimdi de böyle. Bu süreçte de sayın rektörle bir kere bile olsun görüşme talebim olmadı. Bunu zül saydım. Bu zillete düşmedim. Sayın milletvekilleriyle de görüşme talebim olmadı, onu da zül saydım, görüşmedim.
En çok üzüldüğüm konu kendi kazancım için el açar duruma sokulmamdır. Her şey bir yana, ama bunu asla affedemedim. Affetmem de mümkün değil. Görevim sırasında kimsenin özlük haklarına el uzatmadım. Yanlı jüri kurmadım, teşebbüs dahi etmedim. Bu yollara girmeyi kamu malına el uzatmak şeklinde telakki ettim. Öyle yaşadım. Ama falanla neden görüştün diye suçlandım. Falanla şu işi tutmuşsun diye tek bir somut iddia konulmadı. Zaten konulamaz da. Kim olursa olsun insanlarla görüşmenin suç olduğunu bilmezdim, öğrendim. Herkese güven olmaz, herkese kapı açılmazmış bunun da hata olduğunu öğrendim. En yakınımda gezen, her şeyimden faydalanan sütsüzler olabileceğine ihtimal vermezdim, gördüm, bildim. Hepsine bravo diyorum buradan. Kimsenin hakkı kimseye yar olmaz beyim, bu böyledir. Sayın Uykucu unutma bunu. Sayın şarlatan sen de unutma.
Bu süre zarfında eş-dost, tanıdık muhtelif kişilerden geçmiş olsun telefonları aldığım gibi, en yakın bildiğim birçok kimseden selam bile almadım. Olsun. Eşyanın tabiatı böyledir, tuhaf karşılanmaz. Bu her zaman böyledir. İyi günde seni sana bırakmayan kalabalıklar, kötü günde linç için yarışabilir. Allah’tan ikincisi olmadı ya da ben görmedim. Her neyse, olan oldu. Bendeniz bütün Bileciklilere hakkımı helal ediyorum. Hakkı geçenler de varsa onlardan da helallik diliyorum. Geçen süre içinde kurucu rektörün buraya getirilmesi dâhil, her meselede daima Bilecik ve Bileciklilerin yararına çalışmaya çalıştım. Bilecikli hemşerilerime bunları söyledikten sonra biraz da şu rektör ve yanındakilerle ilgili de izninizle bazı şeyler söyleyeyim.
Sayın rektör, Sevgili İbrahim,
Öncelikle seni tebrik ediyorum. Onuncu yıl kutlamaları dâhil büyük işlere imza attın.Aferin sana. Berhudar ol ve dahi ömrün uzun, yarenlerin kesretli olsun rektör.
Hesap görüyor, hesap kesiyor, çalışıyorsun; görüyoruz.Bütün bunları yapabiliyor, zorluk çekmiyor, yeteneklerini döktürüyorsun. Demek ki genetik bir koşullanma bu. Kanının gereğini yapıyorsun. Her neyse geçelim. Görüyorsunuz arkadaş, aleyhime ifade verenlerden birini bölüm başkanı, birini Bozüyük’e Yüksekokul müdürü (Hüseyin Sadoğlu), birini aynı okula sekreter yapıyor (Battal Yılmaz), birini de Kütüphane Daire Başkanlığına (Yüksel Alhanlıoğlu) hazırlıyor. Yetmiyor, Osmaneli Meslek Yüksekokulunda ders veren işletme doktora öğrencisi bir müfteriyi (Salih Aslan), fakültenin Kamu yönetimine almak için hazırlık yapıyor. İşletme alanında doktora yapan ve sözüm ona ülkücü olduğunu iddia eden bukişiye, Kamu Yönetimi Bölümünde ders verdiriyor. Usule aykırı olarak yapıyor, yaptırıyor bunu. Çok ilkeli olduğunu söyleyen sayın rektör bunların görünmediğini, göremediğini ya da gösterilmediğini söyleyerek işin içinden sıyrılacağını düşünebilir. Nihayetinde dengeleri gözeten biri o. Olsun. O da yetmiyor, eski bir milletvekiline de ders verdiriyor. Kendince ittifaklar kuruyor rektör.
