Hemen ilk akla gelen soru ise çalışmayan gazeteci var mı?
Bu sorunun cevabını vermeden önce bir kaç konudan bahsetmek istiyorum.
90'lı yıllarda başladığımız gazetecilik yılarımızda teknoloji bu kadar yüksek değildi.
Bir fotoğraf makinasına sahip olabilmek bile büyük imkandı.
Ses kaydı bile ilk dönemlerde yoktu.
Cemiyetin aynı zamanda otokontrol sorumluluğunu yüklediği gazeteciler gerek kamu kuruluşlarında, gerekse siyaset ve sivil toplum kuruluşlarında aksayan, problemleri dile getirir ve ilgili makamlar buna ilişkin işlem yapardı.
Yapılan haberlere ilişkin gerektiğinde Valilik makamı soruşturma açar, bazen bakanlık müfettişleri tayin edilirdi.
Yazılan haberler seçilmişler tarafından yakından takip edilir, vatandaşın lehine problemlerin giderilmesi için uğraşılırdı.
Vazifesini yapmayanlara müeyyide uygulanırdı.
Kamu kurumları öncelikle kendi basın birimlerini kurarak etkinliklere gazetecileri çağırmadan, bilgiyi, fotoğrafı hazır halde göndermeyi tercih ettiler.
Çünkü oradaki eksikliği, aksaklığı, yanlışlığı gazeteci görmesin ve yazmasın.
Bu durum maalesef bizim "Çalışan Gazeteciler"in işine geldi.
Armut piş ağzıma düş misali kamu kurumlarından bilgiler, fotoğraflar hazır halde emek sarfetmeden geliyor.
Bir müddet sonra kamu kurumları haberleri gazetecinin ağzından yazarak göndermeye başladı.
Bu yine maalesef "Çalışan Gazeteciler"in daha da işini kolaylaştırdı.
Çalışan gazeteciler çalışmayınca, gazeteler gazeteden ziyade bültene dönüşmeye başladı.
Tam da idarecilerin istediği ortamlar.
"işine geldi mi güzide basın
İşine gelmedi mi üzerine basın!..
Sosyal medya da işin içine girince gazetecinin çalışanı çalışmayanı karıştı.
İletişimin hızıyla evrim geçiren gazetecilik mesleğine mevcut kanunlar uymuyor.
Gazetecilik mesleğinin itibarını koruyacak ve yine cemiyette otokontrol sistemini sağlayacak ortamların oluşabilmesi için kanunların günün iletişim çağına uygun yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Meslektaşlarımızın 10 Ocak çalışan gazeteciler günü kutlu olsun.
Hoşçakalın