Din, ilk insanla birlikte tarih gündemine girerek en yüksek ideallerin kaynağı ve evrensel arayışların hareket noktası olmuştur. Buna bağlı olarak insanlığın ruh, karakter, kimlik, kültür, ekonomik ve sosyal hayatını etkilemiştir. İslâmî kaynaklara göre dm, “Bir İlâhî emirler manzumesi olup, akıl sahiplerini kendi serbest iradeleriyle peygamberlerin getirdiğini kabul etmeye sevk eden bir disiplin olarak tanımlanmaktadır. Dinin insanı hem dünyada hem öbür alemde mutlu kılmak gibi kapsamlı bir hedefi vardır. Bu nedenle din akıl sahibi insanı sorumlu kabul ederek onun irade, düşünce, çalışma, seyahat, mesken, sağlık, giyinme ve beslenme gibi davranışlarıyla ilgili bazı düzenlemeler ve sınırlandırmalar getirmiştir. Çünkü dinin önerdiği emir ya da yasaklara uymakta insanlar için hayır ve yarar vardır. Buna örnek olarak İlahî dinlerin korunmasını emrettikleri beş temel prensibi gösterebiliriz. Bunlar; dini koruma, canı koruma, aklı koruma, nesli koruma ve malı korumadır. Yüzyıllardır içimi tartışılan tütünün günümüzdeki bireysel ve toplumsal zararları, insan sağlığını tehdit ettiği bilimsel inceleme ve denemelerle kanıtlanmıştır. Buna göre sigaranın insan hayatını, doğrudan ya da dolaylı yollarla ölüme sürüklediği bir gerçektir. O halde burada bazı dinî hükümlerin devreye girmesi gerekir. Çünkü kitap, sünnet ve bunları yorumlayan din bilginlerinin görüşleri, sigaranın kullanımı ya da bırakılması açısından önemli bir rol oynar.
Bu yıl olduğu gibi sanırım bundan sonraki yıllarda da “9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü” artık her zamankinden çok daha farklı, çok daha derin anlamlar içeren etkinlikler yapılarak kutlanacaktır. Neden mi? Çünkü tüm dünyada sigara içiciliği bir alışkanlık olarak değil bir hastalık olarak, içenler ise tedaviye muhtaç birer hasta olarak kabul edilmektedir. Tabii ki ulaşılan bu sonuca, yapılan bilimsel çalışmaların katkısı büyük olmuştur. Bunlardan hiç kuşkusuz en önemlisi, beyinden salgılanan “dopamin” hormonunun sigara içicilerinde meydana getirdiği ve bağımlılık ile sonuçlanan hastalığın tespit edilmesidir. Buna ilave olarak da WHO (Dünya Sağlık Örgütü)’nün, sigarayı resmen düşman ilan etmesi bu ve benzeri yaklaşımlara ilave bir ivme kazandırmıştır. Kalkınmış ülkelerin tamamı sigara içme alışkanlığının önünü kesmek için çeşitli tedbirler almaktadır. Şimdiye kadar sigaraya karşı en etkili kampanyayı, geliştirdiği sağlık hizmetleri ve bazı yayın araçlarıyla gerçekleştiren ülkeler başarı sırasına göre, Kanada, ABD, İngiltere ve Almanya olmuştur. Sigara ile mücadelede, tüm dünyadaki bu gelişmelerin ülkemize pozitif katkıları iki temel yaklaşımla ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki, sigara içilmesi ile ilgili yasal düzenlemeler, ikincisi ise; sigara içiciliğinin artık Sağlık Bakanlığı tarafından bir hastalık olarak kabul edilmesi olmuştur. Bu durumun doğal sonucu olarak da tüm Türkiye de “sigara içiciliği hastalığına” yakalanan hastalara yeni tedavi merkezleri kurulmuş ve merkezlerin personel sayıları artırılmış, hatta masraflarının devlet bütçesinden ödenmesi kararlaştırılarak bu karar 2011 yılında kısmen uygulanmıştır. Ülkemizde “KETEM” merkezli olan bu çalışmalar hâlen devam etmekte olup, devlet ve üniversite hastaneleri ise sigarayı bıraktırma polikliniklerinin sayılarını her geçen gün artırmışlardır.
