DÜŞÜNCEDEKİ ZARÂFET

NECATİ TAYYAR TAŞ

Bir gün kâinatın efendisi, Said bin Yerbu ismindeki ak sakallı Pîr-i faniye sordu: “Said, hangimiz büyüğüz?” Said’in edebi ben büyüğüm demeye müsaade etmedi. Küçüğüm diyerek yalan söylemeyi de uygun bulmadı. Bakın nasıl bir nezaket ve zarâfet anlayışı içinde doğruyu söyledi: “Ya Resulallah, siz benden büyüksünüz, ben ise sizden yaşlıyım.”
***
Hz.Aişe, bir fakire madenî paralarla sadaka verecekse, ilk önce o parayı yıkar, parlatır, sonra verirdi. Sebebi sorulduğun da: Hz. Peygamberden duydum ki: “Fakire verilen sadaka, fakirin eline değmeden, Allah’ın eline ulaşır. Allah’ın eline değecek para kirli ve paslı olmamalı.”
***
Büyük mütefekkir Dr. Muhammed İkbal’in nefes kesen şu sözü üzerinde, inanan her şuur sahibi çok derin ama çok çok derin düşünmelidir: “Müslüman kardeşim! Dünyanın mutlak ve muhakkak şerefi olan Hz. Muhammed, kıyamet gününde sana: Hak sözünü bizden aldın; o halde niçin diğerlerine bu hakikatleri ulaştırmadın? Dediği zaman, senin halini göz önüne getirip utancımdan tir tir titriyorum.”
***
Şemsi Tebrizî ve Mevlana Celâleddin Rumî iki büyük dosttur. Aralarındaki dostluk asırları aşarak günümüze kadar ulaştı ve gerçek dostluğun ne olduğuna dair kıymetli ölçüler verdi. Çeşitli defalar ayrıldılar, kavuştular. Ayrılığın acısını, kavuşmanın sevincini yaşadılar. Bir gün Şems, Tebriz’dedir. Bir Yahudi koşarak gelir ve bağırır: “Müjde! Mevlana geliyor.” Şems mütebessim. Hemen bütün varını yoğunu Yahudi’ye bağışlar. Yahudi gittikten sonra olaya şahit olan birisi Şems’e der: “Bu Yahudi seni aldattı. Yolda kimse yok. Mevlana gelmiyor.” Şems tebessümünü bozmaz ve dostluğun o müthiş ölçüsünü verir: “Biliyorum. Bu sözün yalanına malımı-mülkümü verdim. Doğru olsaydı canımı vermem gerekirdi.”
***
Mevlana, karşılaştığı bir papaza sorar: “Sen mi büyüksün, sakalın mı?” Papaz: “Ben sakalımdan yirmi yaş daha büyüğüm” der. Mevlana: “Yirmi yaş senden küçük olan sakalın ağarmış da sen hâlâ karanlıklar içindesin, yazık değil mi?” Papaz Müslüman olur.
***
Milletimizin kıvrak zekâ ürünü ’bilmece’ ustalığı, hiçbir milletin kültüründe bulunmayacak kalitede bir şaheserdir. Yabancı namuslu bilgelerin itirafı bu gerçeğin hakikatidir. İşte binlercesinden manzum bir bilmece: Âşık oldum bir “mim” e / İnciler dizilmiş “cim” e / Cim öyle bir cim ki, “Elif” ten “Kaf” getirir “Mim” e.

C e v a p:
Mim: Hz. Muhammed (s.a.v)
Cim: Cebrail (a.s)
Elif: Allah (c.c)
Kaf: Kur’an-ı Kerim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.