Değerli okuyucularım geçen yazımızda başlık ile konunun bilimsel anlatımla eksi korele olduğunu, genel yaklaşımla ilişkisiz olduğunu düşünmüşünüzdür. Aslında konu ile başlık oldukça ilişkili. Bu hafta iki değişken yani konu ile başlık arasındaki güçlü ve pozitif yönlü ilişkiyi yazacağım. IV. Haçlı Seferi’nin İstanbul’u işgali 57 yıl sürdü. 1204’te başlayan İstanbul’daki Latin, Venedik, Katolik hâkimiyeti, İznik İmparatorluğu’nun karşı mücadelesi sonunda, 1261 yılında ne sona erdi.
İşgal esnasında Latin/Katolik dünyası İstanbul’u adeta bir çöle çevirdi. Toprakları parçalanan, hazinesi yağmalanan Bizans için aslında onun başlangıcı bu dönemdir. İşgal Latinler/Katolikler ile Bizans, Ortodoks dünyası arasında derin ve gizli kine neden olmuştur. Latinler/Katolikler İstanbul’da büyük bir imha ve yıkıma neden oldular. Bunun yanında imha etmedikleri değerli ne varsa toplayıp İtalya’ya götürdüler. Kıymetli metaller kadar tarihi objeler de bundan nasibini aldı. Maddi değeri yüksek olan hazinelerden daha da önemlisi kutsal kişiler, azizlerin kemikleri de İtalya’ya götürüldü. İşte tüm bu yaşananlardan nasibini alanlardan birisi de 4 adet tunç at heykelidir.
4 adet tunç at heykelinin hikayesi asırlar öncesine gider. Hikâyeye göre atlar, Büyük İskender tarafından heykeltraşı Lisippos’a yaptırılır. Sakız Adasına konan bronz heykeller Bizans İmparatoru 2. Thedossius tarafından söktürülerek İstanbul’a getirilip Hipodromun ana giriş kapıları üzerine diktirilir. Hipodromda pek çok at heykeli olsa da en göze batan bu şahane 4 tunç heykeldir. İşte bu meşhur heykeller IV. Haçlı Seferi sırasında, İstanbul’un işgalinde Venedikliler tarafından yerlerinden sökülüp kendi topraklarına götürülür. Venedik Doçu Enrico Dandolo İstanbul’da kazandığı zaferin işareti olarak atları San Marco kilisesine koyar. Başlangıçta son derece sade olan kilise, getirilen ganimetler ile çarpıcı bir görünüme kavuşur. İstanbul’dan getirilen atlar kilisenin kapısının üzerine yerleştirilir.
Tunç at heykellerinin başına gelenler bununla bitmez. Birkaç asır sonra atların yeni mekânı Paris’tir. 1797 yılında Napoleon Bonaparte Venedik’i Campo Formio antlaşmasıyla Avusturya’ya verir. Tıpkı Latinler gibi Napoleon da şehri terk ederken ne var ne yok alır Paris’e götürür. Dört at heykeli de diğerleri gibi artık Paris’tedir. Napoleon 4 atı Paris’teki zafer takının üstüne yerleştirir. Kader bir süre sonra yine tersine döner, 1815’te yenilen Napoleon heykelleri Venedik’e geri verir. 4 at tekrar yerini bulur ve San Marco Kilisesi’nin giriş kapısının üzerine konur. 1974 yılında atları doğal koşullardan korunmak için kopyaları yapılır. Yapılan yeni kopyalar kilisenin giriş kapısına konurken orijinalleri muhafaza için kilisenin içine alınır. Atların yeni mekânı kilise içindeki müzedir.
Aslında atların benzerleri, kopyaları çok önce alınıp yapılmıştır. İşte bu kopyaları alınan atlardan birisi de İstanbul’dadır. Ülkemizin önemli işletme gruplarından birisine ait olan bu mekânın önündeki at heykelinin kökeni çok daha önceye dayanmaktadır. 1204 yılında yapılan 4. Haçlı Seferi esnasında Haçlılarca altı üstüne getirilen İstanbul’dan Venedik’ e götürülüp San Marco kilisesi girişinin üstüne yerleştirilen 4 tunç attan birisinin kopyası, dökümü İstanbul’dadır. Bu meşhur at köşke adını vererek hikayesini güçlendirmiştir.
Eğer yolunun Venedik’e düşerse San Marco kilesinin önünde 4 tunç atın replikalarını hemen göreceksiniz. Ama Vatikan’a gittiğinizde hikâyenin gerçek boyutu karşınıza çıkacaktır. Tunç burgulu sütunlar dahil birçok objenin 1204’te İstanbul’dan getirildiğini öğreneceksiniz. Ama tüm bu maddi değerlerden daha öte manevi değerleri yüksek olan azizlerin kemikleri de burada muhafaza edilmektedir. 2014 yılında IV. Haçlı Seferi’nin 8 asırlık acısını hafifletmek için İstanbul’a gelen Papa jest olarak kaçırılan bir azizin kemiklerini beraberinde getirdi. İki Hristiyan grubu arasında 8 asırdır süren derin ayrılık ve kini ortadan kaldırmak için atılan bu adımın ileride ne gibi yansımalarının olacağını şimdiden görmek gerekmektedir. Bir Anadolu atasözünün dediği gibi ”Göz odur ki dağların arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile”. Bakalım 4 tunç at ne zaman ilk mekanına hangi koşullarda geri dönecek, bunun bize nasıl bir yansıması, sonucu/sonuçları olacak?
Bir atın hikayesi işte böyle ne kadar derin bir anlam içeriyor. Eğer çevrenizi, olayları zamanında doğru bir şekilde okuyamazsanız acınacak haliniz bile olmaz. Unutmayız dağların çok arkasını görmeyen ilk yamaçta tarih olur ve onu da kimse yazmaz.