SAKARYA'DAN CUMHURİYETE 2
Doç. Dr. Mustafa BAŞ - Köşe Yazısı
Daha önceki hafta yazımızda dile getirdiğimiz Cumhuriyetin kuruluşuna götüren en önemli satır taşlarından biri olan Sakarya Meydan Muharebesi akıllardan çıkarılmamalıdır. Büyük şair Necip Fazıl’ın Sakarya Marşı dizelerinde sırtına Türk tarihini yüklediği Sakarya, kıyılarında taşıdığı anlamın ve ağırlığın farkında olunduğunda, su yerine günlerce kıpkızıl akan nehrin Çanakkale’de olduğu gibi sizi sardığı, yürüdüğünüz yerlerde şehit olanların sizinle birlikte yürüdüğü hissedilir. Bu muharebeyi Nutuk’da Atatürk; “Meydan Muharebesi yüz kilometrelik cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız Ankara’nın 50 km güneyine kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi batıya iken güneye döndü. Bunda hiç bir sakınca görmedik. Savunma hatlarımız kısım kısım kırılıyordu. Fakat kırılan her kısmın yerine, en yakın bir yerde hemen yeni bir savunma hattı kuruluyordu. Memleket savunmasını başka türlü ifade ermeyi ve bu ifademde direnerek şiddet göstermeyi yararlı ve etkili buldum. Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder.” şeklinde anlatmaktadır.
Sakarya Muharebesinde Mangaltepe mevkiinde büyük başarılar göstermiş, bu muharebelerde, komutanı dahil olmak üzere hemen hemen neferinin tamamını şehit vermiş, tarihinde Çanakkale’de de başarıları bulunan önemli alaylardan biri de Giresun'lulardan müteşekkil 42. Alay’dır. Bu alayın komutanı Tirebolu’lu Binbaşı Hüseyin Avni bey Başkomutanlıktan kendisine iletilen yukarıdaki emri, başta komutanlar olmak üzere bütün alay neferlerine okuyarak; “ Beyler! Bu savaş öyle bir savaş olacak. Çünkü bu savaş fetih, yağma savaşı değil, vatan savaşı. Hiçbir hatayı affetmeye hakkımızın olmadığı bir savaş. Komutanlarımız izin vermedikçe öleceğiz, geri çekilmeyeceğiz. Askere örnek olacağız. Çocuklarımıza para pul, mal mülk değil, milleti için şehit ya da gazi olmuş namuslu bir askerin çocukları olmanın şerefini bırakacağız.” demiştir. Bu konuşmasının ardından cereyan eden muharebelerde geriye para, pul, mülk değil, milleti için şehit olarak unutulmaz bir isim bırakmıştır.
Kurtuluş Savaşının bütün safhalarını canlı olarak yaşamış olan Rahmetli Osman amcamdan hatırımda kalan olaylardan biri de, Kurtuluş Savaşı’nın bir komplo savaşı odluğunu iddia eden zihinsel hainlere karşı bir tokat gibidir; “Afyonkarahisar ve Dumlupınar bozgunundan kaçan düşman askerini takip ve önden kaçabilecekleri yolları kesmek üzere bulundukları süvari birliğine görev verilir. Günlerinin çoğu at üzerinde geçer. Arkaları neredeyse eyerlere yapışır. Manisa civarlarında geçecekleri yol üzerinde bulunan bir köye gelecek askerler yiyecek hazırlamaları, ancak bekletilmemeleri emri verilir. Anılan mahale vardıklarında köylüler, yol üzerinde sağlı sollu ellerinde yemek çıkınları ile beklerler. Asker yemek çıkınlarını attan inmeksizin alarak yoluna devam eder. Daha sonra İzmir’e giden yol üzerinde düşmanın önünü kesmek için bir boğazı tutarlar.”
Bütün bu yaşananlar bir vehim ve hayalin mahsulü değildir. Birileri tarafından yok olduğu söylenen, yapılmadığı iddia edilen bir kurtuluş mücadelesini yaşayanların aktardıklarıdır. Bu savaşın şanlı şahitleri olan Polatlı-Sakarya, Mangaltepe, İscehisar, Afyon, Dumlupınar ve diğer Kurtuluş Savaşı şehitlikleri de hak ettikleri değerde ziyaret edilmemektedirler. Oysa Çanakkale bizim için ne anlam ifade etmekteyse, Sakarya, Dumlupınar’da aynı anlamı taşımaktadır. Çanakkale I. Dünya harbi direnişinin zirvesi, Sakarya ise bir hayal peşinde koşan ordunun ilerleyişinin önüne set çekilmesidir. Bu savaşların tamamında milletimizi zafere ulaştıran, tarih sayfalarını kahramanlık destanları ile süslemiş, Allah’ın vaat ettiği şehitlik makamını her şeyin üstünde gören yiğitlerimizdir. Bu arzu, istek ve heyecanla Müslümanlar için büyük bir felaket olan Haçlı orduları durdurulmuş, Anadolu Müslüman Türk’e vatan yapılmış, İstanbul’un fethiyle Bizans İmparatorluğu ortadan kaldırılarak toprak bütünlüğü sağlanmış, Sakarya savunmasının ardından başlatılan taarruzlar ve 30 Ağustos 1922’de vurulan son darbe ile ülke düşmandan temizlenmiştir. Bu ruh ve heyecan, 1950'de Kore Halkına, 1974’te de Kıbrıs Türklerine yapılan zulüm ve soykırıma son vermiştir. Bu gün de aynı ruh ile bölücü ve yıkıcı terör örgütlerine karşı vatanın birlik ve beraberliği için mücadelesini sürdürmektedir.
İnsan, kendi çalışma ve gayreti ile pek çok rütbe ve unvanları elde edebilir. Ancak bazı unvan ve rütbeler dünyevi gayret ve çalışmalarla değil, ancak hayat karşılığında elde edilmektedir. Şehitlik ve gazilik rütbeleri bu unvanlardandır ve rütbelerin en üstünüdür. Hatırımızdan hiç çıkarmamalıyız ki; bize emanet olarak bırakılan bu vatan, bütün bu şehit ve gazilerimizin kanı ile yoğrulmuş, onların kanı ile mukaddes yurt haline gelmiştir.
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...
Bu haber toplam 1370 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.