"AKIBETİ MECHUL BİR CAMİ"NİN DEĞERİNİ BİLEN ÇIKAR MI?

ŞADİ ERDAL

Bilecik'te 25 yaşın üzerinde olan birçok kimse Celal Devecioğlu'nu bilir. Merhum yaşarken “Bilecik'in canlı tarihi” olarak bilinirdi. İstiklal savaşını görmüş, Bilecik'in Yunanlılar tarafından yakılışına da şahit olmuş. Abdülhamit tarafından Bilecik'te çekilen fotoğraflara sahip olmuş, valiliğe çıkarken gördüğünüz fotoğrafları o vermişti.

Merhum maliye tahsildarlığından emekliydi. Birçok kimsenin ağzından dinlediği; benim de anlattığına şahit olduğum bir vakayı anlatayım:

Bilecik'te “Akmescit” adlı bir sokak varda “Akmescit” ismiyle ibadet edilen bir mekan var mı? İşte olmayan bu “Akmescit” olayını Devecioğlu şöyle anlatırdı. “savaş bitti devlet kuruldu resmiyet işlemeye başladı. Bilecik Yunanlılar tarafından tam üç sefer yakıldı. Akmescit'te yanmıştı. Aradan epey yıl geçti, vakıflar kuruldu. Bir gün vakıflar Bursa Bölge Müdürlüğüne Akmescit'in viran halde olduğunu, tamiri için dilekçe yazdım. Belki aradan 10 sene geçti arayan olmadı. Bir dilekçe daha yazdım. Yine aradan belki20 yıl geçti arayan soran olmadı. Baktım bir gün Akmescit temizlenmiş Apartman yapılıyor. Gördüğümü anlatarak bir dilekçe daha gönderdim. Yine gelen giden olmadı. Aradan yine yıllar geçti bir gün vilayetin odacısı evime geldi “sizi vali bey çağırıyor” dedi. Gittim, Vali Bey “Devecioğlu, arkadaşlar Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğünden gelmişler. Akmescit'i soruyorlar kimse yerini bilmiyor. Sizin için belki bilirler dediler onun için buraya kadar davet ettik” dedi. Biliyorum Akmescit var ben arkadaşları götüreyim dedim. Vakıf memurlarını Akmescit arsası üzerine apartman yapılan yere götürdüm. Memurlar baktılar “Amca burada hani Akmecit” dediler. Oğlum ben size yıllar içerisinde üç defa dilekçe gönderdim, gelmediniz. En son bu apartman yapılmaya başlarken yine dilekçeyle bildirdim gelmediniz dedim”dedi ve “hala o apartman yerinde duruyor derdi.

Vurdumduymazlığa bir örnek olarak anlattım. Hala bu gibi nemelazımcılık devam ediyor mu? Maalesef üzülerek evet diyeceğim.

Gazetemizde üniversitemizin kıymetli tarihçilerinden kibarlığı ile maruf Yrd. Doç. Dr. Halim Demiryürek Hocam, 8.12.2011 tarihinde yazısı 2 ay evvel “ Bilecik'te Akıbeti Meçhul Bir Cami” başlıklı yazısında “Sultan II. Abdülhamid döneminde oluşturulan Yıldız Albümünde, Bilecik Hükümet binasının bahçe kapısını gösteren fotoğrafta, Hamidiye Camiinin bir bölümünü ve bir minaresini açık bir şekilde görmek mümkündür. Aşağıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzere Hamidiye Camii Bilecik Hükümet binasına (bugünkü Valilik binası) girişi temin eden anıtsal kapının sağ tarafındaydı.

Arşiv belgelerinde de bu camiinin hükümet konağı bahçesinde olduğuna dair pek çok bilgi vardır. Bu belgelerden birinden anlaşıldığına göre; 14 Eylül 1901’de Camiinin İmam–hatibine ve müezzinine verilecek olan maaşın Dâhiliye Nezaretince karşılanması gerekirken, bütçede karşılık olmadığından bir sene boyunca Vilayet bütçesinden karşılanması ve sonraki seneler Dâhiliye bütçesinden ödenmesi istenmekteydi. Bu husus Vilayete 5 Ocak 1902’de yeniden bildirilmişti.

