Avukat Faik Akarkarasu, EYT düzenlemesine ilişkin açıklamalarda bulundu. Bahse konu düzenlemeyle bir dizi sorunların gündeme geldiğini kaydeden Av. Faik Akarkarasu, bazı soruları gündeme taşıdı.
Akarkarasu, gazetemize yaptığı yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verdi:
“506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na 4447 sayılı Kanun ile eklenen geçici 81. maddesinin b bendi ile 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalılık kapsamında bulunanların emekliliğe hak kazanma koşulları değiştirilmekle, çalışma yaşamımıza; “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” olarak adlandırılan bir hukuki sorun ve kazanılmış haktan kaynaklı uzun vadeli hak kayıpları ortaya çıkmıştır. Bu yasa, çalışma yaşamımızın 4a ve 4b olarak adlandırılan SSK ve Bağ-Kur’lu %78’ine yakın bir kitleyi dolaylı veya doğrudan etkiledi. Bu sorunun adil ve hakkaniyetli çözümü tüm toplumun menfaatidir ve çalışma yaşamına barış getirir. Kazanılmış haklara saygı gereği EYT mağduriyetinin kaldırılması önemli bir adım ve temelde ise EYT’lilerin saygıdeğer mücadelesinin bir sonucudur.
Fakat bu konuda 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalılık başlangıcı olanlarda sadece yaş sınırını kaldırmak, yasanın özellikle Bağ-Kur yani esnaf ve çiftçi ayağını görmezden gelmek, esnaf ve tarım Bağ-Kur’lusuna farklı, SSK çalışanına farklı muamele anlamına ve yine Emekli Sandığı kapsamında da çalışana farklı muamele oluşturmaktadır.
Halihazırda EYT ile ilgili bir yasal düzenleme ortaya konulmamış ve fakat sorunun yaş sınırının kalkacağı ve bu hali ile çözüleceği yönüyle görüş açıklanmasına karşın aşağıdaki sorunlar ve çalışma yaşamındaki ayrımcılıkla ilgili düzenleme konusunda yürütmenin bir tasarrufu bulunmadığı anlaşılmaktadır. Sorun, parlamentoda mutlak olarak çözülmelidir.
SGK kapsamında 4a’lı olarak çalışma hayatında bulunan kişilerin 8 Eylül 1999 tarihinden önce SSK başlangıçları var ise erkek ve kadın ayrımı yapılmaksızın 5000 prim günü, hizmet süresi ise kadınlarda 20 yıl, erkeklerde ise 25 yıl,
Bağ-Kur’lu kadınlarda 7200 prim gün sayısı, erkeklerde ise 9000 prim gün sayısı,
Emekli Sandığı’na bağlı memur kadınlarda 7200 prim gün sayısı, erkek memurlarda ise 9000 prim gün sayısı olarak bir ayrım oluşmaktadır.
Bunun mutlak düzeltilmesi ve Bağ-Kur kapsamında esnaf ve çiftçiye daha uzun süreli hizmet günü tahakkuku ve memura daha uzun süre prim gün tahakkuku adil ve eşit olmamaktadır.
Temel bir problem de Bağ-Kur kapsamında taksici, bakkal, kasap, sanayi esnafı vb. serbest çalışanların vergi ve oda kayıtları ve SGK bünyesinde işveren tescilleri olmasına karşın, ama idari kusur ama Bağ-Kur kapsamında çalışanın Bağ-Kur hizmet dosyasının oluşmaması sebebiyle oda ve vergi kaydı bulunmayan ancak fiilen çalışma hayatı içinde bulunan ve bu konuda da vergi kaydı alan ve SGK’ya da işveren tescili yaptıran kişilerin Bağ-Kur hizmet dosyası açtırdığı süre zarfındaki aradaki çalışmasının ne olacağı da açıklanmamıştır. Çok yüksek sayıdaki esnaf ve tarım Bağ-Kur’lumuz bu haldedir. Yani burada bir sicil affı da zorunluluktur. Sicil affı getirilmeyecek ise yasa ile Bağ-Kur’luya kapalı olan hizmet tespiti davası açma hakkı tanınacak mıdır?
