Nemrut, (varlığına inanmadığı) Allah´ı vurmak için, en yüksek yer diye çıktığı dağdan, gökyüzüne ok atmıştı. Kim bilir, adamları nasıl kıs kıs gülmüşlerdir bu ahmaklığına... İnançsızlığı bir yana, varlığına inanmadığını vurmaya kalkma mantıksızlığı; bir ok atımı mesafeyi bir şey sanma cehaletine, görmediği hedefi vuracağını sanma ahmaklığına gülmez mi insan... Ufkunun darlığına gülmüşlerdir. Hele ondan daha uzağa ok atabilenler ve bugün ahmağın adıyla anılan dağdan daha yükseğini bilenler nasıl gülmüşlerdir kim bilir, bıyık altından... Her birinin yüzünde sahte bağlılık ve hayranlık maskesi; diğerlerinin de kendisi gibi düşündüklerinden emin oldukları halde, birbirlerine bile çaktırmadan için için gülmüşlerdir. Hele bugün… Onun haline hele bugün… Değil, adıyla anılan dağı, dünyayı uzaydan “sinek” gibi gören, gökyüzünde cirit atmaya heveslenen insan; hele bugün, ne kadar gülse azdır. İnanç yönünden demiyorum… Ufkunun darlığı yüzünden düştüğü duruma bakın… Bugün, en koyu inançsızların gözünde bile gülünçtür!.. O zamandan beri, her geçen gün, gülünçlüğü daha ayan oldu, her geçen gün onu gülünç bulanların sayısı arttı. Hele bugün o hareketi küçümsemeyecek bir kişi bile yoktur. Zavallı!..
İşte hakka savaş açanların hali… İşte güneşi balçıkla sıvamaya kalkanların hali… İşte rüzgâra karşı tükürenlerin hali… Hiç ders de almıyorlar, kendilerinden öncekilerin başlarına gelenlerden… Başlangıcında, “irtica” adını verdikleri İslâm´ı cemiyetten silmeyi hedefleyen ve “bin yıl süreceği” iddia edilen 28 Şubat zihniyeti de, daha önce ezanı değiştirme hırsının bir şey elde edemediğinden, sadece tarihe gülünç bir sahne eklendiğinden ders almadı ve gökyüzüne bir ok attı… Nemrut´un, elindeki küçük krallığın kendisini kâinatın hâkimi yaptığını sanması gibi, estirilen rüzgârla meydana gelen “Postmodern darbenin” de, düşman gördüğü her şeyi silip süpüreceğini sandılar ve kiliselerin çanlarına bir şey demeyenler, camileri tesirsiz namazgâhlar haline getirmeyi hedeflediler... İmamı şahsiyetiyle hutbe okuyamayan, kendisinden canlı ezan okunamayan, şehrin bir yerinden, adeta kerhen, nakledilen ezandan sonra 5-10 dakikalık ibadet ve ardından kapanan binalar... İlerde temelli kapatılma adayları… Tek merkezi kapatma kolaylığı da cabası…
Merkezî ezan, “irticayla mücadele” hezeyanlarından biriydi sadece. O yıllarda doğan çocuklar bulûğ çağına gelmeden 28 Şubat zihniyetinin ipliği pazara çıktı. Şu günlerde örneğini gördüğümüz güneş doğduktan sonra karların erimesi gibi darbecilerin hezeyanlarından da bir bir vaz geçilmeye başlandı. Ezanın bir merkezden okunma mecburiyetinin kaldırılması da bunlar arasında… Müftülükler, adeta birbirleriyle yarışır gibi milletin beklediği çalışmalar içindeler. Bu kervana Bozüyük Müftülüğü´nün de katıldığını memnuniyetle öğrendik. Müftü Burhan Çakır, ezanın bir merkezden okunmasının meydana getirdiği olumsuzlukları belirttikten sonra şöyle diyor: “Halktan gelen yoğun talepler üzerine merkezî ezan sistemine son verildi. Kasımpaşa Camii´nde 20 görevlinin katıldığı ‘Ezanı Güzel Okuma Öğretim´ kursu düzenledik. Çift görevli camilerimizden başlayarak kademeli bir şekilde her görevlimizin ezanı kendisinin okumasını sağladık. Bu uygulamadan halkımız, cami cemaati gerek müftülüğümüze gelerek, gerekse telefonla ulaşarak büyük memnuniyet duyduklarını ifade ettiler. Duyulan bu büyük memnuniyet üzerine din görevlilerimizle yaptığımız Şubat ayı aylık mutat toplantımızda merkezî ezan sistemine son verdiğimizi, her görevlimize ezanı kendi camisinde kendisinin okuması gerektiğini bildirdik.”
Şüphesiz, her caminin ezan okuma imkânına kavuşturulmasını, herkes sevinç ve memnuniyetle karşılar. Ama en fazla sevinen ve memnun olanlar, ezan okuma sevabına kavuşacakları için din görevlileri olacaktır. Zira bu yoldaki müjdeleri onlar daha iyi bilirler... Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyorlar: “Müezzine, sesinin yetiştiği yer kadar mağfiret olunur. Yaş ve kuru her şey onun için istiğfar eder. Çağırdığı cemâat namazında hazır bulunana da yirmibeş hasene yazılır ve iki namaz arasındaki günahları bağışlanır.” Ve Hz. Aişe Validemiz (ra) buyuruyorlar: “(Allah´a çağıran, salih amel işleyen ve ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim vardır?) ayeti, öyle sanıyorum ki, sadece ve sadece müezzinler hakkında nazil olmuştur.”
Cahiliyetin göğe attığı oklardan biri daha “tın” diye yere düştü…