HAKİKATE ADANMIŞ BİR HAYAT

MÜCAHİT BAYRAK

Ali Fuat Başgil, 1893 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde dünyaya gelir. Babası Şükrü Efendi, validesi Fatma hanımdır. İlk mektebi çarşambada tamamlar. Dedesi ve babası onun kendilerinden nasibi olmadığını söyleyerek hem ilim tahsiline devam etmesi hem de mürşidini bulması için İstanbul’a yollar. Orta mektebi İstanbul’da tamamlar. Lise tahsili sırasında I. Dünya Savaş’ı patlak verir ve lise tahsilini yarıda bırakarak Kafkasya Cephesine yedek subay olarak gönderilir. Cephede tam dört yıl savaşır. Erzincan talimgâhından cepheye giden on beş kişilik ilk kafileden 1919 yılında geriye üç kişi dönebilmiştir biri de odur. 26 yaşındadır.

Cepheden dönünce bir kararsızlık dönemine girer. İlim tahsiline devam mı etmeli, yoksa bir iş tutup para mı kazanmalıdır. O sıralar da görüp konuştuğu kimseler onu hep tahsil hayatından soğutup bir iş tutmaya sevk eder. Bu kararsızlık “ilmine ve kemaline derin bir hürmet beslediği “ hocası Şevket Efendi tarafından çözülür. Şevket Efendi Başgil’e “ Tereddüdü bırak ve tahsiline devam et. İnsan ihtiyarlığına kadar ömrünün her çağında iş hayatına atılabilir ve az çok muvaffak olur. Fakat okuyup öğrenmenin muayyen bir çağı vardır. Sen bugün bu çağdasın. Bu çağı geçirirsen ona bir daha dönemezsin ve istidadını heder etmiş olursun. Okuyup öğren de sonra istersen tüccar ol. Bunda bir zararın olmaz” der. Bu hikmet dolu sözler üzerine Başgil ilim tahsiline devam etmeye karar verir.

PARİS

Ali Fuat Başgil Hoca liseyi Buffon Lisesi’nde tamamlar. Üniversite’yi Grenoble Hukuk Fakültesi’nde bitirir. Paris Hukuk Fakültesi’nde doktorasını yapar. Ayrıca Paris Siyasi İlimler Okulu’nu ve Lahey Devletler Hukuku Akademisini bitirir ve daha fazla Avrupa’da kalmadan 1929 yılında Türkiye’ye döner.

O artık ülkemizin seçkin bir hukukçusu ve entelektüelidir. Maarif Vekâleti Yüksek Tedrisat Umum Müdür Muavinliği’nde çalışmaya başlar. 1930’da Ankara Hukuk Fakültesi’nde açılan sınavı kazanarak önce doçent, sonra da profesör unvanını alır. 1933’te ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kurulması ile buraya anayasa hukuku profesörü olarak görevlendirilir. 1937-1942 arasında ise burada dekanlık yapar. 1936’da İstanbul Yüksek Ticaret Mektebi Müdürlüğü’ne atanan Başgil, 1942-43 senelerinde, kısa süre Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal bilgiler Fakülteleri’nde dersler verir. 1943’te İstanbul Üniversitesi Anayasa Hukuk Kürsüsü’ndeki çalışmalarına geri döner. 1939’da ordinaryüs mertebesine ulaşır. Türkiye’nin sayılı anayasa profesörlerinden biri olan Başgil, Cenevre’de, Hatay’ın bağımsızlığını görüşen Milletler Cemiyeti Komisyonu’nda Türk heyetine hukuk müşavirliği yapar. Hatay’ın anayasasını da o hazırlar.

Siyaset Yılları

1947 yılında Milli Şef dönemi devam ederken Hür fikirleri Yayma Cemiyeti’ni kurar. Bugün hala devam eden fikir ve inanç hürriyeti mücadelesine 1940’lı yıllarda atılmış ve hakiki manada demokrasinin fikir hürriyeti ile mümkün olabileceğini daha o günlerde dile getirmiştir. 27 Mayıs Darbesi ile 147 Profesör üniversiteden ihraç edilir. Başgil’de bu hocalar arasındadır. Sonradan 147’ler özel bir kanun ile görevlerine iade edilir fakat Başgil Hoca bu hadiseyi haysiyet meselesi olarak görür ve üniversiteye dönmez.

