EROZYON

ŞEVKET KARAYİĞİT

"İyi bilin ki dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır. Tıpkı o yağmura benzer ki bitirdiği ürün, çiftçilerin hoşuna gider. Ama sonra kurur, sen onu sapsarı kurumuş görürsün. Sonra da çerçöp haline gelir. İşte dünya hayatı da böyledir. Âhirette ise kâfirler için şiddetli bir ceza, mü’minler için ise Rab’leri tarafından bir mağfiret ve rıza! Evet, dünya hayatı bir aldanma metaından başka bir şey değildir.” (Hadid, 57/20; benzeri anlatımlar için bkz. Kehf, 18/45, Muhammed 36)

      "Avrupa’nın bunca asırdır Müslümanlığın sembolü olarak gördüğü Osmanlı Türklerinin bir gün bu dinden çıkmaları, tarihin enteresan bir intikamı olacaktır. Yine de bu, çocuklarımızın veya torunlarımızın yaşayarak görebilecekleri bir intikamdır.”   (Wilfred Scawen Blunt, Islam’ın Geleceği, 1882. Aktaran; Mehmet Hasan Bulut, Ingiliz Derviş-Yeni Türkiye’nin Doğuşu ve Aubrey Herbert, Marcel Yayınevi, Istanbul 2015, sayfa 462.)

       “Biz Türkler, temiz Müslümanlarız. Bid’at nedir bilmeyiz. Onun için Allah bizi aziz kıldı!” (Sultan Alparslan)

        “Esas nokta şu ki, Ingiltere, Asya’daki iyi şeyleri yok etmeyi değil,  geliştirmeyi kabullendiğine dair itimadı telkin etmelidir.   Ne Islam’ı yok edebilir ne de onunla olan bağını koparabilir. Bu yüzden, Tanrı aşkına, bırakın Islam’ı ele alsın ve fazilet (modernizm/reform/bidat) yolunda iyice yüreklendirsin. Çünkü tek kıymetli ve tek akıllıca yol bu. Hatta diyebilirim ki tüm Haçlı seferleri çağından daha kıymetli ve daha akıllıca bir yoldur." (Wilfred S. Blunt, Islam’ın Geleceği, (Tercüme eden: M. Fatih Karakaya), Ayrıntı Yayınları, Istanbul 2011, sayfa 109.)

       Yukarıda vermiş olduğum metinleri tekrar okuyarak aşağıdaki yazacaklarımı bu çerçevede kıymetlendirmenizi diliyorum.

       Türkiye içindeki ve dışındaki ifrazatla mücadele ediyor. İçimizde ve dışımızda milleti yıkmak ve bozmak gayesiyle çok şuurlu bir çok hame yaşanmakta. Bize düşen hak, doğru ve iyi olan her çaba ve teşebbüste en iyi dilek ve gayretlerimizle destek olmaktır.

        Milletlerin geleceğini belirleyen coğrafya, tarih, siyaset, kültür ilh. gibi birçok unsur vardır. Ama bunlardan en önemlisi "millî şuurdur". Bu ve bundan sonraki birkaç yazımızı bu husus üzerinden yazmaya çalışacağız.

       Bizler ömrümüzde yarım asrı devirdik. Türkiye bundan 20 yıl öncesinin Türkiyesi değildir. Hele hele 30, 40, 50 yıl öncesinin Türkiyesi hiç değildir. Aynı dünyada olduğu gibi..

       Ülkemiz, içindeki insanlarıyla birlikte çok hızlı ve ciddi bir değişim içindedir.

  Bu değişimlerin en hızlısı ve en çok dikkat edilecek noktasını "kültürel değişim" teşkil etmektedir.

        Ülkemiz, 200-250 yıldır modernleşme temayülü ve gayreti içindedir. Modernleşme çaba ve hareketleri bir külliyatı işgâl edecek mahiyette geniştir. Bu köşede aktarılabileceği kadarı ile değinmeye çalışacağız.

       Modernleşmenin, teknolojinin getirdikleri ile hayatı kavrama ve anlama yönüyle bir sakıncası yoktur. Ancak bütün dünyada olduğu gibi, modernleşme(?)nin getirdiği cemiyet hayatındaki değişim ve "tarz-ı hayat", Türk Milletini beklenilmedik şekilde değiştirmektedir. Teknolojinin getirdiği zaman tanımaz hız ve bu hızın getirdiği karşılıklı etkileşim/tesir dünyayı global bir köy haline getirmiştir. Aynı köyde yaşayan binbir türlü insan gibiyiz.