Gecikmeli de olsa ülkemizde de “Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi” nin girişimi ve düzenli çalışması sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisince çıkarılan 4207 sayılı
“Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Yasa "nın çıkmasıyla yeni bir adım atılmıştır. Aynı duyarlılığın birçok dernek, cemiyet ve vakıf gibi kurumlarca sürdürüldüğünü görüyoruz. Kamu yararına hizmet üreten bu tür gönüllü kurumlara maddî ve manevî destek vermenin insanî, dinî ve ahlakî bir görev olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de iyilikte yardımlaşmayı önermiştir. "...İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın... "(Maide, 5/2)
Sigara tütün bitkisinin kurutulmuş olan yapraklarından hazırlanır. Tütün, puro, enfiye vb çiğneme ile kullanıldığı gibi pipo ile de içilmektedir. Sigara hangi yöntemle içilirse içilsin zararı bakımından sonuç değişmez. Kişi veya toplumun sağlık riskini olumsuz olarak ciddi boyutlarda etkilemektedir. Dini yönden bir sonuca ulaşmak için sigaranın, insan sağlığını hangi düzeyde tehdit ettiğinin ispatlanması gerekir. Pozitif bilimin tartışmasız olarak ortaya koyduğu bu sakıncalar şöyle özetlenebilir.
- Sigara dumanında 4000 kadar kimyevi madde tespit edilmiştir. Bunların hepsi insan vücuduna zararlıdır. En riskli olanları ise, nikotin, zift (katran), karbon monoksit (CO) ve kanser yapabilen (kanserojen) maddelerdir. ABD Genel Sağlık Servisinin yaptığı araştırmaya göre, sigara içmediği halde, sigara dumanına maruz kalan kişilerin akciğer kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğu açıklanmıştır. Çünkü sigara içmeyen bir kimsenin akciğerine giden duman ile, sigara içenin akciğerine giden duman arasında keyfiyet açısından hiçbir fark yoktur. Sigara dumanının teneffüs edilmesi sonucu yukarıdaki risklere ek olarak bronşit ve zatürre hastalıklarına da davetiye çıkardığı açıklanmıştır.
- Yine sigara, günümüzde toplumun korkulu rüyası haline gelen gırtlak, akciğer ve cilt kanseri başta olmak üzere bademcik, sindirim, solunum, sinir sistemi, idrar yollan ve tenasül sistemi üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır.
- Sigara kalbe çok daha zararlıdır. Onun atış hızını arttırdığı için oksijen ihtiyacı artar. Buna karşılık, kandaki alyuvarların belli bir yüzdesi oksijen yerine karbon monoksit (CO) ile birleşmiştir. Kalbin kendisini besleyen damarlar olan, koroner arterlerle kalbe gelen kan miktarı da azalmıştır. Neticede, bilhassa önceden kalp krizi geçirenlerde bir tek sigara içmekle bile kalp ağrıları başlayabilir.
- Sigara kadının hamilelik durumunu da olumsuz etkilemektedir. Anne adayının beslenmesine, kısırlığa ve çocuğun gelişimine de zarar vermektedir. Yapılan deney ve istatistik sonuçlarına göre, sigara içen kadınlarda kısırlık %41,8; içmeyenlerde %3.8 oranla ortalama on kat fazladır.
- Sindirim sisteminin organları ve bunların fonksiyonları üzerine sigaranın zararlı etkisi uzun zamandan beri bilinmektedir. Gastrit ve ülserlerin oluşumunda sigaranın büyük payı vardır. Yapılan bir araştırmada sigarayı bırakan ülserlilerde iyileşme oranı %75 olduğu halde, sigarayı bırakmayanlarda bu oranın %57 olduğu görülmüştür.
Yapılan çalışmalar, 34-64 yaş arasında sigara ile inme (felç) tehlikesinin artması arasında güçlü bir ilişki varlığı ortaya koymuştur. Sigaraya eşlik eden inme tehlikesi; hipertansiyona yakındır. İçine günlük sigara sayısıyla inme gelişme tehlikesi arasında bir doz-cevap ilişkisinin mevcut olduğu görülmüştür. 1017’si erkek, 569’u kadın toplam 1586 kişi üzerinde yapılan deneyde meydana gelen 132 inme vakasının %37’si sigaradan %36’sının da hipertansiyondan kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Sigaranın göz, tatma, koklama, hormonelgüç ve deri gibi bünyemiz üzerinde daha birçok tahrip edici özellikleri vardır. Günümüzde gelişen labaratuvar incelemeler ve bulgular bu konuda alarm vermektedir, ilgi alanımız ve araştırmamızın ana hederi direk sigara ve sağlık olmadığı için ayrıntılara giremiyoruz. Ancak sigaranın dini hükmünü tartışabilmek için bu sakıncaların da bilinmesine ihtiyaç vardır.
