2015 yılında PKK, Diyarbakır Sur, Silvan, Mardin, Nusaybin, Cizre ilçelerinde HDP'li belediyelerin yardımıyla tüneller kazdılar. Halkı rehin aldılar, polisimize, askerimize ateş ettiler. Yanlış hatırlamıyorsam 793 güvenlik görevlimizi şehit ettiler. O günleri hatırlayalım ve hatta unutmayalım.
Devletine ihanet edenlere devlet herhalde "İyi ki ihanet ettiniz, biz de sizleri bekliyorduk, ne istiyorsanız onu yapın." diyecek değildi. Gereğini yaptı, temizledi, suçlu belediyelere el çektirdi, yerlerine kayyum atadı.
Üniversitelerde görev yapan, devletin ödediği maaşlarla semiren binin üzerinde öğretim görevlisi, baktılar ki hainleri devlet bir bir imha ediyor içleri yanmaya başladı, dışa yansıtmak istediler. "Bu suça ortak olmayacağız." başlığıyla bir bildiri yayınladılar.
Bildiride "Türkiye Cumhuriyeti; Vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkum etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.
Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi..."
Gördüğünüz gibi açıklamada devlete katil deniyor, vatandaşını katliam yapmakla itham ediyor. Devletine ihanet edenlere tek kelime ile suç isnat etmiyor.
Bu bildiri sonrası suçlu görülen, devlet içinde kümelenen terör sevicileri mahkeme kararlarıyla görevlerinden alınıyorlar. Dokuz tanesi Anayasa mahkemesine "Haksızlığa uğradık biz düşüncelerimizi açıkladık..." diyerek müracaat ediyorlar.
Geçtiğimiz hafta Anayasa mahkemesi devletini, katliamcı diye suçlayan, teröristlere laf etmeyen, 793 şehidimizin kemiklerini sızlatan bildiriye imza atanların lehine "Düşünce özgürlüğü" diyerek karar verdi ve hatta tazminat ödenmesini istedi.
1960 ihtilalinin ürünü Anayasa mahkemesi bugüne kadar, birçok kararında Türk milletinin düşüncesine aykırı kararlar verdi. Mahkemeler Türk milletinin adına karar verir. Anayasa mahkemesinin son kararını Türk halkı benimsemedi. Son karar verme mercii olduğundan yapacak bir şey de yok.
Anayasa mahkemesinin milleti yok sayan kararlar vermesine dur demek gerekir.
Buna çare olarak benim teklifim şu. Anayasa mahkemesinin böyle milletin geleceğini ilgilendiren konularda aldığı, halkın benimsemediği kararlar hükümetlerin isteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayından geçmeli. Hatta meclis isterse referanduma gidilmeli. Hesap vermekten layüsel Anayasa mahkemesi bu yolla hesap verir hale getirilir. Bakın o zaman sorumluluk almaya nasıl mecbur kalır.