DİLİMİZ KİMLİĞİMİZDİR

MUZAFFER TEKELİOĞLU

“Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşulmayacaktır.” 13 Mayıs 1277 tarihinde Karaman oğlu Mehmet Bey tarafından yayınlanan fermanında bu sözlere yer verilmekteydi. Aradan tam yedi yüz kırk yıl geçmiş. O dönemde bir milletin birlik ve beraberliğinin ilk ve en önemli adımının, dil birliği olduğu vurgulanmaktadır. Karaman oğlu Mehmet Bey, millet olarak yaşamanın ilk şartı olarak, dil birliğinin sağlanması gerektiğine inanıyordu. Kendi dilini ve kültürünü küçük gören, başka kültürlerin egemenliğine girmeyi yücelik sanan, bu yoz anlayışa tepki gösteriyordu. “Bir milletin varlığının temel unsuru; onun kültürü ve sesi olan dilidir.” Düşüncesiyle hareket etmiş ve dilimizin inceliklerinin, özelliklerinin ve güzelliklerinin benimsenmesi için canla başla çalışmıştır.

Dil, bir kültürün ifadesidir. Dil bir medeniyetin sembolüdür. Dil mutlu insanların yaşadığı toplumda sevinçlerinin, üzüntülerinin, gelenek ve göreneklerin dillendirildiği vazgeçilmez ifadesidir. İnsan dilini terk edince, temsil ettiği kültür ve milli kimlik de tarih sahnesini terk eder. Dil, bireye düşünce üretebilme, düşüncelerini dışa vurma, bilgi edinme, geçmişini hatırlama, gününü yaşama, geleceğine yön verme, kişiliğini kazanma, hayatını sürdürme gibi daha pek çok açıdan yardımcı olmaktadır. Kısacası, dil, aslında hayatın kendisidir.

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, “Kuru kalabalığı millet yapan dil gitti mi ortak öğelerin hepsi gider, ortak kültür kalmaz, milletin kendine güveni kalmaz ki, kendine güven gidince o milletten hayır çıkmaz. Ne bilim çıkar, ne başka bir şey” Bu sözlerden dili yozlaşan ve başka dillerin egemenliği altına giren dilimiz yok olmaya yüz tutunca, bizleri birbirimize bağlayan, ayakta tutan değerlerimiz de kaybolup gider. Allah korusun o zaman “Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet” olmaktan çıkarız.

Bir şair dilimizi yavaş yavaş yitirdiğimizi, dil zenginliğimize rağmen başka ülkelerin dillerine özenti duyduğumuzu anlattığı şiirinde: “Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, dilimizin çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?

Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk, şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik, Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? Her akşam zevkle dinlerken uyuduğumuz ninnilerimiz nerde kaldı? Ninelerimizden dinlediğimiz tekerlemelerimiz nerede kaldı? “Hu hu… Komşu komşu Oğlun geldi mi? Geldi. Ne getirdi? İnci boncuk Kime kime? Sana bana Daha kime Kara kediye Kara kedi nerede? Ağaca çıktı. Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı bitti, kül oldu gitti.

Cahit Irgat’ın dediği gibi “ Ağzımızdan dilimizi çaldılar, cebimizden paramızı, alnımızdan terimizi ve renk ayırmadan, gözlerimizi…

Türk dili sevdalısı olan Nihat Sami Banarlı “Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey aziz Türk çocuklarına Türk Dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.” diyerek dilimizi öğretmenin önemine işaret ederek bu görevinin yalnızca Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlere ait bir görev olmadığına dikkat çeker. Branşları ne olursa olsun diğer öğretmenlerin ve anne babaların bu konuda sorumluluk almaları gerektiğini vurgular.

Geleceğimizin güvencesi olarak gördüğümüz gençlerimizin geleceklerini şimdiden güvence altına almamız, diğer ülkeler içinde saygınlığımızı koruyabilmemiz için dilimizin özelliklerini, güzelliklerini, inceliklerini yozlaştırmadan öğrenmeye ve öğretmeye devam etmemiz gerekir. Dilimiz özümüzdür… Dilimiz sözümüzdür… Dilimiz birliğimizdir. Kısacası “Dilimiz kimliğimizdir.”