SAKARYA'DAN CUMHURİYETE I
Doç. Dr. Mustafa BAŞ - Cuma Sohbetleri
Tarih, milletlerin hayatında, varlıklarını devam ettirmede ve geleceklerinin planlanmasında en önemli unsurlardan biridir. İbret alınmak için milletlerin önlerinde duran yaşanmış olaylar silsilesidir. Allah; Kur’an’da; “Sizden önce neler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin de, yalancıların sonunun ne olduğuna bir bakın.” (Ali İmran; 137) buyurarak yaşanan tarihi olaylardan ibret alınmasını, yaşanan hataların alınan tekraren yaşanmamasını emretmektedir. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif de, “Tarih tekerrürden (olayların benzer olarak yaşanmasından) ibarettir derlerdi-İbret alınsaydı acep tekerrür mü eder di” diyerek tarihin bu ibret yönüne vurgu yapmaktadır. “Tarihinden habersiz olanların sınırlarını başkaları belirler” sözü ile tarih bilgisinde bihaber olmanın sonuçlarının ne olacağı ifade edilmektedir. Bu gün İslam Alemi bu sonuçlarla karşı karşıya değil midir? Her on yılda bir kere oynanan oyunlarla, birlik beraberliği zedelenmiş, kardeşleri ile aralarında düşmanlıklar oluşmuş, bütün dünyada olumsuzlukların merkezi haline gelmemiş midir?
“Tarihinden habersiz olanların sınırlarını başkaları belirler” sözü Çanakkale ile başlayan, devam eden yenilgi ve hezimetlerin ardından yapılan anlaşmalarla vatan sathının hemen her parçasının işgal edildiği, yok oldu denilirken yeniden şahlanan milletimizin Sakarya ile hayat bulduğu, Büyük Taarruz ile zirve yaparak İzmir’den düşmanı denize döktüğü, devamında da, bu enkazdan yepyeni bir devletin tohumlarının atıldığı süreç ile uyuştuğu kadar başka hiçbir olayla uyuşmamaktadır. Bu vatanı bize bırakmak için canlarını feda edenler “Allah yolunda öldürülenlere "Ölüler" demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara, 154) ayeti hükmünce işgal altındaki vatanın, onlar için din, namus, şeref, kimlik ve varlık olduğunu kabul ederek ölümü hayata tercih etmişlerdir.
Vatan, bütün kutsal değerlerimizin toplandığı, bir toprak parçasından çok tüm manevi değerlerin yaşandığı bir ortamdır. Sevgiler onun kucağında yaşanır, ocaklar onun kucağında tüter, acı-tatlı bütün hatıralar onunla birlikte oluşur. O, minaresinde ezan okunan camimiz, ağacında meyve yenilen bahçemiz, göklere el kaldırılıp dua edilen mabedimiz, düşmanlara karşı sığındığımız kalemizdir. Bu duygularla genç yaşlı demeksizin nice canlar onun uğrunda feda edilmiş, niceleri de hayatının büyük bir kısmını onun için gazi olarak engelli bir şekilde geçirmek zorunda kalmıştır. Vatanın bu anlamı İstiklal Marşında;
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? -Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,- Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. dizeleri ile dile getirilmiştir.
Namık Kemal vatan ile vatanı oluşturan milletin bağını “...Henüz memede olan süt çocukları beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler geçimlerinin temin edildiği yeri, ihtiyarlar yalnız kaldıkları köşelerini, evlat anasını, baba ailesini ne türlü duygularla severse, insan da vatanını o duygularla sever.” şeklinde açıklamıştır. Bir milletin namus ve şerefini koruyarak huzur ve güven içinde yaşaması, dini görevlerini gereği gibi yerine getirebilmesi ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. İslam, vatanın korunmasına büyük önem vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır. İnsana önem vererek, bütün haklarının korunması için kurallar koymuş, hürriyetlerinin garanti altına alınmasını emretmiştir. Hukukun önünde fertlerin eşitliğini ve adaleti ana ilke olarak kabul etmiştir. Vatan savunmasını emrederken bu temel hak ve hürriyetlere saldırıyı ortadan kaldırmayı, adaleti ve hakkaniyeti yeniden kurmayı hedeflemiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu öncesinde verilen mücadelenin dönüm noktası ve 22 gün, 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi ile devamında elde edilen başarılar da, bu anlamda vatan toprağına sızmış olan emellerin püskürtülmesi, yeniden solmaya yüz tutmuş ümitlerin yeşermesidir. Ben, bu mücadeleleri bir masal gibi bizzat yaşayanından ve her cephede bulunanından dinledim. Çocukluğumda babamın amcası Rahmetli Osman Amcam anlatırken ö günleri yeniden yaşardı. Sakarya, onun literatüründe Haymana Cephesi idi.
Mevzilerin gün, gün el değiştirmesi ve kanlı mücadelelerin yaşanmasından canlı örnekler anlatır, yaşadıklarını bazen taarruza kalktıkları marşlarla, bazen de gözleri dolu duygularla dile getirirdi. Bu mücadele, her iki taraftan verilen zayiatlar sebebiyle bazı askeri yazarlar tarafından “Büyük Kan Seli” diye tanımlanmıştır. Savaşın cereyan ettiği bölgeler ise, gizli bir dille akan suların derinliğinde bir milletin var olma mücadelesinde ortaya koyduğu ve dille ifade edilemeyen bir destanı dillendirir.
Bugün yeniden varlığımızın ismi olan Cumhuriyet'in bu kan selinin üzerine kurulduğunu unutmadan, bu günleri bize bağışlayan Allah'a, komutanlara, şehit ve gazilere ne kadar şükran borçlu olduğumuzu ve bu günlere nasıl geldiğimizi unutmamak dileğiyle.
Bu haber toplam 1756 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.