Kur’an-ı Kerim, yaşantımızdaki hataları düzeltmemizi temin için örneklerle doludur. Bu örnekler kimi zaman bir peygamber ile kavmi arasında geçen hadiseyi aktarmak, kimi zaman bir tabiat hadisesini anlatmak, kimi zaman da tarihte yaşamış ve ibretlik hayat hikayesi olan kişileri örnek vermek gibi çeşitli yollarla sunulur. Bunlardan birisi de Kalem Suresinin 17-33 ayetlerinde anlatılır. Ayetler şu şekildedir:
“Biz, vaktiyle şu bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara da belâ verdik. Hani bahçe sahipleri, (“Allah izin verirse” gibi) bir kayıt koymaksızın sabah erkenden bahçenin meyvesini kesinlikle devşireceklerine yemin etmişlerdi. 19-20. Fakat onlar uykudayken rabbin tarafından gelen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de bahçe kesilip kurumuş gibi oldu. 21. Sabahleyin birbirlerine şöyle seslendiler: 22. “Eğer devşirecekseniz erkenden tarlanızın başına gidin!” 23. Derken yola koyuldular. Birbirlerine şöyle fısıldıyorlardı: 24. “Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın!” 25. Amaçlarını gerçekleştirebilecek şekilde erkenden yola düşüp gittiler. 26-27. Bahçeyi gördüklerinde ise “Herhalde yanlış yere gelmişiz” dediler. 28. İçlerinden aklı başında olan biri şöyle dedi: “Ben size ‘Emrine uyarak rabbinizin şanını yüceltmelisiniz’ dememiş miydim?” 29. Şöyle cevap verdiler: “Rabbimizi, tenzih ederiz; doğrusu biz haksızlık etmişiz.” 30. Ardından, birbirlerini kınamaya aşladılar. 31. “Yazıklar olsun bize, dediler, gerçekten biz azgın kişilermişiz! 32. Belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz rabbimizden bunu diliyoruz.” 33. İşte ceza budur. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!” (Ayetlerin mealleri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Kur’an Yolu” adlı tefsirinden alınmıştır).
Ayetlerde bahsedilen konunun hikayesi tefsir kitaplarında geçtiği şekliyle şöyledir:Yemen'de San'a şehrine yakın bir yerde yaşayan, dinin emirlerine uygun hareket eden salih bir insanın her türlü meyve, ekin ve hurma ağaçları bulunan güzel bir bahçesi vardır. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri çağırır, bahçenin ürünlerinden onlara verir, Allah’ın verdiği nimetten Allah’ın muhtaç kullarını görüp gözetir, böylece nimetin şükrünü eda eder. Yüce Allah da bahçenin ürünlerini çok verir. Adam ölünce bahçesi oğullarına kalır. Adamın çocukları, babalarının yolundan gitmezler, aile fertlerinin çokluğunu bahane ederek yoksullara ürünlerinden vermek istemezler. Bu amaçla sabahleyin gizlice hasat etmek için bahçeye gitmeye karar verirler. Bunun üzerine Yüce Allah gece vakti bir tufan gönderir ve bahçenin ürünlerini imha eder.
Bu ibretlik hadise, günümüz insanının çoğunlukla ihmal ettiği hak sahibinin hakkını gözetmemeyi konu alır ve doğrudan bize öğüttür. Ayrıca anlatıldığı şekliyle bizi de bağlayıcıdır. Yani, yoksulların ve muhtaçların hakkını gözetmeyen kişilerin, varlıklarında tayin edilen hakkı yerine iade etmemelerinin acı neticesini tadacakları konusunda tenbihatta bulunulur. Zira Kur’an-ı Kerim varlıklı kimselerin mallarında yoksulların hakkının olduğunu açıkça ifade eder:” Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay ayırırlardı.” Zariyat,19); “İsteyene ve yoksun kalmışa mallarından belli bir hak tanıyanlar” (Mearic,2425).
Günümüzde hakkın yerine iade edilmemesi meselesi farklı şekillerde tezahür etmektedir. Bir insana hakkı olanı vermemek hakkın ihlalinin açık göstergesidir. Ancak, şimdilerde bunun üstü örtülü ya da gizli diyebileceğimiz şekilleri yaşanmaktadır. Hakkı olmadığı ya da ihtiyacı bulunmadığı halde, resmi makamlara veya zenginlere müracaat ederek yardım almak bir hakkın gaspıdır; çünkü bu hak ihtiyaç sahiplerinindir. Allah’ın muhtaçlara ayırdığı bir kaynağın yerine ulaşmamasına sebep olmaktır. Bunun için yalan beyanda bulunmak da aynı derecede günahtır. Yanlış bilgi vermek de bu hak gasbına sebep olmak demektir. Devletin muhtaçlar için ayırdığı kaynağı almak için zaman zaman muhtaç olmayanların da kuyruğa girdiğine şahit oluyoruz. Halbuki kul hakkının ne kadar büyük bir vebal olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Helal ve haram konusunda dikkatli olmak Müslümanlık görevimizdir. Unutmayalım Allah’ın hesabını sormayacağı zerre kadar bir işimiz olmayacaktır. Kulluk, doğumdan ölüme yaşadığımız her saniyenin bizatihi kendisidir.
Allah bizleri hangimiz daha iyi kul olabileceğiz diye denemek için yaratmıştır. Bu denemeden kazançlı çıkmak için Allah’a karşı olan ibadet görevlerimizi hakkıyla yerine getirmek, haram ve helallere uymak, kul ve kamu hakkına riayet etmek, doğru olmak, başkalarının hakkını gözetmek, yalandan uzak durmak gerekir. Bunlara uymayanların ayette anlatılan hak sahibini gözetmeyen bahçe sahipleri gibi acı gerçeklerle yüz yüze kalabilecekleri asla unutulmamalıdır. Nimete şükrün ifadesi onu vereni unutmamaktır.