Bugün kesin kararlıyım..
Siyaset yazmayacağım.
Okurlar öyle diyor..
“Bir gün de siyaset yazma kardeşim. ne olur?”
Bana da mantıklı geliyor..
Siyaset yazmayacağım.
Ak Parti’den, CHP’den, İP’ten, SP’den bahsetmeyeceğim..
Haydi bismillah..
Ne yazalım?
Aktüel yazmaya mecburuz..
Enflasyon açıklanmış..
Enflasyon ile birlikte memur ve emeklilere zam oranları açıklanmış..
Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş’in haince öldürülmesine iktidar cenahından cılız seslerle açıklamalar gelirken, CHP’den ve İP’ten, hatta diğer muhalefet partilerinden yüksek sesli isyanlar gelmiş.
Tam bu noktada..
Kafam dank ediyor..
“Dolduruşa mı geliyorum” diyorum, kendi kendime..
Akl-ı selim diğer gazetecilerle sabah-akşam muhabbetim olsa.
Onlara sorsam, “Size de böyle eleştiriler geliyor mu.” diye..
Büyük ihtimalle, onlar da cevaplayacaktır, “Evet, bize de, sana geldiği gibi, ‘Bir gün de siyaset yazma kardeşim’ türünden eleştiriler geliyor. Ama öyle masum istekler ki. Öyle iyiniyetli yazılmış görünen eleştiriler ki.. Biz de tereddüt ediyoruz. ‘İçimiz dışımız siyaset mi oldu’ diye..”
Aktüel konular önümde dururken..
“Siyaset yazmama” konusunu düşünmeye başlıyorum..
Medya organlarının bini siyasi iktidara saldırıyor..
Uğur Dündar’ından Ali Sirmen’ine..
Özdemir İnce’sinden Rahmi Turan’ına kadar..
Hatta bunlar yetmemiş..
Şimdi 27 Mayıs darbesinde bile parmak izi olan Oktay Ekşi de, “durun geliyorum” diyerek, muhaliflerin imdadına yetişmeye çalışırken..
Ben siyaset yazmayacağım..
Niye ki acaba?
Hani siyaset yazarken, “AK Parti Bursa İl Başkanı, çok büyük adam. Çok başarılı. Pırlanta gibi adam.. Dışkısında bile mavi boncuklar var..” türünden, kişileri önceleyen, gereksiz övgüler düzüyor olsam..
“AK Parti’nin İstanbul Milletvekili şu abimiz, öyle şahane konuşuyor ki.. Dinlerken mest oluyorsunuz.. Hitabet üst düzeyde.. Bilgi zirvede.. Tecrübe ağzınızı açık bıraktırıyor” türünden şakşakçı yazılar yazıyor olsam.
“Ne gerek var bunlara” diyerek, okurlardan önce ben kendi kendimi eleştireceğim de..
Şöyle geçmişe dönüp, yazdıklarımın başlıklarına şöyle bir baktım.
Hemen hepsinde, hatta tamamında.. Birilerini allayıp pullama yerine..
Dindar insanlara yapılan saldırılara karşı, çarpıtmalara karşı, hakaretlere karşı, karınca kararınca cevap mahiyetinde savunmalar..
“Olayın doğrusu öyle değil, böyle” türünden açıklamalar..
“Anlatılan olayın bir de şu bakış açısı ile değerlendirilmesi gerekir” türünden izahat..
O zaman yapılmak istenilen şu mu?
Doğruların anlatımı için, zaten bir avuç insan çırpınıyor.
Birileri, “Her gün de siyaset yazılmaz” algısı oluşturarak, bizi ezmek istiyor..
Bizi politize olmuş gazeteciler gibi göstererek..
Doğruları, gerçekleri yazmaktan alıkoyup.
“Ah ah.. İstanbul’da nerde o eski kar yağışları.. Çocukluğumuzda, evimizin önünde kardan adamlar yapar, karşısına geçer sabaha kadar otururduk. Hele hele mutfaktan kaçırdığımız havucu, biz kardan adama burun yaparken.. Annemiz ‘nerde benim havuçlarım’ diye söylendiğini.. Kışı soğukta geçirmememiz için, ancak yetecek miktarda alınan kömürden iki parçayı, kömürlüğümüzden nasıl heyecanla kapıp, kardan adamın gözleri olarak yaptığımızı.. Ah ah, o eski hikayeleri sizlere anlatsam..” yazıları ile köşeleri doldurmamı mı istiyorlar?
