“Gelün tanışık idelüm
İşün kolay tutalum
Sevelüm sevilelüm
Dünya kimse kalmaz”
YUNUS EMRE
Üniversitemizin adı değişti. Hayırlı olsun. Değişti, değişmesine ama değiştirilme tarzı çok da hoş olmadı. Bu iş yapılırken kimseye sorulmadan yapıldı bu iş. Devlet aklı sadece sağlam değil, aynı zamanda zarif de olmak gerekir diye düşünüyorum.
“Edep ya hû” diyen bir medeniyetin çocukları, bu topraklarda on üçüncü yüzyılın başlarında yeni bir iman gerilimiyle coğrafyayı yeniden şekillendirdiler. Kemal Tahir’in Devlet Ana romanını okuyanlar Bilecik, Yarhisar, Söğüt, Sarıcakaya, Eskişehir, Domaniç ve Harmankaya’dan Mudurnu suyuna kadar giden hat üzerinde kültürler ve insanların nasıl birbiriyle kaynaştığının resmini de görmüşlerdir.
Bu hat daha sonra Vezirhan, Taşhan, Nallıhan istikametinde Anakara’ya doğru; yine Bilecik merkez olmak üzere oradan Lefke, İznik [Nikéa İsnikéa ] ve Bursa’ya doğru başka bir istikamet izlemiştir. Bizi burada ilgilendiren asıl mevzuu, bu cihetlerin tamamının zamanla Türk-İslam rengine boyanmasından çok, bunun nasıl başarıldığı meselesidir. Bu gerçekten de üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir mevzuudur.
Benim durup dururken bütün bunları anlatma ihtiyacı içine girmem, haddizatında sözü bir yere getirmek içindir. Sağ olsunlar, her kimlerse düşünmüşler ve bu coğrafyayı vatan yapan şahsiyetlerden birinin adını üniversitemize vermişler. Bundan rahatsız olunamaz. Bunun için emek verenler de kınanamaz.
Fakat birileri çıkar da şimdiye kadar ve bilhassa bu üniversite kurulurken aklınız neredeydi diye sorarsa bu zevat ne cevap verecek? İlk olarak merak ettiğim soru bu. İkinci merak ettiğim soru ise şu: Yahu ismini verdiğiniz şahsiyet, bu coğrafyaya geldiği zaman sadece Müslümanlarla değil elbet, diğer gayrimüslim gruplarla da bir güzel hasbihal edebilecek medeni birikime sahipti. Madem böyle kritik bir şahsiyetin ismini vereceksiniz, bunu neden diğer ilgililerle istişare etmek gereği duymazsınız diye soranlar pekâlâ çıkabilir aramızdan.
Bu mübarek Sakarya hattı Sarı Saltuk’tan, Geyikli Baba’ya, Nallıhan Emrem Sultan’da yatan Tapduk Emre’den, Edabalı’ya kadar hepsi de birbirine muasır muazzam bir silsileye dayelik yapmıştır. Sarı Saltuk malum bütün bir Balkan coğrafyasının Türk ve İslam olmasına katkı yapan efsanevi bir şahsiyet olarak bilinir.
Biz, Bilecik’ten bir grup arkadaşla Bosna’ya gittiğimizde gördüğümüz Bılagay Alperenler tekkesi de, esas olarak Sarı Saltuk’a isnat edilir. Efsanevi bir şahsiyet olduğu için çok sayıda merkezde bu şahsa isnat edilen türbeler vardır.
İmdi, ben burada bir yığın şahsiyetten bahsedip duruyorum. Bunların tamamı kelimenin hakiki manasında halk erenleridir. Bendeniz Yunus divanını okurken, kendi kendime iyi ki bu şahsiyetler Türkçe söylemiş, Türkçe yazmışlar diye şükrediyorum. O sözler, hem de çok erken bir devir Türkçesiyle söylenecek cinsten şeyler değil. Ama adamlar zoru başarmış ve söylemişler, daha doğrusu söylettirilmişler.
Bu büyük mirasa sahip çıkmak, sözde değil de özde olacaksa, birbirimizin hatırını daha çok soralım derim. Sadece hatır sormak da değil, gönül alalım derim. Nedir yani, şunun şurasında üç günlük dünya, işte geldik gidiyoruz.
Sen-ben davalarıyla kaybedilecek zamanlar değil bu zamanlar. Hizmet zamanı, gönül alma ve dahi gönül yapma zamanıdır vesselam.