Fransa´daki son olayları, doğru okumak için benzerlerine bakmak lâzım. Ancak o zaman kuklacılar ve maksatları anlaşılabilir…
Güvenlik kameralarından silâha, zamanlamadan plânlamaya, paradan psikolojiye en küçük cinayet için bile neler gerektiği düşünülecek olursa, son olayların; her şeyi kontrol eden bir plânlamanın mahsulü olduğu kolayca görülür. Önce şunu tespit edelim: Bilgi, gözlem, araştırma, para, profesyonellik, insan, çeşitli imkânlar ve plânlama gerektiren; dünya çapında akisler yapan böyle olaylar; devlet organizasyonu olmadan gerçekleştirilemez. Hele sonuca ve bundan kazananlara bakınca maksatlı ve plânlı olduklarına hükmetmemek mümkün olamaz. Bu kanaate, son olay üzerine varmış değilim:
“… üçü bir arada, Yahudisi, Amerikası, Avrupası; en büyük düşman olarak gördükleri İslâm dünyasına karşı, ortak bir tavır içindeler. Kendi yaptıkları terör olaylarını, biz yapıyormuşuz gibi, propaganda ve reklâm imkânları ile bize mal etmek istiyorlar… İkiz Kuleler´in failleri nerede? Irak´taki kimyasal silâhlar uzaya mı gitti? İkiz Kuleler´in uçurulmasından sonra, ‘vay, sen misin bize bunu yapan?´ asabiyetiyle Afganistan´a girdiler. Uzaya gitmekle ve oradan yerdeki kara karıncanın kara gözünün içindeki kara çöpü bile görebilmekle övünenler, terör liderini bulup idam sehpasına götür(e)medi?” (05 Ekim 2010)
“İtalya´nın eski başkanı, (Cossiga) bir İtalyan gazetesine 2007´de şöyle demişti: ‘Dünyanın her gizli servisi iyi bilir ki, 11 Eylül işi CIA ve Mossad´ın işidir, Siyonist dünyasının yardımıyla yapmışlardır. Maksatları Arapları dünyanın gözünde küçük düşürmek ve Irak ve Afganistan´ın işgalini mümkün kılmaktır´. Bizim gazetelerde de yer aldı bu haber…” (19 Nisan 2011)
“Bal gibi biliyorlar ki, İslâm merhamet dinidir. Değil kendinden olana, gayriye bile zulüm suçtur. Yani İslâm zulme engeldir ve zalimlerin en büyük korkusudur. Bir merhamet dini, terörün tarlası gibi gösterilmek ve yutturulmak isteniyor... Bal gibi biliyorlar ki, ‘Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kimsedir´ ve ‘kendisi için istediğini başkaları için de ister, kendisi için istemediğini başkaları için de istemez´. Asabiyet içinde, minareye kuyu diyorlar ve bizim de aşağılık duygusu içinde yalanlarını kabul etmemizi istiyorlar. Bundan büyük terör mü olur?” (05 Ekim 2010)
İkiz kuleler suikastından sonra Afganistan; Saddam zaliminden kurtarmak iddiasıyla Irak kan gölüne çevirildi. Son olay ile İslâm dünyası üzerindeki psikolojik baskı arttırıldı. Fransa´daki İslâm´ı alaya alan dergiye yapılan suikastta tetiği çeken kim olursa olsun, asıl fail, İslâm nefretidir (İslâmofobya değil –ayrı bir yazı konusu–)… Bu zamana kadar görüldüğü gibi, sonuçta zarar gören yine Müslümanlar oldu. Olaylara sinema şeridi gibi bakalım…
1-Danimarka´da İslâm´ı; hakaret, alay ve küçümseyici bir tarzda hedef alan bir dergi çıkartılıyor. Belki Paris´te çıkarılacak olan için bir deneme… Derginin tesiri prova ediliyor.
2-Ve İslâm´ı en âdi şekilde alaya alan bir mizah dergisi Avrupa´nın kültür merkezi Paris´te… Normal şartlarda hiçbir tesiri olmayacak sivrisinek vızıltısı, teknik imkânlarla gök gürültüsü haline getiriliyor. Hain yayınlar, her türlü medya imkânı ile dünyaya duyuruluyor… Batı kamuoyu ‘İslâm tehlikesini gör!´ diye tahrik edilirken; Müslümanlar, damarına basılarak öfkelendiriliyor…
3-Kandırılmış veya icbar edilmiş birkaç zavallı, eline tutuşturulmuş silâhlarla, öfkelendirilmiş Müslümanların sözüm ona temsilcisi edasıyla dergiye hücum ettiriliyor. Olaydan sonra katiller, Batı gizli servis laboratuvarları mamulü sözüm ona İslâmî terör örgütünün üyesi olarak lânse ediliyor. “Vahşî cihat örgütünün” bu zamana kadar yaptığı faaliyetler yaygarası ayyuka çıkıyor.
4-Ve akıtılan kan etrafında toplanma… Devlet adamları, önemli kişiler, her çeşidi ile medya ve onbinlerce insan Avrupa kültür merkezine yığılıyor… Resmî makamlar dillerin ucu ile ‘canım İslâm´ın terörle ilgisi olduğunu söylemek zor´ derken, her türlü telkin vasıtası, ‘işte bir kere daha gördünüz, İslâm ne kadar verimli bir terör tarlasıdır” diye yaygara yapıyor. Her gün öldürülen Müslümanların görmezden gelindiği yetmiyormuş gibi, 12 Fransız´ın ölümü üzerine dünya ayağa kaldırılıyor ve canlı yayınlarla, Kabil´den itibaren bütün cinayetlerin suçlusu olarak İslâm sorgulanıyor… Asıl failler değil de, Müslüman; Yahudi, Hristiyan, mason, Siyonist vesairenin itham edici bakışları altında; evin hanımının kaybolan gerdanlığını ben çalmadım demek zorunda kalan hizmetçi gibi, bakın ben de sizinle birlikte kınıyorum, ben masumum demeye mecbur bırakılıyor.
Her şey bu kadar ayan beyanken hâlâ bunlar komplo teorileri diyecek saf var mıdır, dersiniz?