Gelişmemiş, henüz toy kalmış, kendini aşamamış akıl anlık düşünür. Ana sıkışır. Her şeyi anda yaşamak ister. Anlık lezzetlerin, anlık zevklerin, anlık duyguların, anlık kazançların, anlık hislerin kölesi olur.
Böylesi bir akıl için, her şey o anda olmalıdır. Mükâfat da o anda olmalıdır. Ceza da o anda olmalıdır. Bir kar mı yapması lazım, hemen o an yapmalıdır. Bütün zevkler, keyifler her şey, hepsi o andadır. Önemli olan şimdidir. Tabi başta dediğim gibi bu akıl, gelişmeyen, yontulmayan, kabuğunu yırtamamış, hatta ana sıkıştıkça küçülmüş bir aklın özelliğidir.
Gelişmiş, kabuğunu yırtmış, geniş düşünme yetisini kazanmış ve büyümüş bir akıl ise anı aşar. Hemen şimdiyi değil, beş sene sonrasını, on sene sonrasını, hatta zamanın da sonrasını düşünür. Yatırımlarını güne değil, geleceğe yatırır. Anlık zevklerin, anlık hislerin, anlık duyguların kölesi asla olmaz.
Anlık kazancın peşine düşenler belki o an kazanırlar. Belki o an haz alırlar. Ama uzun vadede ziyanda ve zararda olacakları muhakkaktır.
Hani, çok basitçe bir misal olsun diye arz etmek istiyorum. Geçenlerde bir arkadaşım anlatıyor. “Falan nalbura gittim; paramı denkleştirdim fakat bir lira yetişmedi. 199 lirasını denkledim; bu kadar çıktı üzerimden dedim. Nalburcu, bir lirayı da sonra getirirsin dedi. Ama doğrusu bu bana çok dokundu. Devamlı alışveriş yaptığım bir esnaf, bir liralık kazancın peşine düşmüş, bir lira için beni tekrar dükkânına çağırıyor diye düşündüm. Bir süre sonra bir lirasını gittim verdim ama bir daha o nalbura hayatta uğramadım, uğramam.” Bu arkadaşı dinleyince dedim ki içimden; nalburun aklı ana sıkışmış bir akıl. Anlık kazancı düşünmüş. “Canım bir liranın lafı mı olur, ne demek” deyip o parayı istemeseydi, bu samimiyetten dolayı hem adamın gönlünü kazanacak hem de aynı kişiden bir lira değil çok daha fazla kazançlar elde edecekti. Ama akıl anlık akıl olunca, anlık kazanımların peşinde olunca netice elbette böyle oluyor.
An nedir ki, adı üzerinde an, geçti geçecek bir zaman dilimi. Anlık kazançların, günlük siyasetin, hemen olsun mantığında bir ticaretin kimseye bu güne kadar bir menfaati olmadı.
Zamanı aşmak lazım… Mekân ve eşyayı, hatta dünyayı aşmak lazım... Dünya da bir anlık değil mi? Zevki geçici, vebali kalıcı günahların; bir anlık heveslerin, oldubitti duyguların esiri, hatta kölesi olanlar elbette ve elbette ana sıkışan, gelişmemiş, kabuğunu yırtamamış, sığ düşünen küçücük bir akla sahip kimselerdir. Büyük akıl; daimi zevklere, bitmeyecek mükâfatlara, sonsuz kazançlara talip olan akıldır. Anın lezzetine ram olup, sonsuzluğun nimetinden mahrum olmayı mantık kabul eder mi?
Anlar birleşir günleri, günler birleşir ömrü meydana getirir. Anlarını geçici kazançlar uğruna heba edenler, ömürlerini heba etmiş olurlar. Ve bunun zaruri sonucu da elbette, sonsuzluk âlemlerini de mahvetmiş olurlar. An’a bu idrak ile yaklaşılırsa an’ın bir anlamı olur. An sonsuzlaşır. Ömür bereketlenir. Ebediyet bahçesinin gülleri derlenmiş olur.
İnsana göre zaman, matematiksel ve astronomik bir olgudur. Belli bir sürecin adıdır. Her şeyin bir safhası, aşaması vardır. Ama Allah katında zaman sadece bir “ol” emri kadardır. Yani zaman görecelidir. Kuransal perspektiften evrene ve yaşama bakan kişi, zamanı bir bütün olarak algılayıp, aklını ana sıkıştırmamalı, daha büyük ve geniş bir bakış açısı kazanmalıdır.