HEYECANIMIZI YİTİRMEK…

MUZAFFER ÇEVEN

Heyecan, bir olay, durum veya düşünceye verilen yoğun ve ani duygusal tepki… Heyecan, bireyin yaşadığı duygusal durumların hızlı ve belirgin bir şekilde değişmesi… Heyecan; sevinç, korku, öfke, şaşkınlık vb. güçlü duygularla ilişkili… Heyecan; kalp atışının hızlanması, terleme… Heyecan, yaşadığımızı hissetmek… Heyecan ile ortaya çıkan hissî tepkiler, insanın hayatta kalma ve çevresine uyum sağlama mekanizmalarının parçası… Heyecanlanınca, kabımıza sığamayız; yüreğimiz yerinden oynar, yüreğimiz güm güm eder (küt küt atar), yüreğimiz kalkar, yüreğimiz hop eder, içimiz içimize sığmaz hâle gelir, eteğimiz/paçalarımız ayağımıza dolaşır, elimiz ayağımız dolaşır, nutkumuz tutulur, benzimiz solar, rengimiz atar… Her insanın heyecanlanma eşiği farklıdır; herhangi bir durumdan heyecanlanma düzeyi kişiden kişiye değişir… Heyecanı yenmek için; derin ve yavaş nefes alma teknikleri, heyecanı azaltmaya yardımcı olur… Aşırı heyecan duygusu endişe, stres veya olumsuz bir etki yapabilir… Yaşanmış deneyimler insanın heyecanını yitirmesine yol açabilir… Heyecanı, kompleks (karmaşık) hâle getirmemek ve zarar vermediği sürece sorun yapmamak lâzım… Heyecanı yönetmek ve kontrol altında tutabilmek önemli… Heyecan, doğal insanî duygu… Heyecanın aşırısı, endişeye, strese veya olumsuz bir etkiye kapı aralar… Heyecan yitirilince de dibe vurulur…

Heyecanımızı yitirmek, tükenmenin bahanelere havale edilmesi… Çok heyecanlanmak, duygulara teslimiyetin tezahürü… Heyecanımızı yitirmek; bitmenin, tükenmenin, yaşarken ölmenin adı… Heyecan duymamak, duygusuz olmanın, robotlaşmanın görünür hâli… Ne heyecansız ne aşırı heyecanlı olmak, doğru değil… Sıradanlaşmak, alışmak, ilgi-bilgi eksiliği, heyecanımızı kaybet mi, hayatımızı monoton (tekdüze) hâle getiriyor yoksa monoton bir hayat mı, heyecanımızı kaybetmemize yol açıyor? Asıl sorun heyecanımızı kaybetmekle başlıyor… Heyecanımızı kaybetmek; tükenmişliğin yansıması, hayatımızın monotonlaşması… Yaş kemâle erdikçe, hayatta tecrübe kazandıkça, bazı rutinler oluşturdukça; hayata karşı heyecanımız da yavaş yavaş, törpülenmekte… Yaptığımız işe alışmak, hayatta deneyim kazanmak, her gün aynı şeyleri aynı şekillerde yapmak ve nihayet hayatımızda heyecan duyacak hiçbir şey bırakmamak… Sonrasında, elimizde kalan; konforlu, ancak tekdüze bir hayat… Böyle bir yaşantı, birçoğumuzu bıkkın ve mutsuz etmekte… Her işte, her meslekte heyecan olmazsa; yenilenme ve gelişim olamaz… Okula başlarken veya işteki ilk günümüzde, sunum veya ilk defa konuşma yaptığımız ilk anda ya da ilk yurtdışına çıkışımızda hissettiğimiz heyecan; belki hayatımızın her evresinde farklı versiyonlarda hep devam etmeli… Heyecanlarımızın çok büyük, bir kez yaşanacak derecede temel şeyler olmasına gerek yok… Okunmaya değer yeni kitap ya da seyretmeye değer yeni film, her gün aynı şeyleri yaptığımız işimizde farklı bir atılımda bulunmak, yıllardır başlamak istediğiniz projeyi gerçekleştirmek… Yeni bir hobi edinmek, var olan hobimizi geliştirmek, bir şeyler üretmek ya da yeni bir şeyler öğrenmek… Bunları gerçekleştirirken hep heyecanla yapmak… Böylesi heyecan, bizi ayakta tutan, küçük de olsa bizi diri tutan, başarımızı sürdürülebilir kılan şeyler… Bu, bizim içimizdeki masum çocuk tarafımızı hep canlı tutan, sol yanımızın sevgiyle dolu olmasını sağlayan çarpıntılar… Heyecanımızı yitirmemeye başladığımız anın akabinde; hiçbir şeye yetişemez hâle dönüşeceğimiz, modern hayatın bir parçası olarak çakılı kalacağımız, robotlaşacağımız, en sonunda mankurtlaşacağımız; su götürme bir gerçek… Teknolojiyi akıllıca kullanmak varken, teknolojinin aparatlarına dönüşmektir bu… Sözüm ona ‘o kadar acelem var ki, o kadar çok yoğunum ki, vaktim yok.’ bahanesine takılı kalmaktır bu… En kötü olan ise, evden işe işten eve koştururken kendimizi ihmal etmek, kendimize yaptığımız büyük bir haksızlık… Heyecanımızı yitirmek; akıl sağlığımız için çok tehlikeli… Her gün aynı şeyleri yaparken, zaman harcarken, kendimize ayıracak hiç zamanımızın olmaması, mutlu olamamamızın tek nedeni… Bunun üstesinden gelebilmenin yegâne yolu ise, sevgi, empati ve merhamet birlikteliği…

