Son günlerde Kıbrıs konusu ülke gündemine oturdu. 1974 yılındaki barış harekâtı ile fiilen girdiğimiz Kıbrıs’ın kuzey bölgesi huzura kavuştu. Kıbrıs’ta iki bölgeli federatif bir devlet kurulması için yıllardır müzakereler devam ediyor. Tam sonuca yaklaşıldı denildiği anda başka pürüzler çıkıyor ve bir türlü sonuç alamıyoruz. Maraş bölgesi, barış harekâtından beri kapalı. Uzlaşmaz olan biz miyiz, Rumlar mı?
28 Ocak’ta Kıbrıs’ta yapılan mitingde Türkiye aleyhine pankartlar açılması bizleri de yaraladı. Uğruna şehitler verdiğimiz Kıbrıs halkının, başkasının kışkırtmaları ile de olsa böyle bir tavır içine girmelerini “nankörlük” olarak değerlendiriyorum. Takındıkları tavır elbette ki çok yanlış. Bir vesile ile gezme fırsatı bulduğum Kıbrıs’ta 1974 öncesindeki vahşetin izleri hâlâ tazeliğini koruyor. EOKA’cıların Türklere yaptığı zulmü ve kadın, çocuk demeden katlettikleri soydaşlarımızın acısını ne çabuk unuttular.
Bu konuda bir hatıramı anlatmak istiyorum.1991 yılında rahmetli Adnan Kahveci’yi meclisteki odasında ziyarete gitmiştim. O sırada telefonla konuşuyordu, çıkmak istedim, o da oturmam için ısrar etti. Uzunca bir süre telefonla konuştu, konu Kıbrıs’tı. Karşısındaki muhatabı kimdi bilmiyorum, telefon konuşması bittikten sonra bana dönerek “Başkan, ben bu adamlara bir türlü derdimi anlatamadım. Yıllardır söylüyorum, İngiliz şirketleri ile bizim şirketleri Kıbrıs’ta ortak yatırıma yönlendirelim, uluslararası görüşmelerde İngiltere’nin desteğini alırız, elimiz daha güçlü olur.”… İşte, çok erken kaybettiğimiz bir devlet adamının, çare bulmak için çırpınışı! Aradan 20 yıl daha geçti, bir arpa boyu ilerleme dahi kaydedilemedi.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, 36 yıldan beri, çok ciddî anlamda maddî destek veriyoruz. Ayrıca, garantör devlet olmanın bize verdiği gücü kullanarak, barışın sağlanması için büyük çaba harcıyoruz. Ben, işin askerî ve stratejik boyutuna bakmıyorum. Önemli olan oradaki insanlarımız ve onların huzuru değil mi?
Devlet yönetiminde alınganlık olmaz. Sayın Başbakanın “Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır, ayrıca Kıbrıs bizim için stratejik öneme sahiptir” demesi, talihsiz bir açıklamadır. Dünya kamuoyu önünde yıllardır bizi işgalci olarak gösterme çabalarını güçlendirici bir kozu, sayın Başbakan bu sözleri ile Rumlara vermiş, yapılan yardımların başa kakılması gibi bir ifade soydaşlarımızı rencide etmiştir.
Siyaset “insanları yönetme sanatı” dır. İnsanları yönetmeye talip olanların, bu sanatın inceliklerini bilmeleri gerekir. Her doğru, her yerde söylenmez!