Herkes bilir ki ağrı ve sızılar sonuçtur…Hastalıkları teşhisi sağlar... Arıza bazı hallerde ağrıyıhissettiğimiz yerde olmayabilir.Kendimden biliyorum; bacakta yere doğru şerit gibi inen ağrı, bacakla ilgili değil, fıtık denilen omurilikteki rahatsızlığın belirtisidir… “Beden dili” diye ifade edilen irade dışı, farkında olmadan yapılanhareketler desonuç… Göz kırpıştırma, ağzı tuhaf şekillere sokma, lüzumsuz mimikler ve el kol hareketleri,kaçırılan bakış gibi irade dışı, farkında olmadan yapılan (yaptırılan) hareketler, kişinin yalanını sessizce ifşa eder… Yalan söyleyeni, –kişiyi aşan bir iradenin sevkiyle– bizzat kendi uzuvları ele verir… Dil arızaları da aynen böyle…Kişinin gerçek düşüncesini, kapasitesini, niyetini, bilgisizliğini ifşa eder.Dil arızası varsa; cahillik, yalan, yanlış, kasıt, riya vesairedenbiri veya birkaçı, o sözdemevcuttur.
Bazı siyasetçileri dinlerken, tüylerim diken diken oluyor… Öyle dil hataları yapıyorlar ki;bu hataları yapabilmek için özel ders almış olmalılar diye düşünüyor insan…Şaşırma, kekeleme, dil sürçmeleri ve dalgınlıkla yanlış telâffuzlardan söz etmiyorum…Şive ve ağız farklılıklarından da söz etmiyorum…Onlar zenginliktir…Bilgisizlik ve dil zevkinden mahrumiyetsonucu meydana gelen ifade arızalarından ve dilbilgisi hatalarından bahsediyorum… Anadilini hakkıyla bilmeme sonucu yapılan hatalar… Anadil zevkinin örselenmesi “sonucu” meydana gelen hatalar…Kişi aslında çok güzel bir söz söylediğini sanır. Hangi halini ifşa ettiğinin farkında değildir.İşte sayısız örnekten biri… Bir siyasî,Şah Fırat operasyonunu değerlendiriyor…“Eli öpülesi Süleyman Şah…” diye başlıyor… Cümlenin devamını, meseleyi dağıtmamak için yazmıyorum… Her halde “eli öpülesi”ifadesi, kulağınızı ve dil zevkinizi tırmalamıştır…
Bir tarihte Millî Eğitim Bakanı, ülkenin her yerinden gelendavetli öğretmenlere bir yemek vermişti… Sayın bakan, davetlilere büyük bir şevkle, bir “proje” açıklıyor… Öğretmenlik yüceltilecekmiş… Bunun için bir “slogan” düşünmüşler…Bu(sloganı) vatan sathında, hattâ Türkçe konuşulan her yerde yaygınlaştırmakla, mesele halledilecekmiş… Bu harika (sloganı); afiş, ilân, kitap, broşür, film; kısaca her imkânı en yüksek seviyede kullanarak, herkesin zihnine yerleştireceklermiş. Böylece öğretmenlik saygın bir meslek olacak ve herkes öğretmene saygı gösterir olacakmış. Düğmeye basınca, elektrikler yanacak, bütün ülke aydınlanacak…Siyasîlerimiz, nasıl da iş bitirici, görüyorsunuz. Sayın bakan, gözlerinin içi parlayarak ve herkesten hayranlıkla tasdik bekleyerek, (sloganı) söylüyor: “Eli öpülesi öğretmen”…Sayın bakan, karşısında yüzünü buruşturanlar, başını öne eğenler olduğunu görecek halde değil… Yemekten sonra büyük bir salonda bizimle sohbet edecekmiş ve“Con Ahmet´in devridaim makinesi”misalieşi bulunmaz icadı hakkında bizleri aydınlatacak ve sorularımızı cevaplandıracakmış.
Sayın bakan toplantıya gelemedi. Bize açıklama yapan müsteşara, proje hakkında maruzatım olduğunu, ne zaman sayın bakana arzedebileceğimi sordum. Bana anlatırsanız, kendisine arz ederim dedi.Anlattım…Bu işler (sloganla) olmaz; ayrı konu… Millet bu (slogan)ı benimsemez. Çünkü (-esi) eki ile beddua mânâlı kelimeler türetilir… Sadece beddua mânâlı kelimeler... Geberesi, kahrolası gibi… Kötü şartlara sebep olanlara ilenme, ah etme…Ekin fonksiyonu bu; sadece bu… Bu ekle iyi mânâlı kelime türetilmez, türetilemez…
“Yıkılası Bağdat seni döğende
Şehitlere serdar oldu Genç Osman”(Âşık Kul Mustafa)
Genç Osman´ın kaybından dolayıBağdat yıkılsa yeri…Onun yüzünden kaybettik kahramanımızı...
“Tek başıma olsam şaha gedaya kul olmam;
Viran olası hanede evlâd ü ayal var”(Kalenderî)
Sultana, hattâayak takımına muhtaç edeneş ve çoluk çocuğa, yani aileye bakma mecburiyetidir… Ele güne muhtaç olmaya sebep olan“hane”ye,“viran olası” diyerek,haline kahrediyor.
(-esi) eki;
1-Fiilden isim yapar…
2-İyi kavramlar yapmaz. Sevilesi, kurtulası olmaz…İyi temenni ifade eden kelimelere gelmez. Cennete giresi denmez, cehenneme odun olası denir. Yaşayası olmaz, geberesi olur. Hiçbir eke, millî zevk ve dehasının verdiğigörev dışında görev yüklenemez.Ona bu görevi millet vermiştir… Binlerce yıldır… Kimse kendini milletin yerine koyamaz. Bütün dillerde böyledir.Nehri tersine akıtmaya kalkışmak, dil zevk ve irfanından mahrum olmak hamakatından başka ne olabilir?
3-Mutlaka kötü kavram türetir.Kötü bir şey, öfke duyulan kişi için istenir… ‘Dilini eşek arısı sokası´…Adı batasıca denir, adı duyulasıca denmez.“Eli kırılası”denir, “eli öpülesi” denmez…
Milletin karşısına geçmiş sayın siyasetçi;“eli kırılası” der gibi“eli öpülesi”diyor... Hem de yüzyıllar sonra, şartların bugünün de kahramanı yaptığı Süleyman Şah´a?..İngilizce´yi, değil İngiltere´de; Fransızca´yı değil Fransa´da dünyanın her hangi bir ülkesinde yanlış kullanana,“adı batasıca” diye çıkışılır ve o kişi insan içine çıkamaz hale getirilir.
Dikkat buyurunuz, halk bu neviden hatalara asla düşmez…Asla, evet asla düşmez!Zira taşıdığı anadil zevki, buna izin vermez. Bu tür hatalar, kendi kültüründen uzaklaşan çeyrek aydınlarda görülür. Uzaklaşma nispetine göre de hata artar. Bu neviden kullanışlar, kişinin özüne ne kadar yabancılaştığını gösteren turnusol kâğıdıdır.