Bütün bunlar için seni kutluyorum sayın rektör bravo. Sonra, sonra da şimdi bir sendikanın üniversite temsilcisi olan (Hakan Çelik) acar bir sendikacı hakkındaki iddiaları görmezden geliyor, işlem yapmıyorsun. Ya da yapamıyorsun. Korktuğunu düşünmüyorum, ne de olsa sen AĞILÖNÜ topraklarında büyüdün. Cesursun, yiğitsin. Bolvadin’de herkes bilir sizin köyü. Adamın banka hesabı var, çocuklarının okuduğu okul malum, kurban veriyor, sohbete gidiyor vs. Bunların hepsini de mahkeme önünde dile getiriyor bu zat. Belki Bankasya’da da hesabı vardır. Araştırılsa o da çıkar. Ama tık yok. Sonra direksiyon kırıp sendikacı oluyor. Herkesi Fetöcü olmakla itham eden il temsilcisi (Ahmet Selöz), bütün bunları görmezden gelip bu yeteneği yanına alıyor. Sen de görüyorsun olup biteni. Hatta basın toplantısında bu yeni sendikacıya ima yollu göndermelerde bulunuyorsun. Fakat iş icraata gelince, her nedense kılını bile kıpırdatmıyorsun sayın rektör. Sekreter mi, sen mi uygun görmedin bunu? Muhtemelen o yüksek zekânla sen o ayrıma varmışsındır. Teknik detayları da sekretere havale ettin. Çünkü sende o çalışma enerjisi yok. Ne fizik, ne de psikolojik olarak o enerjiye sahip değilsin sen.
Hakan Çelik isimli yeteneğe gelinceondan entelektüel bir yetenek olarak değil de, daha çok bir “cisim değer” olarak faydalanıldığı anlaşılıyor. Sendikacıyı anladık da sen ne olarak faydalanıyorsun bu arkadaştan sayın rektör. İlişki nedir, açıkla da herkes bilsin. Mesela en yakınında seni yıllar önce adam yerine koyan, önüne ciddi bir teklifle gelen nadir kişilerden biri olan genel sekreteri ve aranızdaki ilişkiyi anlıyoruz.O genel sekreter ki, hocası hakkında birçok dedikodu dolaşıyor. Bunları senin gibi herkes biliyor sayın rektör. Bu muhterem birileri aleyhinde ifade almak için başkalarını zorluyor. Rüşvet öneriyor, tehdit ediyor. Bütün bunlardan da haberdarsındır sayın rektör. Bilmez olamazsın. Ama sen orada da haberim yoktu diyebilir, direksiyon kırarsın. Her neyse sen işini bilirsin sayın rektör. Yürü bakalım, yürü de herkes görsün.
Hakkında bylock, Bankasya, dernek üyeliği vs. iddiaları olmayan biri Abdulkadir İlgen. Hakkında somut bir delil yok. Mahkeme devam ediyor. Bilecik’te falan yerde sohbete gitti iddiaları da yok. Bu konuda somut bir tanık da yok. İnternete verilen iftira kampanyaları var. Bunlar elbette bir günaraştırılır. Siz de biliyorsunuz bunları kimin hazırladığını. Ama işine geliyor, sözüm ona bir taşla birkaç kuş vuruyorsun değil mi?
Sayın rektör, Abant Toplantılarına katılan, Zaman gazetesinde yazıları yayımlanan ve şimdi Yüksekokul müdürü yaptığınHüseyin Sadoğlu’nune karşılığında ödüllendirdin?Oysa bu kişi rektörlük seçimlerinde tam da senin karşındaydı. Ne oldu sayın rektör? Ne değişti? Hangi pazarlıkları yaptınız? Benden mi korktunuz sayın rektör? Yoksa seni de tehdit’mi ettiler?
