Türkçe, dünyada en çok konuşulan 5. dildir. Yaklaşık 300 milyon insan Türkçe konuşmaktadır.
20. asrın başına kadar Türk Dünyasında alfabe ve dil birliği vardı. Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar Türkçe konuşularak gidilebiliyordu. İstanbul’da çıkan bir gazete, bir dergi, Bakü, Kırım, Kazan, Taşkent, Kaşgar ve Kerkük gibi Türk yurtlarında okunup anlaşılabiliyordu.
Türk milletinin tarihte maruz kaldığı en büyük facialarından biri de geçen asrın ilk çeyreğinde başlayıp günümüzde de devam etmekte olan “Öztürkçe” denilen uydurma dil furyasıdır.
Osmanlıca, 1932 yılındaki “2.Türk Dili Kurultayı”nda “yabancı dil” olarak kabul edildi!
Öztürkçeciler, Türkçeye girmiş altı bin kadar Fransızca, İngilizce kelimeye hiçbir şey demiyor; ecdadımızın asırlardan beri kullandıklarını ise Osmanlıca diye kasten atıyor, yerlerine edebî değeri olmayan uydurma kelimeleri yerleştiriyorlar.
Bugün bir İngiliz genci W. Shakespeare’in, bir Fransız genci V. Hugo’nun, bir Rus genci L. Tolstoy’un kitaplarını okuyup mükemmel anlarken, bizim lise, üniversite gençleri ise 60-70 sene evvelki gazete ve kitaplarımızı doğru dürüst okuyup anlayamaz hale geldi.
Mesela Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in, Türk gençliğinin baş ucu kitabı olan, “Gençlerle Başbaşa” isimli eserini günümüz gençliği anlayamıyor, bu sebeple adı geçen kitap şimdi sadeleştirilerek yeniden basılıyor.
Necip Fazıl Kısakürek: “Kömür, toprak altında elmas oluncaya kadar binlerce yıl pişiyor. Dildeki kelimeler de öyle. Sonradan zorla dile sokulan unsurlar, o milletin ruh ve idrak temellerine yapılan en korkunç bir suikasttır. Böyle bir lisanın adı da ‘Türkçe değil, uydurukça’dır.”
Yavuz Bülent Bakiler ise; “‘Öztürkçe’ denilen dil, Türkçe değil; İngilizce, Bulgarca, Çince, Ermenice gibi yabancı bir lisandır” demektedir.
Prof. Dr. Muharrem Ergin de; “Türkçeden katledilip ölüme mahkûm edilen kelimelerimiz aslâ unutulmamalıdır. Çünkü onlar savaşta birer birer şehit edilen neferlerimiz gibidir. Türkçe kurtarılmadan Türkiye kurtarılamaz” der.
Azerbaycan’ın meşhur edebiyatçılarından Anar Rızayev: “Bu ne yaman tezat. Ben Yunus Emre divanını okuyup anlıyorum ama önsözünü anlayamıyorum!” demektedir.
1930’lu yıllardan önce halkımızın hiç bilmediği, söylemediği uydurma kelimelerin bir kısmı, Türk Dil Kurumunun, resmî makamların ve art niyetli neşriyat vasıtalarının zoruyla maalesef dilimize yerleştirilmiştir.
Bu kelimeleri de asıllarının bilinmesi için kaydettik. Mesela bugün, “doğu, batı, kuzey, güney” gibi yönleri ifade eden kelimelere, ecdadımız gibi bütün Türk Dünyası da; “şark, garp, şimal, cenup” demektedir. Şimdi bizde, şimal, cenup çoktan unutturuldu, şark ve garp da kaybolmak üzeredir.
Uydurma kelimeler, milletimizin, tarihiyle, medeniyetiyle ve Türk-İslam âlemiyle alakasını kesmektedir. Dünyada, ecdâdının eserlerini okuyamayan, anlayamayan tek millet Türklerdir.
Bin yıllık Türk-İslam tarihinde; Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında, elinizdeki bu sözlükte yazılı “Öztürkçe” denilen “Uydurma” kelimelerin hiçbiri yoktu. Bugün de Türkiye hariç, bütün Türk dünyasında bilinmemekte, kullanılmamaktadır.
Türk gençliğinin, ecdâdının kelimelerini unutmaması; uydurma kelimeleri de bilip öğrenerek kullanmaması için bu “Uydurukça-Türkçe Sözlüğü” hazırladık.
NUMAN AYDOĞAN ÜNAL