İstanbul’dan sonra Marmara’nın incisi şehitlerin yurdu olan Çanakkale… Bugün günlerden sadece 18 Mart değil, Çanakkale’de sadece bir şehir değildir. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…” sözü Çanakkale şehitlerinin aziz ruhuna en yakışanıdır. Ne tarihe ne de kitaplara sığmayan bir destan yazıldı 18 Mart 1915’te. Yaşı 15 ama cesaretiyle büyük devletleri korkutan çocuk askerlerin “Çanakkale Geçilmez” sözünü çiğnetmediği gün,bugün…
106 yıl önceydi. Düşman topraklara sızmış, denizi geçmek ve son darbeyi vurmak için vahşete hazırdı. Müttefik donanması “Tam yol ileri!” emriyle 18 Mart Perşembe sabahı baskın yaptı. Düşman donanmasının taaruzundan habersizdi Türk ordusu. Mevki komutanı Cevat Paşa, o günün sabahını şöyle anlatır: “ 18 Mart sabahı düşman donanmasının taarruz edeceği hakkında bir malumat yoktu. O sabah büyük önder Atatürk’le beraber Seddülbahir mıntıkasında bulunan bir piyade alayını teftiş ediyorduk. Sahaya vardığımız zaman alayda hiçbir hazırlığa tesadüf etmedik. Sadece karşımıza çıkan bir Mehmetçik “Düşman donanması geliyor!” dedi ve siperine girdi. Gözlerimiz ufukta idi. Düşman donanmasının yavaş yavaş methale (girişe) doğru ilerlediğini gördük. Hemen geri döndük. Maydos’ta Atatürk’ten ayrıldım. Bir motora atlayarak Çanakkale’ye geçtim ve doğru tarassud (gözetleme) mahalline gittim.” Alarm verildi. Askerler siper etmek için düşmanının yaklaşmasını bekliyordu. Çünkü ellerindeki mermiler uzaktaki gemileri batıracak güçte değildi ve sayısı azdı. Mermilerin isabet etmesi için onların yaklaşması ve çok dikkatli olmaları gerekiyordu.
Taarruza İngiliz ve Fransız donanmasına bağlı 16 gemi katıldı. Altı büyük İngiliz savaş gemisi ve özellikle Queen Elisabeth gemisi, Çanak ve Kepez Burnu’ndaki savunma tesislerini yoğun bombardıman altına aldı. Türk tabyaları karşılık verse de etkili olamıyordu. Savaş İngiltere ve Fransa için umut doluydu. İlerleyen saatlerde Fransız gemisinin denizdeki mayın sayesinde batması Türk ordusunu heyecanlandırdı. Ocean gemisi de mayına çarpmış ve batmıştı. O sıra da manevi duygular büsbütün arttı. Yedi saat devam eden şiddetli savaş nihayet şanlı zaferle sonuçlandı. Avrupa “Hasta Adam”ı yeneceklerini hayal ederek son darbeyi vurmak isterken tüm basınlarda hezimetlerini okudular.
Çanakkale Boğazı’nı geçip tüm toprakları işgâl etme arzusunda olan müttefik devletlerin hayali de klasik felaketle sonuçlandı. Günün anlamına yakışan “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirle hem Mehmet Akif Ersoy’u hem de şehitlerimizi rahmetle yad edelim…
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.