“EL ATINA BİNMİŞ…”

ALİ ERDAL

Düşman, içimizden kullanılmaya müsait haini keşfetti. Bizde palazlandırdıktan ve ismi yaygınlaştıktan sonra yurt dışına götürdü. Kasaba kadar bir alana yerleştirdi... Müstakil… Derebeyi…Şatoları, müştemilâtları, arazisi, ormanı, hizmetkârları askerleri vesairesi... Onu,dünya çapında isim haline getirdi...Mütevazı görünümlüvaizden, "Kâinat İmamı" (ene)… Güçlendirdi…Ona, dünya çapında (şov) imkânı verdi… Topluluklarla, güçlü mevkilerle ve kişilerle diyalog, pazarlık, alış veriş… Papalık gibi, para imparatorluğu… Küfür hegemonyası altında, küfür emri ile kâinat fatihliği... Küfür desteği ile sözüm ona İslâm’ın ve müslümanların kurtarıcılığı… Güya "Mehdi"... "Seçilmiş salih zat" (!)...Türkümüzün dediği gibi, "el atına binmiş, çalım satıyor"... Adı İslâm, tadı küfür bir sapıklığa sattı dünyasını da âhiretini de… Doğup büyüdüğü memleketi de…Doğup büyüdüğü cemiyeti de…Kendisine inanan müslümanları da…İnsanlık önüne böyle çıkışı bile, düşünen adam için, onu tanımaya yeterdi…

İçimizden, kandırdıkları ve aldattıkları ile sinsi bir ordu kurdurdu küfür ona. Bu ajanlar vasıtasıyla devletimizin kılcal damarlarına kadar girildi. Devlet içinde devlet…İçinden pazarlıklı, gününü kollayan, dışarıdan alacağı emri bekleyen gizli, sinsi bir örgüt... Hattâ öyle güçlendirildi ki, sanki asıl teşkilât kendisi de, devlet ona paralel...Yem bizden, yumurtlama küfür folluğuna… Bu faaliyetleri bile, gören göz için onun ne mal olduğunu anlamayı gerektirirdi.

İçerde ve dışarda 40 yıl... En mühim mevkilerdeki devletlilerin en yakınlarına adamlarını yerleştirmiş. Onların fısıltılarını bile dinlemiş. El atmadığı saha, yapmadığı kumpas, dinletmediği kişi kalmamış… Herkesi ayakta uyutmuş. Herkes ayakta uyumuş... Riya erbabı elemanlarına münafıklığı sistem haline getirecek taktikler fısıldamış, küfrün "hocaefendi" maskeli kuklası... Durumu fark edip ifşa edenler, küçük düşürülüyor; olmazsa pişman ediliyor... Zararlı görülenler cezalandırılıyor, “fail-i meçhul” cinayetlerle, akıl almaz kumpaslarla... Değerlendirme sakatlığına bakın… Bunları onun yaptırdığını kabul etmek, dine taan etmek zannedildi… Din adamına iftira etmek olarak yorumlandı, “din adamı” olmayan dinin bazı mensuplarınca.Gaflete bakar mısınız: Devlete nüfuz etmeseydi, devleti ele geçirmeye kalkışmasaydı, darbe yapmasaydı, ciğerindeki dünyaya yayılan ufuneti fark etmeyecektik…

Vaazlarla ismini duyurup"Hoca Efendi" lâkabına konmaya başladığı zamandan itibaren sayarsak 50 yıl... Yarım yüzyıl herkesi ayakta uyutmuş. Hempalarını, "son darbeyi" vuracak hale gelene kadar gizlettirtmiş. Gizlenmiş…

Peki, bu toplu aldanışın sebebi ne? Nasıl bu derece derin gaflete düşülmüş? Bir - iki kişi değil; üç - beş kişi değil... Birkaç il değil… Bütün millet... Şimdi (uyandıysak) bunu düşünmeli; bunun sebeplerini bilmeliyiz. Fert fert ve millet olarak bunun muhasebesini yapmalıyız. Yarın da keşke dememek için…

Şimdi çok yerinde bir faaliyet olarak (FETÖ)cüleratılarak müesseseler temizleniyor... Evet, evvelemirde yapılması gereken hainlerden kurtulmak... Bu temizlik humması, hamaratlığı, gayreti, kahramanlığı; acil olduğu için asıl yapılması gerekeni erteletebilir, ama üzerini örtürtmemeli. Müşahhas kirlerden kurtulurken, mücerret tehlikeyi görmekte gafletedüşülmemeli. Hale bakın bu kadarPansilvanya sıtmasına yakalananortadayken, hâlâ mikrobu görmeyenler, gördüklerinisöylemek istemeyenler var.

