GİDİLEN YER BELLİ DEĞİLSE VARILAN YERİN EHEMMİYETİ YOKTUR

Doç. Dr. HALİM DEMİRYÜREK

“İdeallerini Fetheden Fatihlere Selam Olsun”

İdeal; amaç, mefkûredir. İdealist; yüksek bir hedefin ve gayenin tahakkuku için mütemadiyen say u gayret içinde olan kişidir.

İdeali olan ile olmayan arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark gibidir. Kişiler, toplumlar ve devletler idealleri nispetinde büyük ya da küçük olur. Tarihe şöyle bir baktığımızda bunu çok sarih bir şekilde görmek mümkündür. İngiltere, Fransa, Almanya vb. büyük devletlerdir. Çünkü büyük idealleri vardır. Bu devletlerin çağdaşı olan küçük devletlerin esamisinin bile okunmayışının nedeni önemli bir amaçlarının olmayışıdır. Zira amaç olmazsa savaş olmaz.

Osmanlı çok büyük bir devlettir yüce idealleri vardır. Osmanlı daha kuruluş süreciyle birlikte büyük düşüncelere yelken açmış, cihanı egemenliği altına alarak adalet, iyilik, güzellik dağıtmayı hedef edinmiş ve nihayetinde dünyanın en büyük gücü olma kabiliyetine erişmiştir.

Bu devletin padişahlarından Fatih Sultan Mehmet çok büyük bir hükümdardır. Çünkü büyük hedefleri vardır. “Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul’u” derken idealinin büyüklüğü aslında onun büyüklüğünü göstermektedir.

İdealist adam çilekeş adamdır. Fatih gibi. Annesi, Fatih odasından çıkar çıkmaz oğlunun odasına gider ve Fatih’in yatağının hiç bozulmadığını görür. Bunun üzerine Fatih’e “Oğlum sen Osmanlı’nın hükümdarısın. Bir padişahın yatağını yapmak için zayi edecek vakti yoktur. Neden bu kadar hizmetçi varken yatağını kendin yapıyorsun” diye sorar. Fatih “Anneciğim aklımın merkezinde hep İstanbul var. İstanbul’a kavuşmak düşüncesiyle kaç zamandır gözüme uyku girmiyor, yatağım bozulmuyor ki düzeteyim” diye cevap verir.

Napolyon’a izafe edilen bir hikâye vardır. Napolyon “Fatih mi yoksa siz mi büyüksünüz? sorusuna “Büyüklükte Fatih’in çırağı dahi olamam. Ben kılıçla aldığım yerleri daha hayattayken kaybetmiş birisiyim. Fatih ise fethettiği toprakları kuşaktan kuşağa aktarmanın sırrına eren bir bahtiyardır “cevabını verir.

Sultan Mehmet’i Fatih yapan, Napolyon’a sitayişle bahsettiren, muvaffak olduğu idealleriydi. Osmanlı devleti ve toplumunu büyük ve kudretli kılan mefkûreleriydi, hedefleriydi.

Anlatılanlar çerçevesinde bugünümüze şöyle bir nazar ettiğimizde; idealden ve büyük hedeflerden bihaber olduğumuz gerçeği yüzümüze bir tokat gibi inmektedir. Bu mefhumlardan mahrumiyet ülkemizin ilerleyememesinin temel nedenlerinden birisidir. İnsanımızı yetiştiremeyişimiz, bir ideale yönlendiremeyişimiz, bir hedefe kenetleyemeyişimiz, aynı duygu ve düşüncelerde buluşturamayışımız bize çok zaman kaybettirdi.

Bu eksikliği tez zamanda telafi etmek için; “Türkiye’nin ve insanımızın ideali, hedefi, gayesi ne olmalıdır?” sorusu akılları, kalpleri, vicdanları tatmin ve ikna edecek şekilde yeniden cevaplanmalıdır.

Nitekim kişinin, devletin bir hedefi olmalıdır. Bu hedeflerin peşinden aşkla şevkle yürüyecek cesarete, iradeye sahip olunmalıdır. Hedef olmadan avcı bir işe yaramayacaktır. Nereye gideceğini bilmeyenin hangi yolu kullandığının bir önemi olmayacaktır. Hayatın amacı amaçlı bir hayat, hayatın hedefi hedefli bir hayat olmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.