Mutlu olabilmek, hayatımızdaki monotonluğu kırmak için en önemli şey; zahmet ile emek ile üretmek ve ürettiğimizi hakça bölüşmektir, aslında… ‘Armut piş, ağzıma düş’ kolaycılığından sıyrıldığımız an, bir işe birlikte omuz verdiğimiz an, heyecanımızı yitirmek gayrimümkün… Heyecanımızı, hareket hâlinde olduğumuzda yitirmeyiz… Harekette bereket, zahmette rahmet vardır… Paylaşılan her bir doğru şeyde, heyecanımızı tetikleyen bir şey vardır… Bir günümüzü diğer bir günümüzle eş geçirmek, gelişmemek, yenilenmemek demek… Heyecanımızın yok olması, ilgimizin ve bilgiye ulaşma isteğimizin durması demek… Heyecanımızı kaybetmemiz, hem profesyonel hem kişisel yaşamda motivasyonumuzun olumsuz etkilenmesine, hayat kalitesinin düşmesine sebep… Heyecan kaybına neden olduğu öne sürülen bilindik şeyler… Monotonluk, rutinleşme, sürekli aynı işleri yapmak… Başarısızlık, hayâl kırıklıkları, beklentilerimizin karşılanmaması veya sürekli başarısızlıklarla karşılaşmak… İlgi alanlarımızın değişmesi… Fiziksel, zihinsel yorgunluk, aşırı çalışma, stres ve yetersiz dinlenme… Heyecan kaybına neden olduğu öne sürülen bilindik şeylerin, mâlum çözüm yolları… Yeni hedefler belirlemek, rutin işleri renklendirmek… Yapılan işlere ara vermek, dinlenmek, tatile çıkmak, hobilerle uğraşmak veya sadece günlük rutinden kısa bir süre uzaklaşmak… Yapılan işlere ve uğraşılara çeşitlilik katmak, farklı projelerle uğraşmak, yeni beceriler öğrenmek veya sosyal etkinliklere katılmak… Profesyonel sosyal destek almak, bir terapist veya mentor ile görüşmek, motivasyon kaybını anlamak ve çözüm yolları bulmaya çalışmak… Pozitif düşünmeyi öğrenmek, meditasyon (derin düşünme) gibi rahatlama tekniklerini uygulamak, zihinsel dengeyi sağlayarak heyecanı yeniden canlandırmak… Önce fikretmek, sonrasında zikretmek ve şükretmek, bütün söylediklerimizin özü…

Heyecan kaybına neden olduğu öne sürülen bilindik şeylerin, mâlum çözüm yollarından çok daha kıymetli olan çözüm yolları var… Kadim medeniyet değerlerimiz… Geçmişe öylesine sünger çekmeden, mâziden kopmadan, tarihî kazanımlarımızı yok saymadan, birikimlerin üzerine konuşlandıracağımız evrensel değerler… Amaçsız yaşayan bir kimse, hangi heyecanı duyabilir ki… Heyecan, hayatın tadı; onu kaybettiğimizde her şey renksiz ve anlamsız… Heyecan, cesaretin kardeşi; heyecan olmadan cesaret, cansız bir beden gibi… Heyecanı kaybetmek, ruhumuzun yaşlanması… Heyecan, ruhumuzun en saf duyguları; heyecanı hissedebilmek, yaşadığımızı hissetmek demek… “Heyecan, yaşamın yakıtıdır. Büyük işler, büyük heyecanlarla başarılır.” (Ralph Waldo Emerson)… “Hayatta heyecan kalmamışsa, yaşamak da anlamsızlaşır.” (Erich Fromm)… Her yeni gün, yeni bir heyecan olmalı… “Heyecan, insan ruhunun en saf hâlidir.” (Johann Wolfgang von Goethe)… Heyecan olmadan, başarılı olmak kabil değil… Hayatta, her zaman heyecan duyabileceğimiz bir şeylerin olması önemli… “Büyük işler başarmak için iki şey gereklidir: bir plan ve yetersiz zaman.” (Leonard Bernstein)… Heyecansız yapılan plan, yeterince zaman olsa da nâfile… Gerçekten, bir insanın başarısındaki en önemli etken, işini yaparken duyduğu heyecan olsa gerek… Meselâ, bir öğretmenin derse başlamadan önce, eli sınıfın kapı kolunda iken duyması gereken heyecan… Bu heyecan olmadan, ders, ders olamaz…

Heyecan duymalıyız her zaman… Heyecan olmadan sevgiyi yaşamak imkânsız… Heyecanımızın olması güzel… Aşırı heyecanlanmamız ise, bizi dibe vurduran itici güç de olabilir… Heyecanımızın dozu ve kıvamı önemli… Selam, sevgi ve saygılarımla.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.