DÜZELT ME(!)

Kübra KUMOVA - Yol Bilgisi

Şair Turgut Uyar'ın "Herşeyi düzeltmeye kalkışmanın yok" ettiği'" dizesiyle karşılaştığımda oldukça şaşırdım. "Şairdir canım, olur mu öyle şey deyip geçiştirmeye çalışşam da üstüne hiç kafa yormadığım bir şeyin beni yakalamasından kurtulamadım." Düzeltme, kelime dünyamda olumlu kodlanmışken bu da ne oluyor demekten kendimi alamadım.Bir şeyleri düzeltmeye kalkışmanın  neresi kötü olabilir ki? Şair zırvası deyip şairlerin gıybetini" edecekken " Elinde çekiç olan her gördüğünü çivi zanneder"sözü  peşisıra aklıma düştü. Bir kesin kabul olarak" "düzeltme" eylemi kazancın yanında çoğu zaman hesap edilmemiş ciddi kayıplara neden olabilir diye düşünmeye başladım.                                        .        

Meseleye hayatımızda doğrular kadar yanlışların olması ve bunları düzeltmeye yönelik ilahi iradenin tutumunu ele alarak başlamak istiyorum. İlahi irade olan "Allah"  insanoğlunun hür iradesiyle dünya hayatını yaşaması ve bu bağlamda kendi kararlarını veriyor olmasına karışmıyor. Evet insanız  ve hata yapıyoruz. Eğer Allah'ın kullarının bu durumundan yada iradesinden şikayetçi olma, rahatsız olma durumu söz konusu olsaydı, İnsanoğlunun her an herşeyini düzeltme, hükmetme hatta bazı zamanlarda iradesine el koyma yoluna gittiğini görürdük. Ama ne biz böyle korkunç bir iradeyle karşı karşıya kaldık, ne de Rabbimiz kendini bize böyle tanıtmak istedi. Bilakis yaşadığımız hayat son buluncaya kadar, irademize saygı duyduğunu göstermek için, hayatımızı bizzat yönetme, her şey "Onun" istediği doğrultuda gitsin diye  insanoğlunun fıtratına müdahale gibi ve daha sayılabilecek bir sürü eyleme ihtiyaç duymadı. Eğer insanı "Eşref-i  Mahlukat" makamında yarattıysam iradeleri de kendilerinde olmalı, dedi. Şimdi soruyorum sizlere değerli okuyucu kardeşim, toplumda bize göre farklı gördüğümüz insanlara karşı bakışımız  neden bu kadar rahatsızlık verici? Neden şairin dediği gibi bir düzeltme kalkışmasına girişiyoruz? Bu kalkışmanın sonucu tek tip bireyler ve sıradan kişilerle karşılaşmıyor muyuz? Öyleyse bütün çocuklar sakin, öğretmen ya da idareciler aynı tornanın mahsulü renksiz,  eğitim ve yönetim özgünlükten mahrum, tek renk ya da en fazla siyah-beyaz olmalı. Özgünlük demişken, açıklayıcı olması bakımından bir kaç örnek vermek isterim. Okullarda haftanın ilk günü seçilecek olan günün ya da haftanın mottosu öğrencilere anlatılmak suretiyle derslere girilse ya da her hafta bir sınıf o haftanın mottosunu belirlese ve derslere bu farkındalıkla girilse nasıl olur? Öğrencileriyle bazen okulun bahçesinde, kimi zamanda makamında çay içen piknik yapan bir müdür düşünülse ve o çocuğun zihin ve ruh dünyasına yapacağı olumlu etkisi gözönüne getirilse özgünlük eğitiminin ilk adımı tam da olması gereken yerde başlamış olmaz mı?Bütün idareciler aynı olmak zorunda mı? Makamın  verdiği ağırlık çocuklarla içilecek çaya, yapılacak sohbete engel teşkil eder mi?Bir idarecinin emri altında ki personeliyle çay içip sohbet etmesi, havadan sudan konuşması makamın haysiyetine zarar mı verir?  Eğer öyle olsyadı, Peygamber öğretilerinin ve dahi Peygamber Efendimizin (sav) hayatının tevazuyu değil de "saltanatı, makamı", hırsı, despotizmi öğütlüyor olması gerekmez miydi? En çok, "Onun"(sav) in, makama önem vermesi, saltanata ihtiyaç duyması, despotizmi hayat felsefesi yapması gerekmez miydi? Sahabileriyle Mekke ya da Medine'nin çarşılarında dolaşırken her yere "O'na" tahsis edilen deveyle(ki o zamanın aracı olarak düşünülmeli) gitmesi gerekmez miydi. Makamı araçlar mı belirler yoksa  aracıların etkileri midir makamı makam yapan? Elbetteki bunların hiçbiri değil. Öyle olsaydı eğer  kendisini görmeye gelen bedevi, heyecandan titremeye başladığında elini yavaşça bedevinin dizine koyup, "Heyecanlanma bende senin gibi kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum"demezdi. Peygamber Efendimizin (sav) hayatı, eğitim metodu, insani ilişkileri, insana verdiği, çocuğa verdiği, hatta, canlıya verdiği değer, elbetteki siyer-i nebilerde detaylı anlatılır. Bizim burada anlatmak istediğimiz zaman algısını, sadece bu zamana göre ayarlamış insanoğluna "O'nun o güzel hayatından örnekler vererek gönülleri bir parça ısıtmak. Evet bu açık özgünlük örneklerinin faydalı olduğunu düşünüyorum