27 Mayıs Darbesi’nden sonra kurucu meclis hakkında bir yazı kaleme alır. Bu yazı “Yeni Sabah” dergisinde hocanın izni alınmadan yayınlanır. O zamanda Milli Birlik Komitesi tarafından çıkarılan bir kanun ile kurucu meclis hakkında her ne sebepten olursa olsun eleştiri yapmak yasaklanmıştır. Başgil Hocada meclisin seçimle iş başına gelmesi gerektiğini savunduğu için 3 ay tevkif edilir. Bu süreçte özellikle talebeleri ve gençlerin ziyaretlerinin ardı arkası kesilmez. Millî Türk Talebe Birliği Başkanlığı da yapan talebesi Rasim Cinisli, Hoca’nın eşi Nüvide Hanım’dan naklen, Başgil’e getirilen Kuran-ı Kerim yüzünden ‘gerici’ diye sorguya alındığını anlatmaktadır. Başgil, sağlığı el vermediği hâlde orada bile “Aziz milletimin bu dar gününde hizmet etmezsem borcumu ne zaman öderim” diyerek yazılarını aksatmamıştır.

1961 yılında partilerden gelen tekliflerin hiçbirisini kabul etmez ve bağımsız olarak Samsun’dan senatör seçilir. Cumhurbaşkanlığına aday olur. Fakat darbeciler tarafından tehdit edilir. Hoca, MBK’dan Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından başbakanlığa davet edilmiştir. Başgil, bunun, önce makul bir davet olduğunu düşünmüş, uzun uzun fikirlerini anlatır. Karşısındakiler önce senato başkanlığını teklif edip cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçirmek isterler. Başgil bunu tereddütsüz reddedince de Sıtkı Ulay, aleni tehdit etmeye başlar kendisini: “Seçildiğiniz anda cumhurbaşkanı töreni için toplarınız atılmayacaktır. Sizi cumhurbaşkanlığı arabası alıp Köşk’e götürmeyecek, aksine bir cipe bindirilerek Etlik’e götürüleceksiniz; orada yeriniz hazırlanmıştır. Belki de Etlik’te gömülebilirsiniz.” Başgil, hatıralarında bunları daha nazik dille anlatmasına rağmen Ulay, pervasız bir hâlde söylediklerini gururla itiraf edecektir sonraki yıllarda.

Başgil, bunun üzerine “Paşalar, siz hiç harp gördünüz mü? Harpte savaştınız mı?” diye soracaktır. Generallerin ‘hayır’ cevabına karşılık Hoca da “Paşalar! Ben Kafkas Cephesi’nde dört sene savaştım. Savaşın ne olduğunu bilirim. Harp sırasında ölüm akla gelmez. Ben şu anda canımı değil, milletimin geleceğini düşünüyorum.” diyecektir. Başgil, ülkede demokratik bir mesafe kat edilmiş, Meclis açılacak noktaya gelmiş iken, cumhurbaşkanlığı için ısrar etmesiyle bütün bu kazanımlardan geriye gidileceği endişesi ile ancak ikna olacaktır. Ertesi gün hem adaylıktan hem de Samsun senatörlüğünden istifa ederek İstanbul’a döndü, ardından İsviçre’ye gider. Bir süre Cenevre Üniversitesi’nde ders verir.

Fransızca kaleme aldığı “27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri” adlı eseri Türkçeye çevrilir ve hoca bu eser yüzünden yargılanır ve sonunda beraat eder. Siyasetten vazgeçmez ve 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nden milletvekili seçilir ve Anayasa Komisyonu başkanlığı yapar.

17 Nisan 1967 tarihinde vefat eder. Cenazesiyle ilgili vasiyetnamesinde ağır kumaşlardan bezeli örtü, top arabası, çelenk, şehir bandosu istemez. Ayrıca cenaze namazına duracak olanların dışında kimsenin katılmasını da arzu etmez.

Geriye ilme, memleketine, insanına ve asıl önemlisi hakka adanmış bir hayat bıraktı. Cenabı Allah nur içinde yatırsın.

Gençler için örnek alınması gereken bir hayat. Gençlere çok önem vermiştir. Gençlere nasihat anlamında “Gençlerle Başbaşa” isimli bir eser bırakmıştır. Okumanızı şiddetle tavsiye edilir.

Kaynakça CEMAL A. KALYONCU http://www.aksiyon.com.tr BEŞİR AYVAZOĞLU http://www.aksiyon.com.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.