Hayır, bu oyuna gelmeyeceğim..
“Kış geldi, kar yağdı..” yazıları ile, “Bahar geldi, çiçekler açtı” yazıları ile gün doldurmanın sırtımıza büyük bir vebal yükleyeceğine inanıyorum..
Onun içindir ki, ne kadar yapabiliyorsak, dilimiz ne kadar dönüyorsa, kalemimiz ne kadar yazabiliyorsa, rahmetli Hasan Karakaya abimizden “yaşananları akıcı şekilde anlatma”yı ne kadar öğrenebildiysek, rahmetli abim Mustafa Karahasanoğlu’ndan “olayların vurucu yönlerini özetleme”yi ne kadar kavrayabildiysek..
Vazifemizi hakkıyla yapmaya koyulalım..
Emekli ve memur maaşlarına % 25 zamdan başlayalım..
Öyle bir algı oluşturuluyor ki..
Sanırsınız ki, enflasyonun yıllık % 64 olarak açıklandığı gün, memur maaşlarına, emekli maaşlarına sadece % 25 zam yapılmış..
Arkadaş.. Enflasyon % 64, doğru.. Bu bir yıllık enflasyon.
Ama memur-emekli maaşı için verilen % 25’lik zam, 6 ay için verilen zam..
Temmuz’daki zammı da % 25’e ilave etmen gerekir ki, doğru fotoğrafı vermiş olasınız..
2022 Temmuz’daki zam ne kadardı?
SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıkları yüzde 42.35, memur ve emekli memur aylıkları yüzde 41.69.
Bunun üzerine şimdi % 25 yapılıyor..
Enflasyonun altında kalmayan, % 70’e yakın bir zamdan bahsediyoruz..
Yeter mi? Yetmez..
Ama, “% 25’i siz alın, sadakamız olsun” denilecek bir durum da sözkonusu değil..
Devam edelim aktüel konulara..
Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş, hunhar bir saldırı ile öldürülmüş..
CHP’sinden İP’ine kadar, DEVA’sından Gelecek’e kadar hepsi, cinayeti istismar eden açıklamalarla karşımıza çıkmışlar..
Aklıma hemen, AK Parti’nin ilk yılında yaşanan Necip Hablemitoğlu cinayeti geliyor..
Kopartılan kıyametler..
AK Parti’nin suçlanması. “Yeniden faili meçhuller mi başlıyor” algıları..
Ve sonuçta..
20 yıl sonra da olsa.
Cinayetin failleri birer-ikişer yakalanıyor, hesaplar soruluyor..
Ama dün o cinayet üzerinden vıdı vıdı konuşanların hepsi..
Süklüm büklüm olmuşlar..
Çıtlarını çıkartamıyorlar..
Fail, kendi mahallelerinden çıktığı için, sessizliğe bürünmüş, “Görmedim, duymadım, bilmiyorum. Hatta biz yaşamıyoruz. Onun için de yorum yapamıyoruz.” deme noktasına gelmişler..
Sinan Ateş’in failleri de yakalanır, ki bir kısmı yakalandı, hatta tutuklandı bile..
Sadece tetikçiler değil, arkasındaki eller de, bir gün gelir, kelepçelenir..
Ama..
“Armudun sapı.. Üzümün çöpü” muhabbetine düşersek..
Ne Necip Hablemitoğlu cinayetinin failleri yakalanmış olmalarına rağmen cezalandırılabilinir, ne de Sinan Ateş’in arka plandaki katilleri bulunabilir..
Siyaset diyorsanız, evet siyaset yazacağız.
Çünkü evimize aldığımız ekmeğin fiyatını yükseltmek isteyen çakalları ifşa etmekten, sokakta güvenli dolaşabilmeye kadar, camilerimizin şadırvanlarının içkili alan yapılmasına sessiz kalınmasına, hatta caminin ortasında yarı çıplak pozlar verilmesine kadar, her şey siyaset etrafında dönüyor..
Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit Gazetesi