Mostar ve Alperenler Tekkesi’nden sonra Karadağ’a geçerek Ulçin şehrinde konakladık. Ertesi gün Ulçin’i geziyoruz. Ulçin Saray Bosna’nın Başçarşısı gibi, Mostar yolundaki Konik beldesi veya Mostar gibi bir görünümü yok. Normal bir şehir içerisinde Ata yadigarı camiler var. Bunlardan ilk gözümüze çarpan Hacı Ali camiine giriyoruz. 1689 yılında yapılmış.
Caminin giriş kısmı oldukça etkileyici. Korkuluk süslemeleri Selçuklu yıldızını andırıyor. Caminin tavan süslemesi de harika.
Cami ziyareti için aracımızı park ettiğimiz evin sakini yanımıza geliyor. Türk olduğumuzu anlayınca oğlum Kadir tercümesiyle sohbet ediyoruz. Arnavutmuş. Boşnaklardan pek hoşlanmıyor. Türkleri seviyorlar. Bize gezebileceğimiz yerleri gösterdi sağolsun. Tanıştık. İsmi Mehmedeviq M.Lome yani kısava adi Mehmet
Cadde boyu ilerliyoruz. Kavşağa eskiden zeytin ezmesinde kullanılan taşları koymuşlar güzel bir estantene. Yine cadde üzerinde Ali Baba fast foot ve Kuzhine resaurant’a rastlıyoruz. Bu tabelalar bizim ayak izlerimiz.
Ardından bir camiye giriyoruz. Cami coğrafi konum itibariyle biraz yüksekte. Arnavut kaldırımlardan çıkıyoruz. Caminin içersinde Kur’an Kursu var. Selam verdim. Türkiye’den geliyoruz. Camiyi ziyaret edebilir miyiz diye sordum. Hoca Türkçe şu anda Kur’an Kursu eğitim olduğunu başka camileri ziyaret etmemizi istedi. Üzüldüm. Ne olurdu yani bir 5 dakika cami hakkında bilgi verseydi de ben de size buradan o bilgileri aktarsaydım. Karadağlı Arnavut bir vatandaş dilimizi bilmediği halde bize Ulçin hakkında bilgi vermeye çalışırken Hoca’nın bu tavrına üzüldüm. Dışardan bir fotoğraf çekinip yolumuza devam ediyoruz.
Ulçin’den Arnavutluk ülkesine geçip Arnavutluk’un başkenti Tiran şehrine gideceğimizden bundan sonrasını araçla şehir içinde dolaşıyoruz. Güzel bir kale ve harika bir sahil var. Vakit olsaydı bir gün daha burada kalmak isterdim. Ama şimdi Kosova yoluna koyulma zamanı.
Navigasyon yardımıyla yolda ilerliyoruz. 15 km. kadar gittikten sonra yol çalışması başlıyor. Bu şekilde 3-4 km. daha ilerledikten sonra yolun kapalı olduğunu söylüyorlar. Allah’ım bu nasıl iş niye şaşırıyoruz. Türkiye’de biz böyle şeylere alışık değiliz. Yol çalışması varsa uyarı levhası olur, alternatif yol belirlenir, işaret konur. Hadi yol çalışması işareti koymadılar, çalışma esnasında ilerliyoruz, kimse sözlü bile uyarmıyor. Neyse döndük geri.
Tali yollardan Arnavutluk sınırına doğru ilerliyoruz. Köylerin içinden geçiyoruz. Hep Müslüman mezarlıkları, Köylerin içinde camilerin minareleri yükseliyor.
Ve Arnavutluk sınırına ulaşıyoruz. Arnavutluk daha gelişmiş gözüküyor. Hem sınır kapısından hem de yollarından belli. Biraz ilerleyince devasa yapıtlar. Sizin de görmeniz için bir fotoğraf aldım.
