Toplumların unuttuğu ya da epey uzaklaştığı erdemler vardır. Toplumları bunlar ayakta tutar. Toplum içinde insanlar onlarla kaynaşır. Müslüman olsun olmasın bütün toplumlar onlara muhtaçtır. İnsanlık tarihine baktığımız zaman bu erdemlerden uzaklaşan toplumlar güveni ve huzuru kaybetmişlerdir. Bu hasletlere sıkı sıkıya sahip olan toplumlar var olmuşlar, kendilerinden söz ettirmişlerdir. Tarihi şan ve şerefle dolu olan milletler bu güzelliklerle yücelmişlerdir.
Bu güzellikleri; Doğruluk, iyilik, kötülükleri yok etme, kardeşlik, hatayı kabullenme, sahip olunan varlığı başkaları ile paylaşma, yumuşaklık, kini yutma, affetme, sevinçte ve sıkıntıda yardımlaşma, güzel davranma, hoşgörü, sevgi olarak sayabiliriz. Dikkat edersek bütün bunlar insanların ve toplumların hayat unsurlardır. Bunlardan mahrum olan milletler insani faziletleri tümüyle kaybetmiş ve bedbaht olmuşlardır. Güvensizlik, anarşi ve terör bu erdemlerden mahrum olan milletlerin ortak kaderi olmuştur.
Peygamber Efendimiz (SAV)’in etrafında Allah sevgisi ile pervane olan sahabe mutluluğa bu erdemlerle ulaşmışlardır. Allah sevgisini yaratılmışlara yansıtmışlar, sevgi ve hoşgörüde insanlık âlemine örnek olmuşlardır. Darlıkta ve bollukta mutlu olabilmişlerdir. Onları örnek alan milletler mutlulukta onlar gibi örneklik etmişlerdir. Maalesef günümüz insanlığını bunları yeterince kavrayamamış olarak görüyoruz.
Bu gün sahip olduğumuz maddi imkânlar, ilmi ve teknolojik gelişmişlik, dünyevi zenginliklere rağmen ne kadar mutlu olabiliyoruz? Sevgiyi ve hoşgörüyü ne kadar yaşayabiliyoruz? Müslümanlar olarak Dinimizin sunduğu güzellikleri tadabiliyor muyuz?
Yaşadığımız hadiseler bu sorular karşısında bizleri elbette çok düşünmeye sevk ediyor. İnsanların birbirilerini pervasızca öldürmeleri, küçük çıkar hesapları ile süren düşmanlıklar, artan suçlar, intiharlar, haksızlıklar, sevgisizlikler, hoşgörüsüzlükler, tahammülsüzlükler, haramlar ve helaller konusunda duyarsızlıklar, bencillikler, muhtaçların hakkını gözetmemek, menfaatçilikler ve daha sayabileceğimiz birçok sebep bizi bu sorulara karşı cevabımızda mahcup duruma düşürmektedir.
Ehl-i Beyt’in gözbebeği Hz Ali ile biricik oğlu Hz. Hasan arasında geçen, sorulu cevaplı şu konuşma, ihtiyacımız olan erdemleri bulmada eksiklerimizin neler olduğunu anlamamıza yetecektir sanırım:
Hz. Ali: "Ey Yavrum! Doğruluk nedir?"
Hz. Hasan: "İyiliği yaparak kötülüğü ortadan kaldırmaktır."
Hz. Ali: "Şeref nedir?"
Hz. Hasan: "Dostlara güzel davranmak, hatayı kabullenmektir."
Hz. Ali: "Kardeşlik nedir?"
Hz. Hasan: "Darlıkta ve bollukta her şeyini paylaşabilmendir."
Hz. Ali: "Hilm nedir?"
Hz. Hasan: "Kini yutmak, benliğe sahip olmaktır."
Hz. Ali: "Yücelik nedir?"
Hz. Hasan: "Borçluya yardım etmen, suçları affetmendir."
Hz. Ali: "Erdem nedir?"
Hz. Hasan: "Güzel davranmak ve kötülükleri terk etmektir."
Gelin bizi mutlu kılacak erdemleri yaşama bilinci ve gayreti içinde olalım. Milletimizin bizi biz yapan erdemlerden bu gün yaşattığı bir çok iyilik ve güzellik örneği var. Onları yaygınlaştırıp varlığını sürdürme gayreti içinde olalım. Unutmayalım, mutluluk topluca tadılır. Münferit yaşanan mutluluklar sahibini mutlu edemez.