 

Görüldüğü gibi belgeler ve fotoğraf Bilecik’teki Hamidiye Camiinin varlığını açık bir şekilde kanıtlamaktadır. Fakat ne yazık ki bugün böyle bir camii bulunmamaktadır. Peki, Hamidiye Camiine ne oldu? Yandı mı? Yıkıldı mı? Çöktü mü? Bu sorunun cevabını bende en az sizin kadar merak ediyorum.”

Sayın hocam yazısında her ne kadar “bugünkü valilik binası” dese de, sonra çarşamba toplantılarında bu bilginin yanlış olduğunu cumhuriyetten evvel valilik konağının Atatürk İlköğretim okulunun yerinde olduğunu açıkladı.

Aradan bir ay geçtiği halde kimseden ses çıkmadığını gören yine gazetemiz yazarı Ali Erdal 10.01.2012 tarihinde “12'den” köşesinde Yrd. Doç. Dr. Halim Demiryürek'i tebrik ederek yazısını şöyle tamamladı.

“ Hocamıza minnettarız... Zaten pek az tarihî eser olan Bilecik’te, kayıp bir eseri ortaya çıkardığı için ne kadar teşekkür etsek azdır. Yazının neşredildiği bir ayı geçti. Kimseden çıt çıkmadı. Cami ne oldu, nasıl oldu da izi bile kalmadı, diye kimse merak etmedi. Haydi ne olduğu daha sonra da konuşulur. Ama madem böyle bir eserin varlığı kesinleşti, bari bundan sonra binası yoksa da hatırasına sahip çıkılmalı değil mi? Şurda şu cami vardı, falanca tarafından ortaya çıkarıldı diye bir kayıt olsun düşmek gerekmez mi? Ne yapılması gerektiği üzerinde bir çalışma başlatması, eseri ortaya çıkarana, ilimize yeni bir cami, bir tarihî eser kazandırana teşekkür etmesi gereken bir makam, bir kuruluş da mı yok? On dakika konuşana on tane plâket verenler, daha basılmadan unutulup gidecek uyduruk kitaplar hazırlatıp paralar harcayanlar, ilimize hizmet etti diye millet kesesinden ödüller dağıtanlar, böyle kalıcı bir değere niye sevinçle sarılmıyorlar? Ve günlerini harcayıp, hiçbir karşılık beklemeden ilimize böyle bir eser kazandıran araştırmacı öğretim üyesine hiç olmazsa bir teşekkür etmesi gereken mevki, makam, kuruluş, dernek, kişi yok mudur?

Şimdilik kamuoyuna, bunu sormakla yetiniyorum…

Kimse yok muuu?!..”

Bu yazıdan sonra üniversitemizin sevilen, kamuoyunun rektör adayı olarak YÖK ve Cumhurbaşkanı tarafından kabul gören rektörümüz Prof. Dr. Azmi Özcan hocamla karşılaştım. “Abi, Ali Abinin yazısını okudum. Kimse Yok mu?” diyor. “Var. O kapı üniversitenin giriş kapısı olacak inşallah” dedi.

Bu satırları yazmaya başlamadan Sayın Yrd. Doç. Dr. Halim Demiryürek hocamı aradım. “Sizin bahse konu ile ilgili yazınızdan dolayı arayan oldu mu?” soruma “Maalesef olmadı, sadece Rektör Hocam ilgileniyor o kadar” dedi.

Söğüt'te Ertuğrulgazi şenliklerinde Osmanlı sempozyumları düzenleniyor. İlk sempozyumda konuşan bir tarihçi profesör sadece bir A4 kağıdının bir yüzünü okumuştu. Konuşmasının sonunda “Arkadaşlar, belki benim konuşmamın kısa olduğunu düşüneceksiniz ama ben bu tek sahifelik bilgileri arşivlerden tam bir haftada elde edebildim.” demişti.

Acaba Halim Hocam, “Bilecik'te Akibeti Meçhul Bir Cami” başlıklı yazısındaki bilgileri kaç günlük çalışma sonunda elde etti. Değerini bilen var mı?

Kültür Müdürlüğü, hangi kültürün müdürlüğü? Sayın Valimizi kendi kültür değerlerimize değer verdiğine inanıyorum. Bu yazının kendisine ulaşmadığını zannediyorum. Bundan sonra Kültür Müdürlüğüne görevleri umarım hatırlatılır.

Kültür Müdürüne sesleniyorum.

Kültürümüzün Müdürü ol, soldan ithal Bakanına çekme...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.