Her yıl, Hıristiyan âlemi ile dünyanın diğer birçok ülkelerinde 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece Yılbaşı olarak kutlanır. Yılbaşı Hristiyanlarca Hz. İsa’nın doğumu olarak kabul edilen gündür. “Noel” denilen bu yortu’yu (bayramı) Katolik ve Protestanlar 25 Aralık’ta, Ortodokslar ise, 6 Ocak’ta kutlamaktadırlar. Daha sonraları Aziz Joannes Khrysostomas ve Nazianzoslu Aziz Gregorios’un çalışmalarıyla aradaki fark kaldırılarak yılın ilk gününde kutlanmaya başlanmıştır. Görüldüğü gibi Hz. İsa’nın doğumunun 31 Aralık veya 1 Ocak olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Hristiyan âlemi yılbaşı gecesini Hz. İsa’nın doğum yıldönümü mülâhaza ve inancıyla, o gece için özel yemekler yaparak, eğlenceler düzenleyerek, ayinlere katılarak kutlarlar. Batıda 24 Aralık’ta başlayıp, 1 Ocak’ta sona eren tatile de “Christmas” denilmektedir. Hristiyan inanışına göre Hz. İsa’nın adı da 1 Ocak’ta verilmiştir.
Peki, doğrudan ve büyük bir ekseriyetle Hıristiyan dünyasını alâkadar eden Yılbaşının Türk-İslâm geleneğinde yeri var mıdır?
Bilindiği gibi İslâm inancında Hz. İsa bir peygamberdir. Babasız olarak Allah’ın bir lütfu ile yaratılmıştır. Annesi Hz. Meryem’dir. Meryem, Benî İsrâil’in ileri gelenlerinden İmran’ın kızıdır. Kur’ân-ı Kerim, Hz. İsa’nın doğumundaki fevkalâdeliği birçok âyetinde açıklamış, O’nun vasıflarıyla ilgili olarak:
- Rûhu’l-kuds ile desteklenmiş
- Allah’ın kelimesi ,
- Allah’ın rûhu vb. noktalara özellikle dikkati çekmiştir.
Kur’ân O’nun hakkında, “Rûhu’l-kuds” ve “Allah’ın Kelimesi” terimlerini kullanırken, Hıristiyanlarda bir inanç olan “Allah’ın Oğlu” tabirine yer vermemiştir. Bu gerçek, üzerinde durulması gereken önemli bir husustur.
Kur’ân, Allah’a bir oğul isnad etme yolunda Yahudilerin ve Hıristiyanların sapık inançlarını da reddetmiştir : “Yahudiler, Üzeyr Allah’ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da İsa Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri cahilce sözlerdir ki, bununla daha önce küfredenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Hay Allah kahredesiler, nasıl da yalana kapılıyorlar, bâtıla uyuyorlar”. (Tevbe, 30) Yine Kur’ân-ı Kerim, Hz. İsa’nın özelliklerini sayarken şu noktalara da dikkat çeker:
- Hz. İsa beşikte iken konuşmuştur,
- Hz. İsa körleri iyileştirmiş ölüleri diriltmiş, çamurdan bir kuşa hayat vermiştir.
İslâm inancının Hz. İsa hakkındaki belirgin değerlendirmesinden biri de O’nun, Hıristiyanların iddia ettikleri gibi Haç’a gerilip can vermediğidir : “…halbuki onlar O’nu öldüremediler, asamadılar da. Fakat öldürülen adam kendilerine İsa gibi gösterildi.” (Nisa, 157)
Konumuz Hz. İsa’nın hayatı olmadığı için bu kısa girişten sonra hemen belirtmeliyiz ki, İslâm’ın sağlam korunaklı bilgileri dışında Hz. İsa hakkındaki bilgilerin büyük kısmı efsaneler ve hikâyelerle karışık durumdadır. Bazı kaynaklar O’nun Filistin’de Bethlehem (Beytu’l-lahim) şehrinde M.Ö. 4 veya 5 yıllarında dünyaya geldiğini belirtmektedirler. Hıristiyan dünyasının çoğunluğunca Hz. İsa’nın doğum günü, milâdî takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Milat, “Hz. İsa’nın doğduğu zaman” manasına geldiği gibi, O’nun doğum yortusunu da ifade etmektedir. Hıristiyan mezheplerinin çoğu, Hz. İsa’nın doğum günü olarak 25 Aralık’ı kabul etmiş, tarihe başlangıç yapmak için doğduğu yıla sıfır, ondan öncesine M.Ö., sonrasını da M.S. diye isimlendirmişlerdir. İslâm âleminde ise köklü bir takvim çalışması Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz tarafından gerçekleştirilmiş, O’nun Mekke’den Medine’ye Hicret’i “Hicrî Takvim”in esası kabul edilmiştir.
