Sonuçta her birimiz dünyaya gelerek farklı bir hikaye yazıyoruz mazinin boş sayfalarına. Bir ana ve bir babadan geliyoruz. Bir aile ortamında büyüyoruz. Bilmeden ne kadar da çok şey öğreniyoruz, hayata dair, insanlara dair ve hasılı bütün şeylere dair. Maruz kalıyoruz iddialara, düşüncelere, kavgalara... Ama hiçbir şeyin kararını biz vermeden maruz kalıyoruz. Seçmediğimiz bir şeyin bedelini ödüyoruz. Her daim.
Biz ana rahmindeyken daha, dışarıda bir senfoni bir ahenk var ve devam ediyor. Ve bir gün o dışarı ağlayarak çıktığımız ana rahminden hayata atılıyoruz. Önce anne ve babanın eline. Önce onlar bize öğretiyor iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı, günah ve sevabı, yani kendi düşüncelerine maruz bırakıyorlar bizi. Sonra sokak kavramı giriyor hayatımıza ve oradan da yeni bir şeyler öğreniyoruz. Yani sokağa da maruz kalıyoruz. Sonra devlet eline alıyor iyice, kavrıyor okullarda bizi. Ve hayatımız böyle bir ahenk, böyle bir sıra-sürü- içinde devam ediyor. Peki sorarım sizlere hani bizim düşüncelerimiz? Hani alimlerin dilinde gezen tahkiki iman meselesi? Hani taklidi değil tahkiki bir hayat düşüncesi.
Savruluyoruz adeta hayata, ilk adımımızı attığımız günden beri. Fırtınaların bizi götürdüğü yere değil de kendi istediğimiz yere nasıl gideceğiz? Çünkü fırtına hiçbir yere götürmez adamı. Savrulduğun yere gitmiş olmazsın çünkü. Peki nasıl olacak savrulmadan sadece kendi kararlarımızla nasıl var olmaya çalışacağız? Bedel ödeyerek. Belki yalnız kalacağız. Belki alay konusu olacağız. Dışlanacağız belki toplumdan. Ama şunu diyebileceğiz; alın taklidi hayatınızı ben tahkiki hayata memurum artık. Taklidi imanı bir çırpıda hayatımızdan çıkarıp tahkiki imanının keyfiyetini yaşayacağız.
Hayatımızı ritüellerin sıkıcı dolanımından sıyırıp mana ile dolup taşacağız. Belki düşünmek ve sorgulamak gibi bir "hataya" düşeceğiz, bulunduğumuz topluma "ihanet" edeceğiz yani sürüden ayrılacağız fakat onlar bizi anlamasa da biz onları anlayacağız.
Sorarım sizlere farklı bir aile de dünyaya gelmiş olsaydık. Farklı bir sokakta büyüseydik ve farklı bir devletin vatandaşı olsaydık. Biz aynı biz olabilir miydik? Fikirlerimiz hayata dair düşüncelerimiz, insanlar ile ilişkilerimiz şimdiki gibi olur muydu? Tabiyatıyla aynı olması beklenemez ama en azında ilkelerimiz aynı olur muydu acaba? Aynı olmayacaksa şimdiki doğrularımızın ne önemi var. Bizim için doğrulanmamış doğruların ne önemi var.
Bedel ödemek cesaret ister. Zaten herkesten beklenemez sürüden ayrılması. Ama tarih sürüye dahil olanların değil sürüden ayrılanların tarihidir. Sürüden ayrılanların yani kendini gerçekleştirenlerin.