Bugünlerde yaşadığımız olaylar bize bir şey hatırlatmalı. Hangi olaylar diye soracak olursanız, bunlar; gezi parkı eylemleri, alkol düzenlenmesi, Türkiye’nin dış politika kararları, Kürt meselesi… Bu ve benzeri bölünmüşlük hissini doğuran olaylardır.
Bu olayların tamamı bence bir ayrışmanın neticesidir. Peki, bu 10 senelik Ak parti iktidarında mı oldu diye soracak olursanız, tabii ki hayır cevabını vereceğim. Bu ülkemizin hatta Anadolu coğrafyasının 100-150 yıllık sorunudur. Bu sorun ayrı yöne gitmek isteyen ülkeyi bir o taraftan bir bu taraftan çekiştirme ve olduğu yerde saymasına neden olan sorundur. Bu sorunun keskin bir biçimde meydana çıkması cumhuriyetimizin kuruluşuna denk düşer.
Milli mücadeleyi TBMM 1. Meclisi gerçekleştirmiştir. Ardından Atatürk ve arkadaşları birinci meclisi fes ederek ikinci meclisi atama yolu ile kurmuştur. Birinci meclisin önemi içindeki çoğulculukta, farklı görüşlerin bir arada bulunmasında ön plana çıkar. Bu meclisin mebuslarının ortak paydası vatanın bağımsızlığı ve doğal olarak kurtarılmasıdır. Saltanatın kaldırılması ve demokratik bir düzene geçilmesi de bu meclisin amaçlarındandır. Bu durum bize gösteriyor ki milletin birliği ve beraberliği ortak bir noktada kendini gösteriyor ve önemli bir zafere bir milleti götürüyor. Mantıken de bu durumun böyle olması gerekir.
Ancak ikinci meclis İslamcıları, batı karşıtlarını kısacası Atatürk ve çevresindeki onun gibi düşünen adamların bu kesimleri tasfiye edip yerine kendi adamlarını getirmişlerdir. Söz konusu durum da tasfiye edilen kişilerin ve o kişilerin temsil ettiği halk kitlelerini devlete küstürülmesine neden oldu. Zaten ikinci meclis kurulduğundan itibaren Kemalistler ciddi bir toplum mühendisliğine giriştiler. Bunu “halka rağmen halk için yaptıklarını” söylüyorlardı ancak bu düşünce ülkeyi bölmekten başka bir işe yaramamıştı. Belli bir kesim bunu benimsemiş ancak ciddi bir kesim de bu politikaları ve toplum mühendisliğini benimsememiş içten içe düşman olmuştur devlete. Milletin kültürel, fikri, ahlaki gidişatını kendine göre tayin eden liderler maalesef halkını bölerler. Despot, zorba olup, dikta rejimleri oluştururlar. Bununla ilgili olarak Medeniyetler Çatışması kitabının yazarı Samuel Hungtington şöyle der: “Toplumlarının kültürünü yeniden şekillendirebileceklerini düşünecek kadar kibirle dolu olan liderler başarısız olmaya mahkûmudur.” Nitekim de başarısız olmuş ve ülkesini istemeden de olsa bir ayrışmaya sürüklemiştir. Türkiye bölünmüşlüğe itilmiştir.
Tüm bu anlattıklarımdan ortaya çıkan ana fikir devletin görevinin halkın bütününün ortak bir paydada buluştuğu noktalarda politika izlemesi gerektiğidir. Aksi durum halkın bölünmesine ve devlet gücünü eline geçirmek isteyen grupların devlet içinde “devlet savaşı” yapmasına neden olmaktadır. Ve iktidarı elinde bulunduran kesim kendi politikalarını uyguluyor. Ardından gelen başka politikaları ve memleket iki ileri bir geri, vatandaş şizofrenik bir halde yerinde sayıyor.
Peki, bu ayrışmadan kurtulmanın yolu nedir diye sorarsanız. Bu yol ikidir. Birincisi devletin etki alanını kısıtlamak, ikincisi devletin politikalarını yukarıda tekrarladığım gibi ortak bir payda üzerinden yürütmek olacaktır. Bu ortak paydayı ve devlet alanını haftaya konuşalım inşallah. Selametle…