Kim ne derse desin, küfleşmiş / koflaşmış haçlı bir emelin ve öğretinin etkisiyle tetiklenen ve depreştirilen duygu ve düşüncelerle, senelerdir intikam yemini eden, diş bileyen, gece-gündüz taksimat hesapları / kitapları yapan düşmanlarımız nihayet uydurdukları bahanelerle, Birinci Dünya Savaşında aç kurtlar ve sırtlanlar misâli şeş cihetten cennet vatanımıza saldırışlarının ve akabinde kazanılan zaferlerin yıldönümleri her sene yurdumuzun pek çok ilinde gözyaşlarıyla hatırlanır / hatırlanmaya ve hatırlatılmaya çalışılır… Şanlıurfa’nın, Kahramanmaraş’ın, Gaziantep’in, Adana’nın, Antalya’nın, İzmir’in, Çanakkale’nin, İstanbul’un, Kars’ın, Erzurum’un, Erzincan’ın, Sivas’ın, Afyonkarahisar’ın, Eskişehir’in ve kerelerce yıkılan, yakılan, gövdede baş, taş üstünde taş bırakılmayan, çıkarılmayan çivisi, harap edilmeyen camisi, şerefesiz minaresi kalmayan Bilecik’in nesilden nesillere aktarılan yürekler dağlayan hatıraları, acıları, ıstırapları, iniltileri hep aynı…
Çapulcuların hunharca istilaları neticesinde tarumar edilen vatan, indirilen sancak ve bayrak, imha edilen tersaneler, terhis edilen ordu, elleri / kolları bağlı, ağızları bantlı sürgün için rıhtımlara ve peronlara sürülen münevverler, darağaçlarında sallandırılan âlimler, kirletilen harim-i ismetler, karınları süngülenerek namlulara takılan bebeler, feryat ve figanları arşa uzanan ebeler, nineler, dedeler, yavrular, balalar, kudurmuşluğun nirengi hırsıyla bombalanan, kurşunlanan mabetler, mektepler, minareler, türbeler… Mukaddeslere revâ görülen bunlar ve daha niceleri, atmosfere yansıyan tarih boyu bir benzeri görülmemiş dramatik ve trajedik fotoğraflardır…
Bu fotoğrafa bir de dert ve ıstırap insanı Akif’in gözüyle bakalım: Dipçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar / Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler / Kim bilir hangi şenâatle oyulmuş gözler / “Medeniyet” denilen vahşete lânetler eder / Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler / Süngülenmiş, kanı donmuş, nice binlerle beden / Nice başlar, nice kollar ki cüdâ cisminden / Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkat / Sonra, nâmusuna kurban edilen bunca hayat / Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler / Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler / Teki binlerce kesik gövdeye âit kümeler / Saç, kulak, el, çene, parmak… Bütün enkâz-ı beşer / Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından / Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can / İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün / Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün.
Çerçevesi çizilen bu fotoğrafı unutmamak / unutturmamak ve bu fotoğrafa çok ama çok bakmak, derin ve keskin bakmak gerek. Bu tembihattaki ikazımız ve ısrarımız, milletimizin kininin artırılması, acılarının tazelenmesi amacına kesinlikle mâtuf değildir. Muradımız; çevremizi, çemberimizi, geçmişimizi, iç ve dış düşmanlarımızın şeytanlıklarının, hinliklerinin, çirkefliklerinin, insafsızlıklarının, düşmanın her zaman düşman olduğunun ve düşmanın hiçbir zaman uyumadığının, olup-bitenlerin bundan sonra olmayacağı hususunda bir düşüncenin vahâmet ve fecâat olarak değerlendirilmesin gerektiği keyfiyeti hususunda neslimizin hür idrakine ve pür dikkatine bir damla âb-ı hayat akıtmaktır.
Yüce Rabbimize şükür ki, bin sene Allah’a ve Allahımızın kitabına hizmet eden bu necip millete ihsan ve ikram edilen mânevi feleklerin ve meleklerin destekleriyle, nice mâlum ve meçhul yiğitlerin ferleriyle ve nice kahramanların fedâ ettikleri serleriyle, Mevlâ’nın yanında nazı ve niyazı olan nice mazlum ve mahzun Allah dostlarının nefesleriyle tarihten silinmek üzere iken sebil edilen kanlarla, canlarla vatanın sınırları yeniden çizilmiş, ebedî esârete ramak kalmışken, Âsım’ın nesli sanki de yoktan tekrar var olmuş, devlet olmanın olmazsa olmaz mutlak şartı olan hürriyetine kavuşmuştur.
Bu destanların yazıldığı en mühim ve en anlamlı mekânlardan biri de, hiç şüphesiz ebet-müddet-devletimizin kuruluşunun otağı ve ocağı olan Bileceğimizdir. Bu Pazar, bu şanlı kurtuluşun 87. yıldönümüdür. Evet, burada kurulduk ve buradan kurtulduk. Onun için son zamanlarda hiç mi hiç de bilimsel olmayan, yakışıksız ve de temelsiz sözüm ona varsayımlarla koparılan toz / dumana rağmen bu güzel ve özel şehre “Kuruluş ve Kurtuluş Şehri” ismi pek çok yakışmaktadır. Kurduran ve kurtaran Rabbimize hamdediyor, kuranlara ve kurtaranlara rahmet ve mağfiret diliyorum. Bu vesileyle, ebîecdâdımızın bir kez daha muazzez hâtıratlarını hayırla yâd ediyorum, Rabbim aziz ruhlarını şâd eylesin. Makamları ve makarları cennet olsun. Fâtihalar onlara olsun. Elfâtiha…