Bir zamanlar ikamet ettiğim şehirde önemli bir makamı işgal eden önemsiz bir şahıs vardı. Artistlikte Cüneyt Arkın’ı, Kadir İnanır’ı aratmazdı. Bu kişinin huzuruna (!) çıkma mecburiyetinde olanların anlattıkları hep aynıydı. Devletlûmüz, her gelen misafirine “hoş geldin” demeden evvel mütekebbir bir tavırla “Sen kimsin?”, “ Senin unvanın ne?” sualini yöneltirdi. Yani mevki ve unvana göre muamelede bulunurdu. Aslında zavallının her insanın kerim olduğu hakikatini bilmesi gerekirdi. Bu, makam ve unvan takıntılı insan-ı âcizi seven, hakkında hoş söz söyleyen tek bir kimse bile yoktu. Bu kişiyle muhatap olmaktan muzdarip olanlar, insanımız tarafından sıkça dile getirilen “Oğlum ben sana bu makama gelemezsin demedim, adam olamazsın dedim” hikâyesiyle üzüntülerini dile getirirlerdi.
Devletlûmüz muhtemelen titir ile âlim, makam ile adam olunmayacağını bilmiyordu. Nitekim Mevlana bu türden zevat için “Adam olmayanın eline bir mevki geçti mi herkesten önce kendi rezilliğine sebep olur” demiştir. Gerçekten de yaptığı tek icraat rezilliğini cümle âleme göstermekten ibaretti.
Öte yandan insanların diğer yüzlerini görmenin en önemli yollarından biri de dünyalık bir ihsan karşısında sergiledikleri davranışlardır. Eğer bir insan bir ihsana kul olabiliyorsa ve elde ettiği makamın kendine değer kattığını sanıyorsa büyük bir aldanmışlık içindedir. Mekânın şerefi mekin (oturan) iledir. Yani makamı işgal edenin mizandaki değeri ne ise makamın değeri de o kadardır. Bu nedenle mühim makamları mühim insanlar doldurmalı ki makamın izzeti zarar görmesin.
Bununla birlikte, hükmetme konumuna yükselenleri bekleyen en büyük tehlikelerden bir diğeri akıl ve vicdan gözlerinin ferini kaybetmesi, egolarının girdabında şuursuzca dönmeleri ve şöhretin tutsağı olmalarıdır. Bunların diğer bir özelliği de “kendini beğenme” hislerinin onlara vehmettiği “firavun” duyguların emrinden çıkamamalardır.
Yukarıda anlattığım “devletlû” türünden insanların bulunduğu esas makam “benlik makamı”dır. Bunun anlamı; insanlık mertebesinin en altında olmaktır, yani gayr-i medenilik ve bedeviliktir. Bilinmesi gereken şey ise şudur: makamların en büyüğü “hiçlik makamı”dır. Eğer bu dünyada bir hiç olduğun gerçeğini biliyor ve buna göre hayat sürüyorsan en üst makamdasın demektir. Bunu bir hikâye ile anlatalım: Bilgine biri sormuş. “Kimsin sen?”. “Hiçim, hiç kimseyim” demiş. Bu sefer bilgin sormuş “Sen kimsin?”. Adam burnunu havaya dikip, göğsünü gererek “mutasarrıfım” demiş. Bilgin “Sonra ne olacaksın?” diye sorunca “vali olacağım” demiş. Peki ya sonra: “vezir”, daha sonra: “vezir-i azam”. Bilgin, “Peki, ondan sonra ne olacaksın?” deyince, adamcağız yükselebileceği bir makam kalmadığı için omzunu silkeleyerek “hiç” demiş. Bunun üzerine Bilgin “Niye kibirleniyorsun be adam, ben şu anda senin yıllar sonra geleceğin makamdayım, “hiçlik makamındayım” demiş. Fazla söze ne hacet! “ Gider her biri, kendi makamına/ Yürür herkes, uygun neyse namına ve şanına”.