Arnavutluk Tiran’a ulaştık. Otelimize yerleştikten sonra Tiran’ın meşhur İskender Bey meydanına doğru ilerlerken akşam yemeği için etrafa bakınırken “Sofra Türk” yazan levhayı görüyoruz. Akşam yemeğimizi burada yedik. İşletme sahibi yanımıza geldi. Beraber çay içelim dedi. Sohbet ettik. İstanbul’da ticaret yaparken Arnavutluk Tiran’a işletme kurmaya karar veriyorlar. Ancak işler tahmin ettikleri gibi gitmiyor. Günlük gıda temini de ayrı bir sıkıntı. Satılık bir işletmeyi alıp Türk lokantası yapıyorlar. Burada işler daha iyi gidince ticaret burada devam ediyor.
Güzel sohbetin devamında güncel siyaseti konuştuk. Türkiye’deki her şeyden, politikadan an be an haberdarlar ve yakın takipteler. 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Bayrağımızı alıp İskender meydanına gittiğini anlattı. Tiran’da yaşayan Türkler’in buraya akın ettiğinden bahsetti.
Darbe girişiminden sonra Tiran’da yaşayan Fetöcülerin bir daha işletmelerine hiç gelmediğinden bahsetti. Metin Bey diyor ki: “Bu darbede bizim hiçbir dahlimiz yok diyorlar. Ben o akşam bayrağımı aldım meydana çıktım. Madem siz de bayrağınızı alıp meydana çıksaydınız. Hadi çıkmadınız, ben çıktım diye benim mekanıma bir daha hiç uğramıyorlar. Bu darbe girişiminde sizin dahliniz yoksa bu tavrınız neden. Her şey ayan beyan ortada. Allah devletimize milletimize zeval vermesin” diyor.
İskender Bey meydanına doğru ilerliyoruz. Caddeler geniş, bir şehir havası var. Burada Osmanlı eserlerini görmek pek mümkün değil. İskender Bey Meydanında Ethem Bey Camisini görüyoruz. Cami de TİKA tarafından tadilatı yapıldığından içini de gezemiyoruz.
Meydanda büyük kiliseler var. Hıristiyan hakimiyeti çok açık. Geniş güzel bir meydan. Yürüyüş yapılan sokakta bir hatıra fotoğrafı çekiniyoruz.
Meydandaki binaları çok güzel ışıklandırmışlar.
Bu meydanları, bu güzelliği gördükten sonra Bilecik’te neden her yere bina yapmaya çalışıyoruz diye öz eleştiri yapıyorum. Hatta yetkililerimiz yol ortasındaki bu refüjü görse buraya da bir bina yapalım, İskender Bey meydanını görseler, buraya bir göktelen yapalım diye düşünür espirisini yapıyorum. İnsanı rahatlatan, bir şehirde yaşadığını fark ettiren güzel modern yapılar. Bizim idarecilerimiz de zaman zaman yurt dışı seyahatleri yapıyorlar. Buraları görmüyorlar mı acaba!..
Şimdi İskender Bey Meydanından ayrılacağız. Size bir meydanın fotoğrafını göstereyim, bir de Kardeşim Mehmet ile beraber Ethem Bey Camisinin önünde fotoğraf çekinerek İskender Bey’in heykelini de içinizde ukde kalmasın diye gösteriyorum.
15-2
O heykel ile fotoğraf çekinmek istemedim. Neden mi? Merak ediyorsanız internetten İskender Bey’i okuyun o zaman anlarsınız!..
Akşam otelimize dönmek için park ettiğimiz aracın yanına gelmeye çalışıyoruz ancak aracı park ettiğimiz yeri bulamıyoruz. Akşam akşam bayağı macera oldu.
Gece Tiran’da konakladıktan sonra ertesi gün Kosova’ya gideceğiz Oradan Makedonya’ya tekrar yorucu ve bir o kadar zevkli bir gün bizi bekliyor. Yarın görüşmek üzere...