İlâhî dinleri tebliğle görevli peygamberler, eski dinlerden kalma şirk unsuru taşıyan hurafeleri yok etmek için büyük gayret sarf etmişlerdir. Hıristiyan mezheplerinden çoğunun kabul ettikleri dinî bayramlardan biri olan Hz. İsa’nın doğum günü, en eski âlemşümul müşrik bayramlarından biridir.
Hıristiyanlık zafer kazandıktan sonra Saturnali Bayramı, Hz. İsa’nın doğum günü bayramı olarak kilise tarafından kabul edilmiştir. Bu Mevlid-i İsa bayramı ilk defa Roma’da kutlanmıştır. Hıristiyanlığın ilk üç asrında bu tür bir dinî bayram yoktur. İlk Hıristiyanlar ikinci asra kadar sadece Rûhu’l-kuds’ün zuhuru ve Hz. İsa’nın vaftizi hatırasını anmak için Ocak ayının ilk haftasında âyin yapmışlardır. Hz. İsa’nın tâlim ettiği Hıristiyanlığa inananlar, takriben aradan iki-üç asır geçtikten sonra, dinlerinin aslî hüviyetini koruyamamışlar, eski Roma ve Yunan paganizminin Hıristiyanlığa müdahalesini önleyememişlerdir. Hıristiyan din bilginleri, bu paganizm afetiyle mücadelede acze düşünce, paganizmi Hıristiyanlık açısından izah etme zorunda kalmışlardır; hatta paganizm unsurlarının inanç konusundaki kitaplara girmesine bile göz yummuşlardır. Böylece Hz. İsa’nın tebliğ ettiği saf Hıristiyanlıktan her geçen gün biraz daha uzaklaşmışlardır.
NOEL KİMDİR?
Noel efsanesine gelince, şu nokta hemen belirtilmelidir ki, 31 Aralık gecesi yapılan Yılbaşı eğlenceleri ile Noel’in bir ilgisi yoktur. Noel şenliklerinin temelinde Hz. İsa’nın doğumunu kutlama geleneği yatmaktadır. Bununla beraber Noel, 354’te Batı’da da kutlanıyordu. Hz. İsa’nın doğumunu 6 Ocak’ta kutlayan Doğu ise, Aziz İonnes Khrysostomos ve Nazianzoslu Aziz Gregorios’un etkisiyle Noel’i kutlama tarihi olarak Aralık ayının 25. gününü benimsemiştir. Noel Baba ise Hıristiyanlarca Noel Gecesi çocuklara hediyeler, oyuncaklar dağıttığına inanılan efsanevî bir kişidir.
Hz. İsa’nın doğum günü olarak 6 Ocak’ın ilk asırdan itibaren kutlandığı bilinmektedir. 21–31 Aralık tarihleri arasında kutlanan Mithro Şenliklerinin de Yılbaşı ile yakın bir ilişkisi vardır.
Noel, Almanca’da (Weihnachten) “kutsal gece” anlamlarına gelir. Noel bayramı “Işık Bayramı” olarak da tanımlanır. Nitekim Keltler ve Druidler de karanlık günler sona erince yüksek yerlerde ateş yakarak sevinçlerini izhar ederlerdi. Ayni şekildeki âyinlere Cermenler’de de rastlanmaktadır. Hıristiyanlıktaki bayramların ilki sayılan Noel için dört hafta önceden hazırlıklar yapılır. Noel ağacı da bu bayramdan kalma bir simgedir ve Hıristiyanlıkta dinî bir anlamı yoktur. Noel’in Aralık ayında yapılan Niklas Bayramı ile hiçbir bağlantısı yoktur. Niklas (Nikolaust) yani Noel Baba, 1600 yıl önce Antalya’nın Kaş kazası Demre (Myra) kasabasında yaşamış bir piskopostur. Hıristiyanlar Aralık ayının başlangıcından itibaren günlük hayatlarında bile Noel’e hazırlanırlar. Noel, 24 Aralık akşamı Hıristiyanların kilisede yaptıkları âyinle ve evlerinde yaptıkları “Kutsal Gece” eğlencesiyle başlar. 25 Aralık sabahı ise kiliselerde şenlikler yapılır, ikinci bayram günü olan 26 Aralık’ta genellikle misafirler ağırlanır, ziyafetler yapılır, hastaneler ve kimsesiz çocuklar ziyaret edilir.