Bu güzel gelişmeleri memnuniyetle izlerken, toplumun tüm katmanlarında hâlâ sigara içiciliğinin neden engellenemediğini anlamakta ise güçlük çektiğimiz muhakkak. Bu bağlamda aklımıza gelen şu soruyu ise, sigara ile mücadele eden herkese, her kurum yetkilisine sormak istiyoruz: Acaba toplumlara sunulan çözümler, bu işin özüne inmek yerine sadece, sonucuna yönelik geçiştirici içerikli olabilir mi? Aslında sigara ile mücadelede başka bir yaklaşım tarzı geliştirilmesi gerekiyor, peki bu ne olabilir? Hedef “sigaraya karşı sıfır tolerans” olmalı. Bu hedefe ulaşılması için uygulaması kolay olan birkaç öneriyi kısaca burada sıralayacak olursak;
1. İlk önerimiz her yaştan insana sigaranın ortak düşmanımız olduğu psikolojisinin yerleştirilmesi (çocuklar dahil). Bu psikoloji bireylerde, ortak düşman ilan edilen “illete” direkt veya dolaylı katkılarını sorgulama şuuru aşılayacak. Bunun doğal sonucu olarak da bireysel farkındalık ortaya çıkacak.
2. Bireysel farkındalığı yakalayan bilinçli kitleler, zorlamasız-gönüllülük esasına dayalı olarak ortak tepkilerini eyleme dökecekler. Sonuçta ise, sigaranın üretiminden piyasaya sunumuna kadar, hatta içilen ortamlarına kadar, bir dizi kısıtlama ve psikolojik baskı kendiliğinden oluşacak (kitleler psikolojisi).
Bu yaklaşım tarzı toplumun tamamına yayılınca ise, ortaya “sigaraya sıfır tolerans” hedefine kilitlenmiş şuurlu-bireyler çıkacak ve mücadelede daha doğal bir çözüm yolu kendiliğinden ortaya çıkmış olacaktır muhakkak.
Diğer yandan İslam Dini, her insanın sağlığını korumayı ve tedavi yöntemlerine baş vurmayı emretmektedir. Nitekim bir adam Hz.Peygamber (a.s) gelerek tedavi olup olmaması hususunda kendisine sordu. Hz .Peygamber (a.s); “Evet ey Allah’ın kulları, tedavi olunuz. Zira Cenab-ı Hak hiçbir hastalık vermemiştir ki, beraberinde şifası/uda vermiş olmasın., ancak bir hastalık bunun dışındadır.”
O nedir diye soruldu da, ‘‘İhtiyarlıktır.” Buyurdu.(Buharî, Edeb, 15.)
Şu hadisle de yine sağlığın önemi vurgulanmıştır.
‘‘İnsanlardan çoğunun aldandığı (ve kıymetini takdir edemediği) iki nimet vardır. Sağlık ve boş vakit .”( Buharî, er-Rikak, I.)
Kur’an’ın şu ayetleri de insanların dikkatlerini tedavi yöntemine ve şifa arayıp bulmaya teşvik etmektedir.
“Biz Kur’an dan öyle birşey indiriyoruz, ki o, Mü’minler için şifa ve rahmettir’. (İsra s.17/82)
“Ey İnsanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, Mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”( Yunus, 10/57 )
Sigara hakkındaki dini hükmün netleşmesi için onun fert, aile ve ülke ekonomisine verdiği zararın da bilinmesi gerekir. Günlük sigara gideri, sigara içen insan nüfusu vb içilecek yıllarla çarpıldığında aile ve ülke bütçesinde küçümsenmeyecek bir mali kaynağın duman halinde uçup gittiğini görürüz. Buna sigaranın neden olduğu hastalıklar ve bu yüzden iş ve gücünden geri kalmanın zararları, tedavi giderleri de eklenince, şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşırız. Çünkü sigara içen kimse, hiçbir yararı ve zorunluluğu olmadığı halde malın israfına, saçılmasına ve böylece kendisi, ailesi ve çocukları için zorunlu olan hayat standardının düşmesine zemin hazırlamaktadır. Oysa ki yüce dinimizin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim her türlü israf ve aşırı harcamayı yasaklamıştır.
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkım ver. Gereksiz, yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar” ( Nisâ, 17/26.)
