Adalet denilince hepimizin aklına Hz. Ömer gelir. Gelmelidir de.. Hz. Ömer, İslam tarihinde adaletiyle nam salmış bir halifedir. Yaşantısının her döneminde ve halifelik görevini icra ederken İslam’ın adaletiyle hükmetmiştir.
Adalet, yasaların herkes için eşit bir şekilde kullanılmasının sağlanması, doğruluk, hukuka uygunluk ve insanların hakkını gözetme olarak ifade edilir. Bu yüzden de adalet mülkün temelidir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” manifestosunu önemsiyorum. Türkiye için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ak Parti 2002’de yola çıkarken “Türkiye’de hukukun üstünlüğünü inşa edeceğiz” demişti. Yargının bugünkü durumuna baktığımızda hukukun siyasallaşmadığını söylemek zordur. Reis de işin farkında. Bu yüzden diyor ki, “Türkiye Yüzyılı’nda erdem ve adalet devletini zirveye çıkaralım.” Kime söylüyor bunu? Hem kendi partisine, hem de muhalefete.
Hukuk ve adalet hepimize lazımdır. Ahmet’e ayrı, Mehmet’e ayrı adalet ve hukuk olmaz. Yasaların herkes için eşit bir şekilde uygulanması lazımdır. Adaletin terazisi doğru tartmaz ise, o toplumda anarşi ve istikrarsızlık oluşur. Hiç kimse hak ihlaline uğramamalı ve hukuk bağımsız, özgür bir şekilde işlemelidir. Biz Müslümanız, eleştirdiğimiz topluluklar gibi davranamayız. Müslümanlar savaşta bile adil olur, hukukun üstünlüğünü korurlar. Bu yüzden savaş anında yaşlılara, kadınlara, çocuklara, aman dileyenlere ve ağaçlara dokunulmaz.
TEK PARTİLİ DÖNEMİN ZALİM UYGULAMASI
Eleştirdiğimiz yapıların, partilerin ve liderlerin durumuna düşmemeliyiz. Asla polis devleti olma özentimiz olmamalıdır. Türkiye demokratik ve hukuk devletidir. Erdoğan sayesinde vesayet bitirildi ve askerlerin siyasete müdahil olmaları dönemi geride kaldı.
Kamu görevlisi ile parti görevlisi arasında fark olmalı, liyakat ve parti tarafsızlığı ilkesi korunmalıdır. Devlet baki, iktidarlar gelip geçicidir. Devletin yaşaması, hukukun korunması ve demokrasinin çalışmasına bağlıdır. Devletin varlığının temel sebebi de insanı yaşatmaktır. Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Ama parti devletine de izin verilmemelidir. Mesela CHP’nin 1935’lerde uyguladığı sistem parti devletiydi. Tek partili, otokratik, baskıcı ve zalim olan CHP’nin bu yönünü yıllarca eleştirdik. CHP lideri Kılıçdaroğlu dahi özeleştiri yaparak, geçmişlerinin karanlık olduğunu ifade ediyor. Neden? Çünkü CHP›nin hâkim olduğu yıllarda demokrasi, adalet, hak ve hukuk askıya alındı. Valiler aynı zamanda CHP›nin il başkanıydılar. Bütün devlet memurları CHP›nin üyesiydi. Devletin tüm organları CHP›nin rengine bürünmüştü. 1939’da memurların partili olması yasaklandı, ama tek partili ceberut uygulama 1950’ye kadar sürdü.
Şimdi durum farklı mı?
Resmiyette valiler iktidarın il başkanı değil ama kamu kurumlarında partileşme ve yandaş atamaların olduğu dillendiriliyor. Hiç kimseyi ötekileştirmeden; ehliyet, liyakat ve temsil kabiliyetine bakılmalıdır. Senden olana değil, işinin ehli olana bakmalısın. Eğer hak ve hukuktan ayrılmazsanız, insanlar zaten sizi tercih edeceklerdir.
Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı adaylığı yarışında Kemal Kılıçdaroğlu’nun en az beş puan önündedir. Kılıçdaroğlu’nun çapı, vizyonu ve karizması Erdoğan’ınkiyle asla kıyaslanamaz. Erdoğan, bir dünya lideridir; Kılıçdaroğlu ise aşiret lideri gibi görüntü veriyor. Sık sık gaf yapan, dünyadaki gelişmeleri iyi okuyamayan, halkına yabancı bir parti başkanından lider ve ülke yöneticisi olmaz. Kılıçdaroğlu; 10 seçim kaybetti, bunu da kaybedecek. Kazanabilmesi için, kendisini 10 kez tuş eden rakibinin siyasetten çekilmesi gerekiyor. Seni 10 kez tuş eden rakibini, “belki bu kez yenebilirim” ümidiyle mindere davet etmek, akıllıca bir davranış değildir.
Kılıçdaroğlu CHP’yi dönüştürmeye çalışsa da, “CHP burjuvazinin yedek lastiğidir”, zinhar değişmez.
“Tencerenin devirmeyeceği iktidar yoktur” teorisi Ak Parti için geçerli değildir. Pahalılıktan dert yanan vatandaş bile yeniden Ak Parti’ye oy vereceğini ifade ediyor. Reis, pahalılık ve ekonomik krize çare üretmek için harekete geçti. 6’lı masaya güven azalıyor. Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı belirleme meselesi dünyanın en önemli problemi haline geldi. Bu sebeple Ak Parti’ye gençlerden, Kürtlerden ve Alevi vatandaşlardan oy gelecektir. Ak Parti vites yükseltti. Güçlü bir ivme kazanan Ak Parti, kaybettiği, küstürdüğü seçmenleri yeniden yanına çekme girişimini başlatmış bulunuyor. Seçimler 2023’ün Nisan veya Mayısında yapılacak gibi.
Ak Parti, milletin cebinin yandığını ve TÜİK’in bile enflasyon oranını %85.5 olarak açıkladığını görmüyor mu? Görüyor elbette. Reis piyasaları rahatlattıkça ve projeler bir bir hayata geçirildikçe milletin Cumhur İttifakı’na meyli artıyor. Altılı masada büyük bir tedirginlik var. CHP ve bileşenleri “bu iktidar gidici, muhalefet olarak kimi aday göstersek seçilir” demeye devam etsinler, Ak Parti gümbür gümbür ilerliyor. Böyle muhalefetle hiçbir yere varılmaz. Seçimlerden iktidar değişikliği çıkmaz. Çünkü muhalefet cephesi doğru adım atmaktan aciz. Kendi aralarından bir Cumhurbaşkanı adayı çıkaramayan bu muhalefetin toplumda bir karşılığı yok. Şu da iktidara tavsiyemiz olsun: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de ““kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, bağımsız yargı ve güçlü kurumlar” gibi unsurlarla reforme etmeliyiz. İlelebet ittifaklarla Türkiye yönetilmez.