Gayrı resmî bilgilerle açığa alınmışım, öyle söylendi. Sonra adımı listenin en başına koyupusullere aykırı biçimde milletin önüne attın. Konuşun dedin. Aleyhimde kim varsa konuştu. Suç ihdas edildi. Yalan ve iftiralar atıldı. Antalya’da yazlığım olduğu söylendi. Bunu o çam yarmasısöyledi. Utanmadan, ar ve haya duygusuna düşmeden ailem hakkında konuştu, konuşabildi. Aile hayatım bile iftira kampanyalarına konu edildi.Şu var, bu var dediler ve zerre miktar kızarmadan utanmadan yaptılar bunu ve sonra adamım diye ortalık yerde gezdiler. Olmadık şeyleri oldu diye anlattılar. Ama bir tane somut olay ortaya koyamadılar. Buna rağmen rektör ve sekreteri konuşanları ödüllendirdi. Bütün bunları pervasızca yaptılar. Bilerek yaptılar bunları. Hepsini yaparken akıllı olduklarını düşündüler.Bütün bunları yaparken şaibeli bir sendikacıyla işbirliği yaptılar. Sonra onunla da kavga ettiler ya da kavga görüntüsü verdiler. O muhterem sendikacı, sana ve bana olmadık iftiraları attı sayın rektör. Pazarlık yaptığımızı söyledi. Bunları bütün ahlâk kurallarını çiğneyerek yaptı.
Pekâlâ, sen ne yaptın sayın pek muhterem rektör, söyle bakalım ne yaptın sen. Sen gittinrektörlük seçimlerinde kendine rakip bir diğer hocanın o sendikaya müracaatıanında onlarla beraber görüntü verdin. Sendikacı sana hakaret ve iftiralarla saldırırken, sen yine o müthiş olgunluk ve hoşgörünle gülümsedin. Bendeki ilke, bendeki adamlık bu dedin. Her zamanki o müthiş gülümsemeni ekranlara yansıttın. Profesyonel bir görüntüydü, öyle zannediyordun. İş işti, hepsi bu. Böyle düşünüyorsun, profesyonelliğin bu olduğunu düşünüyorsun, anlıyorum seni.Bunu tuhaf karşılamadım Sayın rektör. Tam sana yakışan bir tavır bu. Herkes çapına, karakterine, vicdanına, adamlığına uygun davranır. Sen de böyle yaptın. Bunda senin için olağan dışı bir şey yok sayın rektör.
Gülerken bir görüntü vermeye çalışıyorsun. Biz fanilerin henüz sırrına ermediği, eremediği o kendi kendine yeter görünen kişilerin tavrına bürünüyor, öyle göründüğünü düşünüyorsun değil mi? Öyle düşünüyorsundur. Onu pekâlâ anlayabiliyorum. Sen artık sınıf atlamış birisin. Büyük adamlara mahsus o umursamaz sükûnet yüzüne yansıyor. Ama yine de ruh halini tam olarak saklayamıyorsun. Birikmiş tortular bir günde çıkmaz dostum. Zamana ihtiyacın var. Kızmıyor, öfkelenmiyor ve fakat ara sıra da olsa hak ettiğin saygıyı görmediğini düşünüyor olabilirsin. Sakın ha böyle vehimlere kaptırma kendini. İçinde her ne kadar ufak tefek tortular kalsa da büyük adam rolünü devam ettir. Sen rektörsün, hem de çok genç yaşta kariyer basamaklarını aşan bir edebiyat profesörü.Egzersizlerle her şeyi aşabilirsin. O küçük kırıntıları da fazla takma kafana. Hepsini aşacaksın. Tekâmül edecek, sen de rafine hale geleceksin. Bunlar kafanı meşgul ederse sakın sorun yapma, enerji kaçağı olur. Bu söylediklerimi de kafana takma. Olur ya yaşın gereği sorun yapar üzülürsün. Üzülme, sen artık koskoca bir rektörsün ve önemli kararlara imza atıyorsun.