Görüldüğü üzere Allah kulunun hür iradesine karışmıyor, her bir yaratılanı, farklı karakterde, farklı huylarda, farklı kabiliyetlerde ve farklı renklerde yaratıyor. Bütün bu karmaşıklığın, renk cümbüşünün sebebi Cenab-ı Hakk'ın yeryüzündeki esmasının (isimler) bir tezahürüdür. Yani Allah tam da böyle olmasını istediği için her insanı farklı yaratmıştır. Eğer hepimizin aynı olmasını isteseydi, hepimiz aynı olurduk. Öyle isteseydi öyle olurdu.Ama belki o zaman, böyle renkli bir dünyada yaşıyor olmazdık. Herkes aynı boyda, aynı renkte, aynı fikirde, aynı kabiliyette, aynı zevkte dolayısıyla da ortalıkta anlamsızca dolaşan, insanlar demeyelim de canlılar olarak yaşardık. Fakat öyle olmadı. Allah kulunu isim isim bildi.Tek tek yarattı. Onlara hür irade verdi, her bir kuluna "Ferd" isminin karşılığı olarak özgünlüğü hediye etti. Hal böyle olunca akla şöyle bir şey geliyor. Allah kulunu bile isteye böyle özgün yaratmışken, bunun tam tersi bir hareketle insanı "özgün" olmaktan uzaklaştıran, tek tip olmaya zorlayan, elinin altındaki herşeyi, herkesi düzeltme takıntısı olan insanlar, Allah'ın mülkünde, Allah'ın kullarına zulmetmiş olmuyorlar mı? Evet zulmediyorlar. Allah'ın yarattıklarını beğenmiyor ve bunu da yaratılıştaki farklılığa saygı göstermeyerek aşikar ediyorlar. Okulda öğretmenin,  camide imamın, mahalledeki esnafın, sağındaki solundaki komşuların, seni içine aldığı bu cendere, kendim mi olmalıyım, yoksa onlar gibi mi çelişkisini, insanın aklına sokmak, ruhunu zedelemek, fıtratını zora sokmak da, neyin nesidir böyle? İnsanın hayatına, çocuğun hayatına, hatta hayvanların hayatına dahi, müdahale cüretini, nereden alıyor? Özetleyecek olursak, her insan bir Ferd'dir, ve her Ferd yeryüzünde kendi özgünlüğüyle yaşamalıdır, yeryüzü ancak bu şekilde daha güzel  ve farklı olabilir diye düşünüyorum. Satırlararıma son verirken Yeryüzünde yaşayan herkesin fıtratının farkına vardığı kendi ahengiyle var olduğu ve en önemlisi de kimsenin "Tıpkısının Aynısı"olmadığı bir yaşam sürmesi dileğiyle. 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Sakarya Gazetesi Haberleri