Etik; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları doğru-yanlış - iyi-kötü vb. ahlakî yaptırımları araştıran felsefe dalı, disiplini… Etik, iyi yönetimin temeli… Etik, yapılacak doğru ile yapmaya hakkın olan arasındaki farkı bilmek demek… Hizmet sunduğumuz insanlara hoşgörülü, saygılı ve âdil davranmamız; etik davranış ilkeleri gereği… Yetkilerin âdil, tarafsız, dürüst ve tutarlı bir biçimde kullanılabilmesi; etik davranış ilkelerinin yerine getirilebilmesine bağlı… Ahlâk; toplumda iyi ya da kötü olarak kabul edilen davranışları belirleyen yazısız kurallar… Etik; doğru ve yanlış davranışın teorisi, davranış kuralları, İş/meslek ahlâkı… Ahlâk ise, etiğin pratiği (uygulaması), etiğin hayata geçirilme tarzı… Ahlâk; insanın değer ve tutumlarını içerir; etik, insanların bireysel ve toplumsal anlamda kurdukları ilişkileri, değerleri, kuralları belirler… Ahlâk, ‘ben’i (egoyu), etik ‘biz’i dizayn eder… Ben, biz olamadıkça, her şey nâfile… Mesele, içimizdeki ‘ben’i harekete geçirebilmek… Ancak, her ‘ben’, ‘biz’e böyle evrilebilir… Yaşanmayan, uygulanmayan, sadece düşüncede kalan, etik olsa ne olur, olmasa ne olur?
Etik eksik olduğunda, toplum ifsat olur; etik eksik, ne ettik, ne etmedik, kaos (kargaşa, curcuna) noktasına gelinir… Meselâ, hizmet sunulan gerçek veya tüzel kişilerin hediye ve diğer ikramlarını kabul etmek etik davranış ilkelerine aykırıdır… Bireysellik tavan yapar, değerler altüst olur… Böylesi bir toplumda; ayaklar baş, başlar ayak olur… Etik-ahlâk her bir şeyin ilk basamağı… Bu basamak olmadan hukuk da işlemez olur… Bu eksiklik, günümüzde davranış eğitimi ve değerler eğitimi diye güncellenmiş… Kadim medeniyet değerlerimizde ‘adab-ı muaşeret, ilim-irfan, terbiye-edep’ denilen, tam da işte bu… Toplum kurallarına ters düşen, kural tanımaz, kanun, yol yordam bilmez olana bile ahlâksız denemez… Kendince bir ahlâkı var, her bir kimsenin… “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” (Hz. Mevlana)… Mesele, ‘ne ettik de böyle bir toplumun bir parçası hâline geldik’ meselesi… Mesele; ‘etik eksik, ne ettik, ne etmedik’ meselesi… Davranış eğitimi verilmeden, bireylerin robotlardan ne farkı olabilir ki… Etik- ahlâk eğitimi olmadan, hangi bilgi insanlığın yararına ve doğru olarak kullanılabilir ki… Okulöncesinden doktora eğitimine kadar, olması gereken eğitim, öncelikle davranış eğitimi olmalı!
Ahlâk eğitiminin amacı, olgun davranışlar konusunda alışkanlık sağlayıp, üstün ahlâkı gerçekleştirmek olmalı… ‘Değerler eğitimi, karakter eğitimi’; sorumluluk, yardımseverlik, saygı, hoşgörü, dürüstlük, vatanseverlik vb. temaların bireylere ve topluma kazandırılması için olmalı… Değerler eğitimi; aklın ve kalbin birlikte uyum içinde olmasını sağlamak için yapılmalı… Değerler eğitimi; ahlakî, ictimaî, medenî, ruhî ve ferdî duyarlılıkları geliştirmek amacıyla ve bunları kazanımlar hâline getirmek ve içselleştirmek için yapılmalı… İnsan olabilmenin, insan kalabilmenin başka yolu yok… Bir ahlâkî davranış, kalıcı bir âdet ve köklü bir ahlâk kuralı hâline gelinceye kadar istikrarlı bir şekilde tekrarlanmalı… Davranışların, karakter hâline gelebilmesi, böyle mümkün… Kişilik ve karakter eğitimi yapılmadan, varılacak nokta anarşi olabilir… Maksadı olmayanın, önce kendine, çevresine ve sonrasında topluma ve insanlığa hasarı, zararı olur… Karakter ve kişilik eğitimi, teorik bilgilerin kişilere verilmesiyle olmaz… Karakter ve kişilik eğitimi uygulamayla, yaşamayla olur… Karakter ve kişilik eğitimi son derece gerekli… Bu, sorumluluk gerektiren bir durum… Hâdiselere seyirci kalınarak hiçbir şey elde edilemez, hiçbir sonuca ulaşılamaz… Eksik olanı düzeltmenin kaidesi belli… “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Hadis-i Şerif)…
