ADAM GİBİ ADAM (1)

NECATİ TAYYAR TAŞ

Yaşadığı dönemin en ulularındandı... Gönüllere sultan olmuştu... Bırakın kendi dininden olanları, onun inandıklarına inanmayanlar bile ona saygıda kusur etmezdi... Kederler onunla huzura, karanlıklar onunla nura, acılar onunla sürura ererdi... O, bütün canlara nefesti... Bir kaç gün gözden kaybolsa, sanki zaman boş, mekân loş olurdu... O, zamanının hakemi, nice çaresizliklere giriftar olanların hekimi, insanların amansız düşmanı cehaletin hikemi bir ulu pîr idi... Hani denir ya, adam gibi adam… İşte Hâtem-i Asam. Künyesi: Ebu Abdurrahman. Hicrî ikinci asırda Belh şehrinde geçen ömür, bu şehrin civarındaki Eşcere’de noktalandı... Asam, Şakiyk Belhi’nin irfan halkasında yetişen kutup yıldızlardandı...

***

Bir gün, huzuruna zayıf, dertli, üstü-başı perişan, orta yaşlı bir kadın geldi. Kadın, derdini kendinden geçercesine, ağlayarak, hıçkırarak anlatırken; derdin daha büyüğü ile karşılaştı. O heyecan içinde kadından çok çirkin bir ses duyuldu... Zavallı kadın mum gibi eridi, ezildi, bitti ve bembeyaz kesildi... Öldürücü bir sessizlik... Şeyh bir heykelden daha hissiz muazzam bir vakarla kadına baktı:

Söylediklerinizi duymuyorum, çok ağır işitiyorum, yüksek sesle konuşunuz, bağırınız! Ben sağırım!

Çirkin suçunun gizli kaldığını anlayan kadının yüzünde birden ışıklar parıldadı, tebessümler saçıldı... Mahcubiyetten perişan iken bir anda hayata yeniden döndü. Hiç bir milletin muaşeret edebinde o misli görülmemiş derecede bu harikalar harikası incelik Hâtem hazretlerine Asam (sağır) lakabını taktırdı. İşte İslam’ın zarafet ve taravet ahlâkı...

***

O buyuruyor ki, dört şeyi, dört şeysiz iddia eden kimsenin davası yalandır:

1. Allah’ı sevdiğini iddia ettiği halde, Allah’ın haram kıldığı şeylerden kendisini men edemeyen kimsenin davası...

2. Allah’ın Resulünü sevdiğini iddia ettiği halde, fakir ve düşkünlerden hoşlanmayan kimsenin davası...

3. Cenneti sevdiğini iddia eden ve fakat sadaka vermekten kaçınan kimsenin davası...

4. Cehennemden korktuğunu iddia edip, günahlardan sakınmayan kimsenin davası...

***

Öğüt isteyen birine söylediği şu sözleri asırlar eskitememiş ve eskiyecek gibi de değil. Dedik ya, adam gibi adam… Adam gibi adamın, bir adamın şahsında, ben de adamım diyenlere yaptığı öğütler bir nasihat manifestosu niteliğindedir: “Güzel kardeşim! Güzel yerlere mağrur olma, cennetten güzel yer olmaz. Âdem ve Havva orada hataya düştüler... Amel çokluğuna güvenme, iblisten fazla amelin mi var? Çok amel, bir kez isyan eden iblisi, boynuna geçirilen ebedî lânet halkasından kurtaramadı... Makam ve mevki ile şımarma. Şımaranlar, otoriteleriyle azdı da, tanrılık davasında bulundular ve helâk oldular. Bu gürûhun ve cürûfun öncü damgalıları olan Firavun ve Nemrut’a, Musâ’lar ve İbrahim’ler tarafından kıyamete dek yapılacak bedduâların dillerden düşürülmeyeceğini düşün!.. Güç ve servet ile ne oldum deliliği acınacak bir deliliktir. Bu yolda kendini kaybedenlerin hepsi mülkleriyle çer-çöp oldular. Allah’ın lütuf ve ihsanını kendi emeğinin mahsulü zanneden kör ve nankör dünya zengini Karun’un, Hz. Musa’nın intizârından sonra sâmânıyla yerin dibine nasıl geçtiğini hiç hatırından çıkarma!.. İlmin çokluğu seni azdırmasın, gururlandırmasın. Nice ilim sahiplerinin son nefeste ayakları kaymıştır. İyi bir mümin ve bilgin olan Bel’am bin Bâûrâ’nın, Hakka ve haklılara revâ gördüğü tıynetindeki kötülükleri yüzünden, daha dünyada iken dûçar olduğu azaplara ve gazaplara misâl olan âkıbetinden çok ama çok ibret al!.. İbret al kardeşim!..”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.