Günlük dilde konuşmalarımız arasında her derde derman kolay yoldan amaca ulaştıran ve en önemlisi de herkese hitap edebilme gücü olan söyleyişlerimiz vardır. Bunlardan birisi de yazımızın başlığı olan “Dam Üstünde Saksağan Vur Beline Kazmayı” atasözüdür. Hayalimize kontrol dışı ilginç çağrışımlar uyandıran, gözümüzün önünde karikatürize bir tablo oluşmasına neden olan bu söz dilimizin çok benzersiz buluşlarından biri olmaya aday bence. Münasebetsizliği, uygunsuzluğu, yer ve zaman gözetmeden yapılan tavır ve davranışların hayatımızda oluşturduğu acaipliği anlatması da sözün kendisiyle anlamının bağının nasılda tutarlı olduğunu gösteriyor. Derdim doğal olarak burada atasözü bilgisi aktarmak değil. Bu sözün günlük hayatımızın artık vazgeçilmez bir durumunu ifade ediyor olması. ‘’Nasıl yani?’’ dediğinizi işitiyorum. Şöyle hayatımızın çoğu zaman genelini kaplamaya başlayan var olan gerçeği olduğu gibi kavrayamama ya da kavramama ve onu anlamlandırmak için doğru yorumlarla sonuçlandıramamak bizim şaşkın duygu durumlarını yaşamamıza sebep oluyor. Basitçe ifadesiyle gerçek ve gerçekten çıkarılan sonuçlar bizi ters köşe yapıyor. Futbol jargonuyla ifade edecek olursak uçuk kaçık değerlendirmeler karşısında ‘’kontürpiyede’’ kalıyoruz. Süleyman Seyfi Öğün bu karikatürize durumların bize modernitenin bir tür armağanı olduğunu söylerken ne kadar da isabetli tespit yapmış demekten kendimi alamıyorum.
Şimdi, son aylarda hayatın en temel gerçeğine dönüşen virüs muhabbeti etrafında şekillenen değerlendirmeler karşısında “Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” sözünü söylerken buluyoruz kendimizi. Süreç içerisinde değerlendirme havuzundan öyle yorumlar duyduk ki şaşkınlığımız tavan yaptı. Virüsün musibet olduğu, verenle bağlantıları, Allah’ın bu araçla ne yapmak istediği gibi soruları teğet geçen, yanlış sorulardan doğru sonuçlar beklemenin ilginçliğiyle yüz yüze gedik. Nefes israfından öteye geçmeyen yorumlardan oldukça yorulduk. Bu yorgunluk hali zihnimize şu düşünceleri getirdi. Acaba Hz. Musa (as)’ın kavmi de başlarına gelen musibetleri böyle mi değerlendirmiş ve tekrar tekrar bundan dolayı mı bu yanlışı sürdürmüşlerdir? Hz. Musa da kavminin verdikleri sözden her dönüşünde O’da bu bahse konu olan atasözünün hissiyatıyla şaşkınlık yaşamış mıydı? Ya Lut(as) meleklere sarkıntılık yapan kavmi karşısında nasıl acaip duygulara gark olmuştu? Yanlış fikirler, yanlış duygular ve yanlış değerlendirmeler… Kur’an kıssalarında maksimal çapta uç insan davranışları, bize neler yapabileceğimiz ve şerre yeteneğimiz adına fikir vermek için yetiyor. Eskiden halk arasında “Ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın” diye bir söyleyiş vardı. Fakat Kur’an Azimüş Şan cirmle yani mekansal olarak kaplanan alanla verilen zararın ters orantılı olduğunu örnek olarak verdiği kötücül tipler üzerinden bize anlatıyor. Bugün, şu an itibariyle hiç gecikmeden şimdi ‘’carpe diem’’ sözünü anın tadını çıkar yerine ondan ibret çıkar diye değiştirerek içsel değişim ve dönüşüm mekanizmasının düğmesine basarak musibetin yüzüne gülelim bize verdiği dersle yüzleşmeye azmedelim. Allah’ın niyetinizi elinden tutması duasıyla.