Bilgi veri girişinden ibaret eğitim yaklaşımı, terbiye (eğitsel değerler) eksikliğidir… Öğretene, eğitene saygısı olmayan, toplumun işe yaramaz hareket hâlindeki çıktıları olur sadece… Eğitsel değer ne olmalıdır, ne olamamalıdır? Eğitsel değerler; sosyal ve toplumsal değerlerin tamamlayıcısı olmalı; adâletin mihenk taşı olmalı; iletişimin ve sosyal ilişkilerin vazgeçilmez kuralları olmalı… Eğitsel değerler; işbirliğinin, kendimize egemen olabilmenin temel prensipleri olmalı… Eğitsel değerler; saygının ve sevginin ana kaynağı olmalı… Eğitsel değerlerin eksikliği, ‘etik eksik, ne ettik, ne etmedik’ eksiliğinin tezâhürü… Mesuliyetten hiç kimse kaçamaz… “Ne ettik ne bulduk.” demeli insan… Etme bulma dünyası… Günümüzün siyasî, etik, toplumsal ve felsefî sorunu bu… Her bir bireye düşen görev ve sorumluluk bu… ‘Etik eksik, ne ettik, ne etmedik’ eksiliğini dillendiren güzel sözler… “Ahlâk olmayan yerde, kanun bir şey yapamaz.” (Napoleon Bonaparte)… “Her insanın bizi insan olarak ilgilendirdiği bilinci azalırsa kültür ve etik sarsılmaya başlar. Etik, yaşayan her şeye karşı hissettiğimiz sonsuz sorumluluktur. ” (Albert Schweitzer)… “Bir ülkenin geleceği ve ilerlemesi, sağlam kalelere, güzel binalara ve millî gelirine değil, o insanların ahlakî değerlerine bağlıdır.” (Martin Luther King)…
Tarih, ders alınması gereken, lâkin ders alınmayan, etik-ahlâkî değerlerin eksikliği yüzünden yaşanan facialarla dolu… İşin edebiyatı bir tarafa, edeb ve edebiyat olmadan, etik değerler hayatımızda mikyas olmadan, her bir şey iflâs etmeye mahkûm… Mâlûm, Edebiyat; Arapça ‘edeb’ sözcüğünden türetilmiş… Edebiyat; düşünce, hayâl, duygu, olay ve imgelerin insanlarda estetik duygular uyandıracak bir şekilde, dil aracılığıyla, sözlü veya yazılı olarak anlatımını amaç edinen güzel sanatlar etkinliği… Edebiyat; dil aracılığıyla, sözlü veya yazılı olarak anlatımı sanatının ilkelerini, kurallarını, bu yolda oluşturulmuş ürünleri inceleyen bilim dalı… Edebiyat; bir sanat ya da bilim dalıyla ilgili eserlerin tümü (literatür)… ‘Edebiyat yapmak’ deyimi; bir konuda gereksiz, boş, süslü söz söylemek… Türk edebiyatında ilk kez Tanzimat döneminde İbrahim Şinasi tarafından bugünkü anlamıyla bir güzel sanat türünün adı olarak kullanılmış… Bu kullanımdan önce, nazım ve nesir türlerindeki eserler, ‘şiir’ ve ‘inşa’ (düz yazı) diye bilinmekte idi… Edeb ve edebiyat, işin olmazsa olmaz kısmı…
Etik eksikliği, edep –terbiye eksikliği… Etik eksikliği, tam olamamanın entelektüel anlatımı… Etik-ahlâkî değerlerin önemini vurgulayan bir hikâye… Hata ve yanlış yapmayı rutine bağlayan bir gence, bir gün, babası çivilerle dolu bir torba vermiş… “Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak” demiş… Genç, ilk günde tahta perdeye onlarca çivi çakmış… Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her geçen gün daha az çivi çakmış… Sonunda, hiç çivi çakmaz hâle gelmiş… Babası gence “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart.” demiş… Günler geçmiş… En sonunda, tahta perdede hiç çivi kalmamış… Babası gence “Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak, çok delik var. Artık hiçbir şey geçmişteki gibi güzel olmayacak. Kavga ettiğinde söylediğin kötü kelimeler çivi gibidir… Her kötü kelime, bir yürekte yara olarak kalır, bir çivi deliği gibi…” demiş…
İşin suyu/çivisi çıkınca, çakılıp çıkarılan çivi misâli yaşamanın bir anlamı yok… Ömrümüzü heder etmemek için, için için inceden inceye hesap kitap etmeliyiz… Etik olan bu… Her an kendimizi sorgulayarak, etik değerlerin gereğini yapmalıyız, insan olmalıyız, insan kalmalıyız… Selam, sevgi ve saygılarımla.