Bir kişiye kırk kere deli dersen deli olur, atasözümüzü duymuşsundur. Kendisine hep deli denen kişi bilinçaltında belki de farkında bile olmadan ”Acaba ben deli miyim?” diye kendini sorgulamaya başlar. Ve bir süre sonra bilinçaltı o kişiyi delice hareket etmeye sürükler. Bir baba çocuğuna devamlı sigara içip içmediğini sorsa, çocuk akşamları eve gelir gelmez hemen ağzını koklasa, sigara var mı yok mu diye üstünü arasa ve bu şüpheci tavır her gün devam etse emin ol o çocuk iki haftaya kalmaz sigara içmeye başlar.
Geçmişte yaşadığı acı tecrübelerin ya da çevresinin etkisiyle “Benden adam olmaz. Ben aptalın tekiyim. Yapabileceğimin en iyisi bu… Daha fazlasını başaramam.” diye düşünen kişi de kendini aptal göre göre aptal olur çıkar. Bir kişi de ben on beş sene sonra başbakan olacağım diye niyet etse ve başbakan olacağına kendini inandırırsa on beş sene sonra başbakan olamasa bile bir belediye başkanı kesin olur. Formül şu: Bilinçaltına başarısızlığı yerleştirirsek başarısız oluruz, başarılı olacağımızı yerleştirirsek başarılı oluruz.
İstanbul’u birçok kişi kuşattı ama fetih Sultan Mehmet’e nasip oldu. Neden Sultan Mehmet’e nasip olduğunu açıklayım:
O zamanlar Osmanlı’nın başkenti Edirne idi. Hacı bayram veli adındaki bir ihtiyarın çevresinde bir sürü mürit topladığını ve ilerde devlete başkaldırma ihtimalinin olduğunu ikinci Murat’a haber verdiler. İkinci Murat, Hacı Bayram Veli’yi Edirne’ye getirtti. Hacı Bayram Veli zaten bir suçla itham edilerek saraya gittiği için belki de padişahın gönlünü hoş etmek için belki de hakikaten keramet göstererek “Padişahım İstanbul’un fethi bizim köse Akşemseddin ile şu beşikteki şehzade Mehmet’e nasip olacaktır.” dedi.
Senin çocuğunun İstanbul’u fethedeceğini sen haber alsaydın ne yapardın? Hacı Bayram Veli odadan çıkınca ikinci Murat çocuğunu kucağına alıp “Demek İstanbul’u sen fethedeceksin ha! Aslan oğlum benim. İstanbul’u demek sen alacaksın” deyip onu bağrına bastı büyük ihtimalle…
Ve artık herkes şehzade Mehmet’e İstanbul’un fatihi gözüyle baktı. Herkes daha İstanbul’u fethetmeden ona Fatih demeye başlamıştı. Şehzade Mehmet de buna o kadar inanmıştı ki yaşıtları oyun oynarken o kumlardan kaleler yapıyor, kâğıttan gemiler yüzdürüyor İstanbul’u fethetme oyunu oynuyordu kendi kendine. Şimdi bu çocuk İstanbul’u nasıl fethetmesin. En lazım olan şey yani ‘başarıya inanmak’ bu çocukta oluşmuş.
Kendinde var olan gücün farkında olan kişiler için başarıya giden yol gökteki yıldızlardan daha çoktur.
İşsizin biri, temizlikçi olarak Microsoft’a müracaat etti. İnsan Kaynakları bölümü, kendisini kısa bir teste tabi tuttu. Eline verilen paspasla yerleri sildi ve temizlik işlerini pekâlâ yapabileceğini ispatladı. İnsan Kaynakları “Tamam, işe alındın. E-mail adresini ver, biz sana müracaat formunu ve işe başlayacağın tarihi bildirelim” dedi. Adam, başını öne eğerek, çaresiz bir şekilde, bilgisayarının olmadığını dolayısıyla e-mail adresinin de bulunmadığını söyledi. İnsan Kaynakları kendisine cevap olarak “Bu çağda e-mail adresi olmayan kişinin kendisi de yoktur. Kendin yok olduğun için işe alınmadın.” dedi.
Adam çaresiz olarak dışarı çıktı. Cebinde sadece 10 doları vardı. Ne yapacağını düşündü uzun uzun. Sonra bir markete girdi ve cebindeki parayla 10 kiloluk bir kasa domates satın aldı. Kapı kapı dolaşarak iki saat içinde bir kasa domatesi sattı, cebindeki parayı ikiye katladı. Aynı işlemi akşama kadar birkaç kez tekrar etti. Akşam eve döndüğünde 60 doları vardı. Bu şekilde hayatını devam ettirmeye karar verdi. Her gün parasını ikiye katlıyordu. İlerleyen günlerde evvela bir el arabası aldı. Onu bir kamyonet ile değiştirdi. Bir süre sonra birçok araçtan oluşan bir nakliye şirketinin sahibi oldu. Beş sene geçtiğinde ise bizim işsiz adamımız Birleşik Devletlerin en büyük gıda nakliye şirketlerinden birinin sahibi oldu. Artık ailesini ve kendisini düşündüğü için hayat sigortası yaptırmaya karar verdi. Ve bir sigorta şirketini aradı. Kendisine değişik seçenekler sunuldu. Konuşma biterken sigortacı “E-mail adresinizi verin, biz size alternatiflerimizi ve seçeneklerimizi gönderelim” dedi. Adam e-mail adresinin olmadığını söyledi. Sigortacı hayretle “Şaşırtıcı, e-mail adresiniz bile olmadan bu hanedanlığı kurabilmişsiniz. Ya bir de e-mail adresiniz olsaydı kim bilir neler yapardınız?” dedi. Adam bir müddet düşündü ve cevap verdi: Microsoft’ta temizlikçi olurdum.
Elinde türlü imkânları olan birçok kişiye şahit oluyorum. Fakat hedefleri olmadığından ya da büyük düşünmekten korktukları için oldukları yerde sayıyorlar. Başarıya ulaşmak için gereken en birinci şart kişinin bir hedef belirlemesidir. Hedefi olmayan kişi ne denli imkânlara sahip olursa olsun, en önce sahip olması gereken şeye sahip olmadığından başarıyı yakalayamaz. Yapılan bir araştırmaya göre ne yazık ki bizim insanımızın yüzde doksanı hedefsiz yaşıyor.
Not: Bu araştırmayı çevremdekileri kişiler üzerinden ben yaptım ; )
Muhakkak bir hedefin olmalı. Sana yıkışan büyüklükte bir hedef koymalısın kendine. Ve bu hedefe ulaşacağına kesin şekilde inanmalısın. Eğer bir hedefin yoksa kendine saygılı davranmıyorsun. Ve en önemlisi kendini tanımıyorsun. Sen de var olan güçten habersizsin. Hedefi olmayan bir gemiye hangi rüzgâr yardım edebilir sence? Hayat bir gemi… Onu yürütmek senin elinde… Yürüt onu, göreyim seni.