Bilmem dikkatinizi çekti mi, 12 ve 19 Şubat Cuma günlerinde okunan Cuma hutbeleri gündemde hayli yer buldu. Bu iki önemli hutbenin konusu Efenimiz’di.
“Efendimiz’den bahsedilen hutbeler neden o kadar gündemi işgal etsin ki” diye sorabilirsiniz. Ancak mâlumunuzdur, ülkemizde İslâm’ı sadece Kur’an-ı Kerim ile anlayabileceklerini ve yaşayabileceklerini zanneden, Efendimiz’i hâşâ sadece postacı gibi gören veya öyle ima eden çeşitli kişiler var. İşte bu kişiler bu iki hutbeden çok rahatsız oldular.
Özellikle, Efendimiz olmadan dinin yaşanamayacağının, Kur’an müslümanlığı adı altında Efendimiz’in gözardı edilmesinin çok büyük bir hata olduğunun anlatıldığı ilk hutbe bu kişileri tabiri caiz ise çılgına çevirdi.
Bu kimselerin isimleri çok önemli değil. Aralarında çok ileri gidenler olduğu gibi daha makul eleştirileri olanlar da var. Bu kişilerden birinin bir seminerinde şöyle dediğini duydum; talebeleri bir şekilde o hafta bu hutbenin okunacağını öğrenmişler, o hafta Cuma namazını protesto edip gitmeyeceklermiş. Hocaları da tabir yerinde ise imama kızıp abdest bozmayın diyerek gidin demiş. İtiraz ettikleri de Kur’an müslümanlığı tabirine yapılan eleştiriler. “Biz Kur’an müslümanıyız, bize laf edenler acaba neyin müslümanı” diye soruyorlar? Gerçekten çok akıllı (!) karşısındakini ağzı açık bırakacak bir soru!..
Bir diğeri de, hutbeyi yazan kişinin İslâm’ı Allah ile Peygamberimiz’in ortak yönettiği bir şirket zannettiğini söylemiş.
Halbuki olay bizim gibi bu konularda ilmi olmayan cahiller için bile o kadar açık ki. Kur’an nedir diye sorsak ne deriz, Allah’ın Efendimiz’e inzal ettiği ayetler... Buna iman ediyoruz değil mi? Peki, bu cümlelerin ayet olduğunu kim söylüyor bize, bu cümleler kimin ağzından çıkıyor? Efendimiz’den!.. Efendimiz bunlar ayettir diyor ayet olarak yazılıyor, bunlar değil diyor yazılmıyor… Efendimiz bu kadar “işin içinde” iken, O’nu gözardı etmeye çalışmak ne kadar deli saçması bir şeydir.
Kur’an bize yeter diyenlere sorulacak soru çok basittir: Sabah namazının iki rekat olduğunu Kur’an’da gösteriverin… Veya o iki rekatın nasıl kılınacağını… Efendimiz, benim kıldığım gibi kılın dememiş mi? Hani Kur’an yeterdi?
Bu güruhtan birisine Kur’an’da rekat sayıları var mı diye sorulduğunda şöyle demişti, “Kur’an’da rekat sayıları var, arkadaşlar bu konuda çalışmalarını bitirmek üzereler, bitince yayınlayacaklar”. Allah razı olsun, zaten Ümmet-i Muhammed asırlardır bu bilgiden mahrum şekilde kâh 3 kâh 5 rekat şeklinde namazlarını kılıyordu, Allah’dan bu çalışma yapılıyor da bundan sonra doğru rekat sayıları ile kılacaklar!... Fesüphanallah!..
Kur’an-ı Kerim’in birkaç yerinde “Allah’a ve Resulüne iman edin ki doğru yolu bulasınız”, “Resûl’e itaat Allah’a itaattir”, “Resûlüm’e itaat edin” denirken bu itirazlar neye, anlamak zor… Ancak daha önce de bu konuda yazmıştık, müslümanlar olarak Kur’an’dan o kadar uzaklaştık ki bu güruhun Kur’an’dan uzak kalma konusundaki haklı itirazları yanında diğer düşünceleri de ne yazık ki makes buluyor.
Sözün özü, Diyanet 4 Şubat’ta İstanbul’da merkezî camilerde sala okunmasını tekrar başlatarak ve yukarıda bahsettiğim hutbeleri hazırlayacak bizleri çok memnut etti. Allah razı olsun…