Din aynı zamanda ahlâkî bir müessesedir. İnsanlara yol gösteren, kemal mertebesine ulaşmanın, mesut olmanın en mümtaz ilkelerini, kurallarını öğreten, hiçbir insanın düşünemeyeceği, söyleyemeyeceği öğütleri, ibretleri, nasihatleri içeren ve insanın madde ve mânâsını çepeçevre kuşatan bir disiplindir. Ahlak Arapça’da huy, seciye, tabiat, yaratılış anlamlarına gelen “hulk” veya “huluk” kelimelerinin çoğuludur. Kur’anda ahlak kelimesi geçmemekle birlikte, biri “gelenek,” diğeri de “ahlak” anlamında olmak üzere iki yerde ahlak kelimesinin tekili olan “huluk” kelimesi geçmektedir. Ahlak, ruhun iç âlemindeki hayırları veya hayırsızlıkları dışarıya vuran / yansıtan bir melekedir. Bu melekelerin güzel neticelerine "ahlak-ı hamîde,” kötü sonuçlarına “ahlak-ı zemîme” denir. Edep, hayâ, tevazu hilim, cömertlik, sabır, tevekkül, kanaat, merhamet, şükür, müsamaha, af... gibi güzel huylar, ahlak-ı hamîdenin; riya, hırs, yalancılık, cimrilik, haset, iftira, gıybet, koğuculuk, gadap, şehvet, kibir, kin gibi kötü huylar, ahlak-ı zemîmenin ürünleridir. İnsan yaratılışta temiz olarak dünyaya geldiği için, kötü huylar sonradan kazanılmıştır. İnsan isterse fıtratındaki temizliğine ve güzelliğine dönebilir. Ahlakın düzelmemesi ve güzelleşmemesi diye bir şey doğru değildir. Yüce Peygamberin “ahlakınızı güzelleştirin, ilâhî ahlak ile ahlaklanınız” emri, kötünün güzele dönüştürülmesinin mümkün olduğuna işarettir.
Toplumların hayatında olmazsa olmazlardan olan ahlak, hem dinin öğretilerinde ve hem de toplumların beyni ve yıldızları olan düşünürlerin kalemlerinde sıkça yer almıştır. Yunan medeniyetinin ilk ahlakçısı Homeros’tur. Çiçero, ahlak kurallarını Yunan’dan alarak Latin dünyasına uygulamıştır. Arap dilinde ilk ahlakçı Kelile ve Dimne’nin mütercimi İbnül Mukaffa’dır. Mısır’da modernistlerden Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Pakistan’da İkbal, Türkiye’de Sebîlürreşat yazarlarından gelenekçi Ahmet Naim, yenilikçi İsmail Hakkı İzmirli, Şemseddin Günaltay, Şeyhül İslam Musa Kâzım’dır. Ziya Gökalp, ahlakı yalnız dine otutturmayıp, onu bağımsız bir kavram olarak ortaya atar. Prens Sabahaddin, ahlaka içtimâî bir anlam verir. Ahmet Mithat Efendi, Abdulhak Hâmid kitaplarında müsâmahayı ve anlayış esaslarını savunurlar. Alman Filozofu Kant, ahlak “vicdandır”, Epikür, ahlak “lezzettir”, İngiliz Filozofu Bentham, ahlak “menfaattir”, Spencer, ahlak “tekâmüldür” derken, genellikle batılılar, ahlak “çalışmaktır” demişlerdir.
Ahlaksız toplumların millet ve devlet olması kâbil değildir. Onun için İslâm’ın ana gayesi ve peygamberin bir numaralı vazifesi; ahlaklı ve mazbut insanı yetiştirmektir. Onun için peygamberimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”, bir başka mübarek sözlerinde de “Sizin bana karşı en sevimliniz, ahlakça en güzel olanınızdır. Kıyamet günü mü’minin mizanında en ağır gelen şey güzel huydur. Güzel huy dinin kalıbıdır” buyururken, Kur’an onun ahlakı hakkında der ki: “ Biz seni en güzel ahlak üzerine yarattık”. Hz.Aişe validemize peygamberimizin ahlakı nasıldı? diye sordukların da: “Sizler Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’andı” diye cevap vermiştir.