“EL ATINA BİNMİŞ…”

ALİ ERDAL

Başkalarına sığınarak ve başkalarının gücü ile yiğitlik taslayanı alaya alan türküyü bilirsiniz:

“El atına binmiş, çalım satıyor!”

Yurt dışındaki hainin, ölüm haberini duyunca bu hiciv aklıma geldi. Yıllar önce bu başlıkla bir yazı kaleme almıştım (20.09.2016). Şöyle demiştim:

“Düşman, içimizden kullanılmaya müsait haini keşfetti. Bizde palazlandırdıktan ve ismi yaygınlaştıktan sonra yurt dışına götürdü. Kasaba kadar bir alana yerleştirdi... Müstakil… Derebeyi… Şatoları, müştemilâtları, arazisi, ormanı, hizmetkârları askerleri vesairesi... Onu, dünya çapında isim haline getirdi... Mütevazı görünümlü vaizden, ‘Kâinat İmamı’ (ene)… Güçlendirdi… Ona, dünya çapında (şov) imkânı verdi… Topluluklarla, güçlü mevkilerle ve kişilerle diyalog, pazarlık, alış veriş… Papalık gibi, para imparatorluğu… Küfür hegemonyası altında, küfür emri ile “kâinat fatihliği”... Küfür desteği ile İslâm’ın ve müslümanların kurtarıcılığı… Güya ‘Mehdi’... ‘Seçilmiş salih zat’ (!)... Türkümüzün dediği gibi, ‘el atına binmiş, çalım satıyor’... Adı İslâm, tadı küfür bir sapıklığa sattı dünyasını da âhiretini de… Doğup büyüdüğü memleketi de… Doğup büyüdüğü cemiyeti de… Kendisine inananları da… İnsanlık önüne böyle çıkışı bile, düşünen adam için, onu tanımaya yeterdi…”

Hesap âlemine giderken “el atına” bile binemedi. Son günlerinde güya “yakınları ve bağlıları” onu, dünya menfaati için, kendi yanlarında, kontrolleri altında ölsün diye oradan oraya taşıdılar. Bir ömür atına bindiği “el” (daha doğrusu sahibi), sevimsiz bir paket gibi taşınmaktan koruyamadı (belki de korumadı). Hz. Ali (ra) ne güzel buyurmuş: “Öyle insanlar vardır ki, mirasçıları kavga etsin diye mal biriktirmiştir.” Ne hazin bir son.

Güya ‘Seçilmiş salih zat’… Son nefesine kadar, rızasını ve ağzından dökülecek hikmetleri kazanmak, hürmetle hizmet edip bereketlenmek yerine, bir an önce ölsün de, (bazı devlet bütçelerinden daha zengin) “terekesi”ne konalım diyen bağlılarının (!) fikirden nasipsiz didişmeleri arasında can verdi. Ne acı bir son… Toprağa gömülmek üzere götürülürken −bizden bir (at) nasip olmazdı− “el atına” bile binemedi. Tabutunun üzerine kelime-i tevhidin, son Peygamberi, Peygamberimizi (sav) ifade eden kısmı kaldırılmış yazı bulunan bez örtüldü ve İncil’den parçalar okundu. İddialarının yalan olduğunu gösteren ne ibretli bir son… ‘Her şeyi mânâ âleminde Peygamber’e danışır’ sahtekârlığından, ‘Lâilâheillallah demek yeter’ imansızlığına düşüş: Kör kuyudan, gayya kuyusuna… “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz!..” (Hadis)

İslâm’dan kopuk, Hristiyanları da memnun edemeyen bir tören... “Allah’la konuşma, Peygamber’le halleşme” iddiasının, “kâinat imamlığı” hezeyanının, küfre âlet olmanın (bize gösterilen) sonucu. Heder edilmiş ömür, feci âkıbet… Ve kötülükleri yazılmaya devam edilecek bir defter…

Havsala almaz yüküyle, havsala almaz akıbetine gitti.

Kanalımı takibe alıp destek olur musunuz:

https://www.whatsapp.com/channel/0029Va5R52MElah1XsuKpg0q

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.