Atalarımız “Astarı yüzünden pahalı” , “Yüzünü verdik astarını istiyor” demişler.
Bir işe harcanan para getireceğinden fazla olursa “Astarı yüzünden pahalı” atasözü söyleriz.
Birine herhangi bir hususta yardımcı olunduğunda daha fazlasını isterse, haddini aştığında “Yüzünü verdik astarını da istiyor” denir.
Güneydoğu meselesi de bu atasözlerine yakışır oldu. Ne verirsen daha fazlasını ister oldular. İstediklerini de zorla alır hale geldiler.
Güneydoğuyu “Biz temsil ediyoruz” diyen BDP'liler geçen dönem oyların % 6'sını aldılar. Geriye kalan % 94 oyu devletin yanında olan partiler aldı. Bu seçimde de pek fazla değişiklik olacağa benzemiyor. Son yapılan anayasa değişikliği referandumunda halkı sandığa gitmemek üzere boykota çağırdılar neticeyi gördük.
Adamlar, %6 lık oy potansiyeli ile devletin yanında yer alan % 94 vatandaşımıza eziyet çektiriyorlar. Ayrıca militanları kanalıyla İstanbul, Adana, Mersin, Aydın gibi illerde istedikleri zaman anarşi çıkartıyorlar.
İşin en kötü tarafı da devletine sadakatla bağlı vatandaş “Bu ülkede istediğini alabilmek için sokağa çıkacaksın, yakıp yıkacaksın..” diye düşünmeye başlaması.
Başkanımız dedikleri soytarıları içeride yatıyor, hala örgütünü yönetiyor. Mecliste milletvekilliği yapıyorlar, ellerinde taşlar sopalar araba taşlıyorlar, polis dövüyorlar. Dokunulmazlıkları devam ediyor. Polis dokunamıyor.
BDP' li olmak her haltı yeyip kimsenin bir şey diyemeyeceği biri haline geldi.
Belediyenin dozerlerini polisin üzerine sürmek ne demek.
Kucak dolusu parayla yapılan sokak kaldırımlarını söküyorlar polise, askere, devletin araçlarına atıyorlar.
Belediye otobüslerini, vatandaşın araçlarını yakıyorlar.
Bankaları, PTT binalarını, esnaf dükkanlarını ateşe veriyorlar.
Daha nice saymakla bitmeyecek zararları kim ödüyor. Bütün bu zararlara sebep olanların yanlarına kar mı kalıyor. Devletin yanında yer alan vatandaşın ödediği vergilerle alınan araçlar yanan binalarla paralar kül olmuyor mu? Bizler bu vergileri bunun için mi ödüyoruz. Devletin nizamını sağlasın, vatandaşın huzurunu temin etsin diye onca polise maaş
ödüyor devlet. Haddini aşan bu adamlar yüzünden polisimiz hergün ölüyor, yaralanıyor, onlarca para gidiyor ne olacak bunun sonu.
Hükümet “açılım” dedikçe adamlar her geçen gün, sokak anarşisinde açılıyorlar. Otuz yılı aşan devleti parçalama hareketi her geçen gün artıyor. Anarşi otuz yıldır devam ediyorsa üçte biri Ak Parti devrinde geçti. Bahane bulacak tarafı da kalmadı.
Terör ve yandaşlarının dış kuvvetler tarafından desteklendikleri belli öyle olmasa bu kadar efelenebilirler mi? Komşu devletlerde ki müdahaleleri gördükçe sıra bize mi geliyor diye düşünmeden edemiyoruz.
Terör militanlarının bir kısmı yakalandığında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmadıkları görülüyor. Kimlerin vatan hainlerini destekledikleri anlaşılıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletin hala terör destekçisi devletlere ticari münasebetlerini gözden geçirme zamanı gelmedi mi?
Ne sabırlı devletimiz varmış. “Devlet başa, kuzgun leşe” deme zamanı gelmedi mi?
TAŞI GEDİĞİNE
1-) Hani bir türkü var.
Çarşambayı sel aldı.
Bir yar sevdim onuda el aldı.
Bu türküden esinlenerek şöyle türkü söylesek.
Bilecik'te oldu kapalı pazar, pazartesileri oldu sele mezar oy ne edeyim ne edeyim.
Bir daha selle göz göze gelmiyim.
2-) Hüseyin İnan, 68 kuşağından, meşhur Deniz Gezmiş ile asılan üç adamdan biri.
Birçok suçunun yanında 1971 yılında Türkiye İş Bankasını silah zoruyla soyanlardan.
Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinde "68 kuşağının öndererinden ..." başlığıyla bir ilan yayınlandı.
Devlet suçlu bulmuş asmış. Şimdi "Önder" olmuş.
Suç işleyen gençleri görünce "Bu milletin hali..." diyoruz.
Banka soyguncusunu önder gösterirsen olacağıda bu