Yine askerlik borçlanmasının, askerlik hizmetini ifa edenden borçlanma suretiyle talebine yönelik günlük prim talebi de hakkaniyete aykırıdır. Anayasal görev ve yükümlülük olan askerlik hizmetinin çalışma yaşamının kesilmesinde çalışma yaşamı kesilen işçinin, esnafın, çiftçinin, memurun çalışmaya ara verme konusunda iradesi bulunmamaktadır. Çalışmaya ara verilmesi Anayasanın emredici hükmü ile oluşmaktadır. Durum bu iken ayrıca günlük askerlik borçlanmasının sigortalı üzerine adeta ittirilerek yükümlendirilmesi sosyal devlet ilkesine de aykırıdır. Eğer böyle bir borçlanmadan vazgeçilmeyecek ise borçlanmanın erata veya askerliğini yedek subay olarak yapmış kişilere, o dönem itibariyle ödenen asker maaşının prim tahakkuku oranı üzerinden yapılması gerekmektedir.
Haksız yakalama ve tutuklama sebebiyle beraat eden kimselere yönelik yakalama ve tutuklamanın yani koruma tedbirinin hukuka aykırı olduğu kesinleşen beraat kararıyla ortaya çıkmış kişilerin de irade dışı, hizmet kusuruna bağlı olarak tutuklu kaldıkları süre, koruma tedbirleri kapsamında maddi kayıp olarak ayrıca mevzuatın içine alınıp çalışması kesilen haksız yakalama ve tutuklamaya muhatap olan kişinin de bu süre zarfındaki hizmeti hiçbir borçlandırıcı işleme gerek kalmaksızın iade edilmesi, lekelenmeme hakkının da ve bu hakkı ihlal eden kamunun zorunlu görevidir. Beraat etmiş tutuklu kalmış kişilerden tutuklu kaldıkları yani çalışamadıkları süre karşılığı, sanki tutuklanmayı kendileri oluşturmuş gibi çalışmanın kesilmesi kabul edilip prim borçlandırılması yapılması hakkaniyetli değildir.
Yasanın yürürlük tarihi 31.12.2022 mi olacaktır, kıdem tazminatı hesabı 31.12.2022 tarihi mi baz alınacaktır, yoksa yasanın yürürlüğe girdiği tarih mi baz alınacaktır?
Diğer bir sorun ise emeklilerin maaş bağlama oranları %21-28 düzeyinde mi kalacaktır, yoksa daha farklı bir düzenleme mi düşünülmektedir? İşverenler bakımından oluşacak kıdem tazminatı yükü, klasik kıdem tazminatı hesabı üzerinden mi yoksa kamu tarafından sübvansiyon uygulanacak mıdır?
İdeal çalışma yaşamında 3 çalışan 1 emeklilik dengesi, ülkemizde 2 çalışan 1 emekli dengesine dönüşürse, emeğin ve sermayenin birbirine karşı iç denge koruması nasıl gerçekleşecektir?
Olası nitelikli işgücü kaybı çalışma yaşamından çekilirse, üretimde eksilmenin önüne nasıl geçilecektir? Örneğin stratejik bir işyerinde çalışan bir makine mühendisi, alanında uzman bir teknisyen, köprü yapımında ihtisaslaşmış işgücünün emekli olması halinde aynı kalite ve nitelikte işgücü temini nasıl oluşacaktır?
Yoksa temel çözüm, çalışma yaşamını tüm istatistik verilerle yeniden yamalı bohça oluşturmadan, seçim ve oy kaygısı bulunmaksızın, tüm hak kayıplarını tek tek tespit edip, çalışma yaşamını nesillerin geleceği olarak düşünüp, sağlık harcamalarından üretim verimliliğine, emek-sermaye dengesine ve örgütlenme hakkı ile birlikte tüm unsurları bir bütün halinde yeniden insanca bir yaşam için değerlendirilmesi midir?”