Yılın, hangi ayın hangi günü ile başlayacağı meselesi üzerinde yapılan çalışmalar sonunda İngiltere, 1 Ocak 1752’yi yılın birinci günü olarak kabul etmiştir.
Gerçekte Noel’in kimliğini merak edenler, bu efsane kahramanı(!) hakkında tatminkâr bilgi bulmaktan mahrumdurlar. Yabancı dilde yazılmış eserler bile O’nun hakkında “Çocuklara Noel Gecesi birtakım hediyeler getiren bir efsanevî kişidir” vb. ciddiyetten uzak bilgiler vermektedir. Bazı kaynaklar, sırtında taşıdığı çam ağacından kinaye olarak O’na, “Baltık Tötonlarının Orman İlâhı” adını uygun görmüşlerdir. O’nun bu açıdan da Hıristiyanlıkla gerçek bir ilgisi bulunmamaktadır.
Noel Baba’nın (Saint Nicola)’nın Ayanikola olduğuna dair ileri sürülen iddialar ise esassız ve safsata mahsulüdür. Gerçekte Saint Nicole adında bir Hıristiyan azizi yaşayıp yaşamadığı bile kesinlikle bilinmemektedir; kitabı veya herhangi bir hatırası yoktur. Noel’le ancak efsane açısından bir benzerlik sergilemektedir. Noel Baba efsanesi büyük bir ihtimalle Yunan mitolojisindeki Poseidon’a dayanmaktadır; çünkü mitolojideki bu Posedion da, denizcilerin ve çocukların koruyucusu olarak bilinir. İşte bu mitoloji kahramanı, St. Nicola uydurma adıyla Hıristiyanlaştırılarak ihya edilmektedir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyururlar: “Ümmetim fesada uğradığı zamanda sünnetime uyana ve benim yolumdan ayrılmayana 100 şehit sevabı verilir.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, 1394) Burada önemli olan Gayr-i Müslim âdet ve geleneklerini taklitten uzak durmaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Medine’ye hicret ettiğinde Aşure günü oradaki Yahudilerin Hz. Musa (a.s.)’ya yakınlık iddiasıyla oruç tuttuklarını görünce, sırf onlara benzememek için ertesi yıl Aşure’den bir gün önce ve bir gün sonra oruç tutmuştur.
Milletleri ayakta tutan değerlerin başında din, dil, anane ve gelenekler gelir. Bir millet, millî varlığını ve geleneklerini dürbünün tersiyle görmeğe başlarsa, yabancı kültürlere kapılmaktan kurtulamaz. Kendi bayramlarını, kandillerini ve önemli günlerini unutan veya hiçe sayanlar, yaşama kudretini de hayat dinamizmini de kaybederler. Tarih, bu tür nice vakaların en canlı şahididir.
NOEL AĞACI
Noel ağacına gelince; bu da, noel yortusu dolayısıyla süslenen ve ışıklandırılan çam ağacıdır. Noel dolayısıyla çam ağacı kesilmesi ve süslenmesi ilk defa 16. yüzyılda (1605) Almanya’da yapılmış, oradan da Fransa’ya yayılmıştır.
Yılbaşı gecesinde çam ağacını çeşitli hediyelerle süsleme geleneği de kuzeydeki Şamanist ağaç kültüne dayanmaktadır. Bu gelenek onlardan Hıristiyanlara geçerek Noel Ağacı âdet olmuştur. Hıristiyanlar bu ağaç kültünü, Hz. İsa’nın doğumu hakkındaki efsaneye bağlayarak kitaba uydurmuşlar ve ona dinî bir mahiyet vermişlerdir.
Çam ağacı kış aylarında yeşil kalan çok az ağaçtan biridir. Hıristiyanlar yeşil çam ağaçlarını evlerine ve kiliselerine koyarlarsa, bu çam yeşilinde ve tazeliğinde Hz. İsa’nın doğuşu ile getirdiği taze yaşamın simgesine inandıklarını göstermiş olurlar.
Her yılbaşı öncesinde trajik bir sonla hayatları noktalanan körpecik çamlar, özenti sahibi insanlarımızın bir akşamlık zevkleri için bu sene de kesilecek. Batıda çam sırf bu iş için kurulmuş özel ormanlardan kesilirken, bizde bu, ifadenin en hafifiyle; millî servetin katline yol açmaktadır.
“Bir hurma fidanını keseni, Allah tepetaklak cehenneme atar” (Ebû Davûd Kitâbu’l-Edeb, bâb fi-kat’is-sidr) hadis-i şerifi bizlere bu konuda uyarıda bulunmaktadır. Yılbaşında sırf eğlence için çam kesmek, en azından, dinî ve millî değerlerimize aykırıdır.