İnsan kaderinden kaçamaz. Sen de kaçamazsın sayın ve de pek muhterem sayın rektör. Bazen sana hitap ederken böyle, heyecandan olacak sözleri karıştırıyorum işte. İfade bozuklukları olursa bir edebiyat profesörü olarak sen daha güzel metinler yazar bana da ders verirsin sayın rektör. Bekliyorum. Bir yığın danışmanların ve pek tabii ki bir de baş danışmanın var. Hepsi ünvanlı, zeki, yetenekli çocuklar. Moralin ve keyfin yerinde. Benim öyle değil sayın rektör, yenilmiş bir adamım aranızda. Diskalifiye edilmiş, yedek kulübeye atılmış bir adam. Canım sıkkın olabilir. Şampiyonluğa aday bir kadrodan çıkarıldım ne de olsa. Kolay mı bu psikoloji? Aranızda değilim, oyuna katmadın beni. En ağır cezayı verdin bir düşünsene. Sizinle beraber olamamak cezasını aldım İbrahim, düşün bunu. Sen de olsan kafaya takmaz mısın? Sen ve yanındaki muhterem bu psikolojiyi bilir. Oyun dışı kalmak, anlaşılmamak ya da bir tür mağduriyet psikolojisi. Bak şimdi ben de öyle oldum sayın rektör. Tıpkı senin ve yanı başındaki zayi edilmiş yetenek gibi ben de bir başımayım. Seni bilhassa bunun için tebrik ediyorum. Aferin sana. Başarıya ortak etmek istemediğin için attın beni takımdan. Haliyle çok üzülüyorum. Bu ifadeleri biraz da bu duyguyla yazan birinin psikolojisi olarak düşün canım. Anlayışla karşıla beni rektör hocam, ne olur anlayışla karşıla beni.
Sana gelince Sayın Sadoğlu! Seni de yanındakileri de unutmadım.Sen de nihayet bir gol attın, atabildin. Bak, olabiliyormuş. Fakat bu sefer de kendi kalene attın bu gölü. Bunu kimseye açıklayamıyorsun tabii ki. Tıpkı filmlerdeki gibi, top gelip kafana çarpıyor, herkes gol diye bağırıyor, sen de bağırıyorsun sevinçle. Fakat son anda kendi kalene gol attığını fark ediyorsun. Yine offside, yine offside! Her neyse senin de kaderin bu. Ama yine de tezvirat işlerinde yeteneklerin olduğunu kabul ediyorum. Bilhassa sütre arkasından iş yapma ve teatral yetenekler konusunda başarılısın. Teatral mantık derken, anlamanı kolaylaştırmak için açayım. İyi rol kesme anlamındabir beden dilidir bu. Bütün senin gibi likit kişiliklerde böyle yetenekler vardır. Değerlendir. O yüzden çok sık olarak kendi kendileriyle kavga da ederler. Seçenekler arasında şaşkınlık yaşamaları bundandır. Bunlara sen kafanı takma. Kendinle uğraşırken her şeyi birbirine karıştırır, çaresiz kalırsan bana gelebilirsin. Ne de olsa pişkin adamsın, böyle şeyleri mesele yapmazsın.Bana ulaşamazsan Hakan Çelik’ten yardım al, özgüven patlaması yaşarsın.
Sayılı gün çabuk geçer. Bak iki yılı tükettin ve daha bir kulübe bile yaptıramadın sayın rektör. Üç blok demiştin ya, bırak bloku falan da onların tamir ve tadilat işlerini yaptırabilirsen kendini başarılı bil. Bak, aşağıda üniversiteye tahsis edilen tarım arazisini de etkin biçimde kullanamadın. Koskoca arazinin hangi bütçeyle moloküler biyoloji için deneme tahtası yapılacağının hesabını yapamadın değil mi? Hayal başka, gerçekler başkadır sayın rektör. Sen ve adamın Bilecik’in beklenmeyen talihisin, beklenmeyen yani sürpriz talihi. Bakalım piyangodan işin sonunda ne çıkacak. Bunu da bekleyip göreceğiz sayın rektör.
Her ikinizin de gözlerinden öper, esenlikler dilerim. Berhudar olun…"
Kaynak:Ahmet MEŞE
Bu haber toplam 20267 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.