Amerika, Avrupa basınına Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını gazetecilerin hapse atıldığını söyleyen ana muhalefet partisinin Genel Sekreteri Tekin, iktidara geldikleri takdirde kendileri lehine yayın yapmayan gazetelere “el koyacakların” söylüyor.
Hem de 7 Haziran’da seçim yapılıyor, kazanıyorlar, 8, 9 Haziranda ilk işleri işlerine gelmediği şekilde yayın yapan gazetelere el koyuyorlar.
7 Haziranda yapılan seçimlerin 8, 9 Haziran’da yani 12 saat sonra resmi sonuçlar bile açıklanamıyor. Başbakan, Bakanlar Kurulu, belli değil nasıl basına el koyabiliyorlar?
Seçimi kazanmayı tek başına iktidara gelmeyi bırakın koalisyon yoluyla iktidara gelecek şekilde oy alsınlar dedikleri gibi 8, 9 Haziranda işlerine gelmeyen basına el koyarlar mı koyarlar.
Seçim vaatleri içinde neler var neler. Başta mazot fiyatlarını düşürüyorlar, 4 ay içinde ülkede hiçbir şikayet kalmıyor, ortalık güllük gülistanlık olacak vaadini yapıyorlar. Ama işe bu vaatleri yerine getirecek tedbirlerden başlamıyorlar. Nerede huzursuzluk olacaksa oradan başlıyorlar. Hem de hükümet bile kurmadan.
Ak Parti iktidarı 13 yıldır hala bürokraside ekibini kuramadı. Basının yüzde 60’ı aleyhinde yayına devam ediyor.
Gazeteciliğinden dolayı değil, başka işlediği suçlardan cezaevinde yatan gazetecileri cürümlerini görmemezlikten gelerek “basın susturuluyor” yaygarasını yapan CHP, iktidara geldiğinde ilk işinin basını susturmak olduğunu söylüyor. Elbette millet bu konuşulanları bir tarafa not ediyor. Karşılığını 7 Haziran’da anladığı lisanla cevap verir.
CHP’nin iktidarda olduğu 1943 yılında Peygamberimiz Hz. Muhammed’e dair yapılan bir yayının toplatılması üzerine yayınevinin müracaatına aşağıdaki cevap veriliyor.
T.C. Dahiliye vekaleti U.M. Sayı: 653 Ankara, 17 Mayıs 1943,
“Muhterem Efendim. Mektubunuzu aldım. Biz her ne şekil suretle olursa olsun memleket dahilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz. Zatı alilerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve faziletine hürmetkarız. Ancak günün bu kabil neşriyata tahammülü olmadığını sizde takdir edersiniz.
Matbuat Umum Müdürü
Vedat Nedim TÖM”
Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu’nun CHP’nin tek parti iktidarı olduğu dönemlerde bu millete neler yaptığını anlatan yazısını yan köşede okuyabilirsiniz. Milletimizin neden CHP’yi iktidar yapmadığı daha net anlaşılıyor.
CHP yetkililerinin yaptıkları açıklamalardan sonra halka “huylu huyundan vazgeçmiyor” dedirtiyorsunuz. Siz bu kafayla daha çok iktidar hevesiniz kursağınızda kalır?
**Yavuz Bahadıroğlu'nun yazısını aşağıdan okuyabilirsiniz.
1950 ÖNCESİNDE DİN VE DEVLET İLİŞKİSİ
Büroya geldim, her sabah yaptığım gibi maillerimi açtım: Ne göreyim, onlarca dinleyicim, Başbakan’ın kürsüden gösterdiği belgelerin gerçekliğini soruyor…
“Gerçekten de CHP iktidarı döneminde Elif-ba yasaklanmış mıydı?..
Evet, yasaklanmıştı…
Keşke yasak bundan ibaret olsaydı: Aynı dönemde mızraklı ilmihal bile yasaktı…
Sebze küfelerinin altına saklanarak muhtaçlara ulaştırılırdı…
İmam hatip yoktu… İlahiyat yoktu… Kur’an kursu yoktu…
Çünkü dindar nesiller istemiyorlardı.
Bunu yakın tarihimizin dindar gazetecilerinden rahmetli Eşref Edip’e gönderdikleri resmi yazıda da ifade ettiler.
Matbuat Umum Müdürlüğü’nden gelen yazıda şöyle deniyordu:
“Biz (iktidarda olan CHP zihniyeti) her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.” (T. C. Dâhiliye Vekâleti, Matbuat Umum Müdürlüğü, sayı 658 ve 17 Mayıs 1942)…
“Gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz” cümlesi bile İttihad-Terakki kalıntısı takımın nasıl bir gençlik istediğini tereddüde mahal vermeyecek şekilde ifşa ediyor.
Kesinlikle İslâm’la yürek bağlarını tümden koparmış bir nesil isteniyor. Zaten bunun altyapısı ders kitaplarında hazırlanmış, Kur’an “beşer kelâmı” olarak sunulmuş, Kâbe ve Hacer-ül Esved ise “efsane” olarak aşağılanmıştır.
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin “uzman”larına yazdırılıp Maarif Vekilliği Neşriyat Müdürlüğü’nün 83-5878 sayılı ve 19.7.1941 tarihli emriyle basılmış “Lise II” isimli ders kitabının “Kur’an Nedir?” başlıklı bölümü şöyledir:
“Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’ân denir… İslâm ananesinde bu ayetlerin Muhammed’e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından vahiy, yâni ilham edildiği kabul olunur.”
Görüldüğü gibi bu ifadelerle açıkça “vahiy” inkâr edilmektedir. Yani İslâm’ın temeli tahrip edilmektedir. Yani bir anlamda Allah’ın da “inkâr”ı söz konusudur.
Ayrıca aynı kitapta ne Peygamber Efendimiz, ne ashab hakkında hiçbir hürmet ifâdesine yer verilmemiştir. Hatta 93. sayfada, Ezvac-ı Tahirattan (Efendimiz’in pâk zevcelerinden) “Muhammed ile karıları” şeklinde bahsedilmektedir.
Zaten dönemin Tokat Milletvekili Refik Ahmed, yarı resmi Uyanış Dergisi’ndeki makalesinde, “Allah’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik, bizim mabetlerimiz fabrikalardır” demektedir.
Edirne Milletvekili Mehmet Şeref Aykut ise, “İlkelerimiz… Yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir” diyerek, yeni bir “inanç sistemi” icat etmekte beis görmemiştir.
Yaşar Nabi de yeni inanç sistemine “yeni minare” ile “yeni ezan” icat ederek katkıda bulunmuştur:
“Motorların şarkısı olsun yeni bestemiz/
“Yeni din ezanları, minareler yerine/
“Bulutlara püsküren bacalarda okunsun.”
Samsun Milletvekili Ruşeni (Barkın) Bey, taa 1926’da “yeni din”in adını koymuştur:
“Milliyetçilik…”
“Din Yok, Milliyet Var” başlıklı yazısında şöyle demiştir:
“Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ‘milliyetçiliğimizdir’…
“O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır.
“Hangi ulus ölürken Azrail’i tepelemiştir. Dünyada Türk olmak kadar onur mu var? Ve Türk olmak kadar ‘din’ mi var?”
Sonrasında “Türk’ün Yeni Amentüsü” ve “Atatürk Mevlidi” yayınlanmıştır.
Tabii ki izleri hâlâ silinememiş olan bu elim tahribatın tamiri “dindar nesiller” yetiştirilerek yapılacaktır.
CHP istese de, istemese de!
Yavuz Bahadıroğlu – Yeni Akit (2012-02-04)