"Tehlike geçmedi" deniyor... Bu toplu narkozun,  toplu gafletin, uykunun sebepleri bulunup ortaya dökülmedikçe ve tedbirleri alınmadıkça elbette tehlike geçmiş değildir. Günlük tedbirleri aksatmadan, asıl yapılması gereken, kanlı bir muhasebe... Diyanet ve âlimler itikat arızalarını kitaplaştırsa ya! Kalem ve kelâm erbabı da mı günlük dedikodularla meşgul. YÖK ve üniversiteler, hâlâ susma hakkını mı kullanacak?.. Basın magazinin üstüne çıkamayacak mı? Magazinde kalmak, magazin dedikoduları arasında bu asıl meseleyi unutmak, öncekinden daha derin bir gaflet olur. Hattâ suç olur. Bu sefer –maazallah– telâfisi de olmaz. Bir komadan çıkmışız… Komadan çıkanın ilk sorusu, bana ne oldudeğil midir?

Bir devlet, bir millet, bir topluluk nasıl olur da yarım yüzyıl böyle derin bir gaflet içinde olur?Nasıl olur da, olanları görmez; gördüklerini yanlış değerlendirir; doğru değerlendirdiklerini yanlış yorumlar?

Lâfı dolaştırmanın zamanı değil…Bizce sebep açık ve net:Hem mihenk taşlarımızdan mahrum edildik; hem her nasılsa elde kalmış mihenk taşlarına vurup her şeyi değerlendirme kapasitesinden... Gerçek altınla sahte altını ayırdedemez hale getirildik... Hakiki kahramanla, sahte kahramanı ayırt edemez, hattâ tersini söyler hale getirildik... Aynı kişiler, olaylar hakkında“sahte” ve “hakiki” diyenlerin dalaştığı Babil kulesindeyiz.

Öyleyse mihenk taşının ne olduğunu ve bizim mihenk taşlarımızın neler olduğunukonuşalım...

Mihenk taşı; gümüş ve altın alaşımlarının kalitesini test etmekte kullanılan, düz, sert, ince pütürlü, siyah veya koyu renkli taşlar. Çakmaktaşı, akik ve yeşim taşı bunlar arasında. Mecazî olarak mihenk taşı, bir şeyin kalitesini belirlemek için kullanılan kıstas mânâsına...

Bizim cemiyetimizin önce elinden mihenk taşlarını aldılar... Önce bizi, hiç bir şeyin değerini tespit edemez, kendisine ne değer veya değersiz gösterildi ise onu kabullenir hale getirdiler.“Bizden adam çıkmaz, ne varsa Batı’da var”…Mezurası silik terzi… Pusulası bozuk kaptan…Terazisi bozuk satıcı… Ölçülerini şaşırmış cemiyet…

Şeytan, “insan”ı,“yemin ederim ki, muradım sizi kurtarmak” diyerek kandırmış. Yalan ve yeminle… Niçin yasak meyveyi yediği sorusuna “insan”dan cevap: “Öyle sandım ki, senin adın üzerine yalan yere yemin imkânsızdır.”… Kıyas ve benzetme değil… Aldanma psikolojimiz anlaşılsın diye… Biz de zannettik ki, insan ne kadar kötü olursa olsun Allah dâvâsı adına, Allah ve Resulü adına insanları aldatacak seviyeye düşemez. İnsanlar bu yönden kandırılamaz… Ama bizim yanılmaya hakkımız yoktu. Çünkü tarihte bu yolla aldatmanın pek çok örnekleri var.Doğruyu gösteren emirler, tavsiyeler, nasihatler, ikazlar var… Elimizde iki tane mihenk taşı var!..(Bundan sonraki yazı; iki mihenk taşı... İnşallah)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.