Her yıl, aralık ayı geldi mi, asgarî ücret tartışmaları başlar. “Müzakereleri” demek varken, bilhassa “tartışmaları” dedim… Zira, geçinilebilecek miktarla memleketin ekonomik durumunun uyumuna göre ücretin tespit edileceği düşünülüyor ama öyle olmuyor.
Daha komisyonun toplanacağı haberi başlar başlamaz, piyasada zamlar başlıyor. Tartışmalar uzadıkça iktidar ile muhalefet arasında söz düellosu sertleşiyor. Yüksek rakamlar, ilgili ilgisiz herkesin ağzından cemiyete boca ediliyor, bir panik havası içinde yükselen rakamlara göre pahalılık artıyor.
Lüzumsuz tartışmalar, toplantılar, harcanan mesailer, boşa giden zamanlar, bunlar için harcanan emekler paralar da israf.
Yıllardır böyle… Piyasanın bu şekilde, normal akışının dışında suni olarak yükselmesine, yükseltilmesine bir çözüm bulmak gerekir.
Oruç kefareti, fakir doyurmak üzerine esaslandırılmıştır. Her zamana, her iklime, her mekâna, her topluma uygun bir uygulama. Hattâ her kişiye göre… Ve hiçbir zaman tartışma yok, israf yok. Asgarî ücret tespiti için de buna mümasil bir usul bulmak gerekir.
Asgarî ücret altın üzerinden tespit edilse… Yıl içinde olabilecek, altındaki küçük dalgalanmaları da hükümet geçen yılın ortalamasına göre hesaplayıp asgarî ücreti ilân etse… Piyasanın en azından suni olarak yükselmesi, dolayısıyla bu yönden meydana gelen pahalılık önlenmiş olur.
Aynı endeksleme işi ekmek üzerinden de yapılabilir.
“Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler, / Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler. (Bülbülün sesini işittiremeyip gül için boşuna feryat etmesi gibi, dostluk ve vefâ sayfasını da ne okuyan olur, ne dinleyen.)
Kanalımı takibe alır mısınız:
https://bit.ly/alierdal