Kabul etmemiz gerekir ki, Noel babası’yla, Noel ağacı’yla, o geceyi kutlamak için alınıp hazırlanmış hindisiyle, yiyecek ve içecekleriyle yılbaşı eğlenceleri bize batı’dan geçmiştir. Çünkü, Milâdî takvimin kabulünden önce Hicrî ve Rûmî sene başlarında, Müslüman Türk toplumunda yılbaşı dolayısıyla özel eğlenceler düzenlendiği görülmemiştir. Üstelik bu eğlencelerde dinimizin yasakladığı içki, kumar vb. haram fiil ve davranışların geniş ölçüde yer aldığı da yaşanan bir gerçektir.
Beşeriyetin ıslahı için Allah tarafından gönderilmiş ilâhî bir dinin temsilcisi olan Peygamberin doğum yıldönümünün bu şekilde kutlanması doğru olamaz. İçkili, kumarlı eğlencelerin gerçek Hristiyanlıkla da hiçbir alâkası yoktur. İnsanı küçük düşüren zevklerin harmanlaştığı kutlama törenleri, hiç ilâhî bir dinin esaslarıyla bağdaşabilir mi?
Hz. İsa (A.S.) yı biz de severiz. O’nun ve diğer bütün peygamberlerin peygamberliğine inanmak, İslâm’ın iman esaslarından biridir. İslâm akidesine göre peygamberlik bakımından “Allah’ın elçilerinden hiçbirini diğerinden ayırmayız”. Ayrıca bir peygambere saygı, onun doğum yıldönümüne hürmet de, Allah’ın emirleri ve İslâm’ın ölçüleri içinde olmalıdır.
Şüphesiz her dinin ve her milletin kendine mahsus bir medeniyeti ve onu diğerlerinden ayıran ayırıcı vasıfları, İslâm Dini’nin ve İslâm ümmetinin de, hiçbir dini ve hiçbir milleti taklide ihtiyacı olmayan üstün değerleri ve medeniyeti vardır. “Su kaybolursa onu derede, rüzgar kaybolursa onu da tepede” bulabileceğimizi anlatan bir atasözümüz vardır. Fakat bir millet, örfünü, adetini, ulvî değerlerini yitirirse onu bulabileceği bir yer yoktur. Bunu akıldan çıkarmamalıyız.
Yılbaşı, batılı anlamda bütün uygulama ve eylemleriyle, insanın ruh yüceliğini silmeye, bedenî zevk ve şehvetler girdabında manevî değerleri boğmaya yönelik bir hareket olarak , her geçen yıl dozunu ve tahribatını artırmaktadır.
ÖZENTİ VE TAKLİTÇİLİK
Bilindiği gibi İslâm’da “gayri müslim toplumlara benzeme ve onları taklid etme özentisi” hoş görülmemiştir. Nitekim Buharî ve Müslim’in rivayet ettikleri hadis-i şerifte: “Yahudi ve Hristiyanlar (ağaran saç ve sakallarını) boyamazlar, siz onlara muhalefet ediniz” (Buhârî, Libâs 67) buyurulmuştur. Bir başka hadis-i şerifte ümmetinin gayr-ı müslim toplumları taklit etme konusundaki endişesini Rasul-i Ekrem (S.A.S.) Efendimiz: “Siz kendinizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç-kulaç aynen uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girseler, siz de onları takibe çalışacaksınız” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6) sözleriyle ifade buyurmuştur.
Ebû Davûd ve Ahmet b. Hanbel’in rivayet ettikleri; “Bir topluma benzemeye özenen kişi, onlardan sayılır” (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031) anlamındaki hadis-i şerifte ise, yabancı toplumların örf, âdet ve kültürlerini benimseyen kişi ve toplumların, zamanla öz benliklerini kaybedeceklerine işaret olunmuş; Müslümanların kendi benliklerini korumaları, gayr-ı müslimleri taklide özenmemeleri istenmiştir.
NE YAPMALI?
Yılbaşında insan, kendisini eğlenceye vermek yerine, geride bıraktığı koca bir yılın muhasebesini, gelecek yılın da -mesleği, ailesi, çocukları için- planlarını yapacak olsa, kuşkusuz kârlı çıkacaktır.
Bize düşen doğru yolu göstermektir. Kimseyi tuttuğu (gittiği) yoldan döndürenleyiz. Ama doğru olanı hatırlatmakta her Müslümanın görevidir. Peygamberimiz: “Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse, diliyle onun kötü olduğunu söylesin. Buna da gücü yetmezse, kalben o işten ikrah etsin” (Müslim, Îmân, 78) buyurmuştur. Biz de hatırlatıyoruz.