       Önceleri milletleri birbirlerinden ayırdedici vasıflar vardı. Yaşayış şekli bu vasıfların en bariz tarafıydı.

Ancak günümüzde ekonomik yeterliliği yakın veya benzer olan bir İngiliz, bir Amerikan, Fransız ile Arabın, Türkün günlük hayatında hayattan tat ve zevk alma şeklinde çok fazla değişiklik görülmemektedir.

        "Günlük" hayatında zevk ve tat alma araç ve şekilleri çok benzemiştir. Ortak günlük kültür oluşturulmaktadır. Bu günlük "kültür", özümüze, bizi biz yapan değerlere, kendi kültürümüze yabancılaştırmaktadır.

Bu yabancılaşma, aslında bir tür heyalan, bir çeşit erozyondur.

Bu yabancılaşma (ki bu kavram sosyoloji ve psikoloji bilimiyle uğraşanların üzerinde çokca durduğu bir konudur) bedenimizi kutsarken, ruhumuzu esir etmektedir.

        Bedeni ihtiyaçların doyumsuzluğu ruhî tatmini köreltmektedir. Cemiyet (sosyal) hayatın şekil ve renk değiştirmesi bizleri köklerimize yabancılaştırmaktadır. Hatta köküne en fazla bağlı görünenler bile köke dair söylenenlere ani tepki gösterebilmekte, kökünü kurutmaya çalışanların "çare" ve argümanlarına sığınmaktadır.

        "Milleti ayakta tutan 'millî şuur'dur"demiştik. Milletin köklerinden tevarüs (miras kalan) eden örf ve adetler, millî şuuru oluşturur ve korur. Örf ve adetler (bunu gelenek görenek diye uydurukçaya aktardılar) milleti diğer milletlerden ayırır ve şekillendirir.

Aile hayatındaki ana-baba-çocuk ve büyüklerle ilişkilerden tutun da,  terbiye, öğretme, evlenme, düğün, ölüm-cenaze merasimleri, sokaktaki, iş'teki, alış verişteki, ziyaretlerdeki, komşuluktaki vb. ilişkileri ait olunan milletin örfü belirler.

       Bu anlattıklarımızı göz önüne aldığımızda, günlük -rutine- dair işlerimizde küçük bir kaç konu dışında yukarıda bahsettiğimiz İngiliz, Amerikan, Fransız, Slavlardan çok farklı olmadığını görürüz. Günümüzde davranış ve kılık kıyafetine bakarak bir Türk ile herhangi bir ecnebiyi İstanbul sokaklarında dış görünüşüyle hemen ayırdedemeyiz. Hatta Sultan Ahmet Camii çıkışındaki avluda namaz kılmaktan çıkan müslüman Türk ile camiiyi gezen turist İtalyanı ayırdetmekte zorlanırız.

        Son günlerde kendilerine sorulan sorulara sağlam kaynaklara göre verilmiş, ülke gündemini bir müddet işgal eden beyanları, yukarıda izah etmeye çalıştığımız çerçevede değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

İnsanlarımız, alıştırıldıkları ve kendileri için vazgeçilmez gördükleri, ancak hiç de kendi köklerinden tevarüs etmemiş hayat tarzından vazgeçmek istemiyor. Bahsedilen hayat tarzı seküler bir hayat tarzıdır. İster muhafazakâr olsun, ister liberal, isterse sosyal demokrat olsun yaşadığımız hayat kendimize ait örf ve adetlere göre değil, kapitalizmin ikiz kardeşi "sekülerizm"in doktrinine göre belirlenmektedir.

        Başta aile hayatımız olmak üzere gençliğimiz ve cemiyetin bütün satıhlarında görülen ızdırapları bu çerçevede düşünüp değerlendirmek gerekmektedir.

        Ülkemizin geleceği, milletin bekâsı için üzerinde düşünülmesi gereken hususlardan biri, bizim ayırdedici ve var edici vasıflarımız olan örf ve adet karşısında sekülerizmin (dünyevîleşmenin) etkisini düşünmek ve bunun üzerinde tedbirler almak gerekecektir.

Bu konuyu işlemeye devam edeceğiz.

Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.