“Ey Adem oğulları! her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin, yiyin, için fakat israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez”( En’am, S/141)
Sevgili peygamber (a.s) de; mal ve servetin hem kutsal hem de sahibinin elinde bir emanet olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur. “Yarın kıyamet gününde kul dört şeyden sorulmadıkça yerinden adım atamaz. Bunlar; ömrünü nerede harcadığı, gençliğini nasıl geçirdiği, ilmi ile nasıl amel ettiği, malım nereden kazandığı ve nereye harcadığıdır.” Diğer bir hadiste ise “Dinde, zarar vermek de, zarara zararla mukabele etmek de yoktur. " buyurmuşlardır. (Beyhaki, c. 10, s. 250 ) İslamın doğduğu çağda tütün ve ürünleri olmadığı için hakkında açık bir hüküm yoktur. Zira bir şey ortada yokken ve varlığı bilinmezken onun hakkında görüş belirtmek doğru değildir. Çünkü ‘‘Eşyada asıl olan onun mubah olmasıdır.” Bu hususta şu ayet örnek gösterilebilir: “O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” O halde temelde helâl olan bir şeyin yasaklanmasının dinen mümkün olmadığı düşünülebilir. Bal ve benzeri gıdalar bazı insanlar için zararlı olduğu tespit edilse bile bütün insanlara zararlı olduğu söylenemez. Helâl ve haram konusunda acele, duygusal, aşın ve hırslı davranılmaz. Hz. Peygamber (a.s) bile başlangıçta bütün kötülüklerin kaynağı olan içki hakkında Allah tarafından kesin hüküm gelinceye kadar beklemeyi tercih etmiştir. İslam dininde haram kılınan şeyler; fesat, çirkinlik, zarar vb. illetler üzerine bina edilmiştir, içki aklın kaybına, kumar haksız kazanca, yalan sosyal haksızlığa ve genel ahlaka aykırı olduğu için yasaklanmıştır. Aynı değerlendirme tütün ve ürünleri için yapıldığında da, ondaki, iyilik, yarar, zarar, çirkinlik ve kötülüğe göre helâl veya haram kategorilerinden birine yerleştirmek mümkün olabilir. Çünkü Kur’an ve sünnetle bildirilmiş bazı hükümler vardır ki aynı cinsten olan cüz’i mevzular, aralarındaki benzerlik ve vasıf ortaklığından dolayı bu külli kaidelere kıyas edilerek tespit edilir. Hal böyle olunca akl-ı selim sahibi herkes, sigaranın kötü ve zararlı bir alışkanlık olduğu hususunda görüş birliği içindedir. Özellikle insan sağlığı açısındaki zararlar, klinik ve labaratuvar araştırmalarıyla tescil edilmiştir. Diğer yandan fert, aile ve toplumun iktisat ve sosyal hayatına verdiği malı kayıplar, istatistiki rakamlarla ortaya konulmuştur. O halde tütün ve ürünleri insanın can ve malı üzerinde oluşturduğu bu tehlike karşısında dinin korumasını üstlendiği beş zorunlu prensipten ikisi olan canı ve malı korumak için devreye girmesi kaçınılmazdır.
Son olarak ülkemizde din konusunda görüş bildirmeye ehil ve en yetkili merci olan Diyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kumlunun konu hakkındaki kararını da buraya almakta yarar görüyoruz.
‘‘Sigara içmenin, gırtlak ve akciğer kanseri başta olmak üzere birçok hastalıklara yol açtığı doktorlarca belirtilmektedir. Dinimiz, kişinin kendisine ve başkasına zarar vermesini, eza etmesini ve israfı haram kılmıştır. Bazı alimler, içene ve dumanım teneffüs eden herkese sıhhî yönden zararlı olan sigaranın, israf, eza ve fenâ kokusunu da dikkate alarak, haram olduğunu söylemişlerdir. Hakkında kesin yasaklayıcı hüküm bulunmadığını ifâde eden bazı alimler ise onu mekruh görmüşlerdir. Binaenaleyh sigara içmenin en azından mekruh olduğunda şüphe yoktur. (Fetvalar, Diyanet İşlen Başkanlığı, Ank. 1995, s. 62) İnsan sağlığının baş düşmanı olarak tescil edilen sigara mali yönden de fert, aile ve devletin ekonomik gücünün kısmen de olsa israfına sebep olduğu kesinlik kazanmıştır. O halde insanlığın zorunlu ihtiyaçları arasında yer alan “Can ve Mal” güvenliğinin sağlanmasını da üstlenen İslam dininin bu noktada devreye girmesi gerekir. Böylece sigaranın özendirici ve yaygınlaştırıcı faaliyetlerine karşı alınacak önlemlerin ilk sıralarına dinin önemi ve caydırıcı özelliği göz ardı edilmemelidir. Çünkü dini bir yaklaşımla sigara incelendiğinde; bütün bilim otoriteleri, onun ya haram, ya tahrimen mekruh, veya tenzihen mekruh, çok az bir kısmı da hafif zararlı veya mubah olduğunu söylemişlerdir. Ama yararlı olduğunu savunan hiç kimse yoktur. Böylece açıklanan dini hükümler; günümüzde gelişen tıp bilimi, ekonomik, psikolojik, sosyolojik ve ilgili diğer alanlarla uyum içinde olmuşlardır. Ayrıca sosyal ahlak, örf ve adet bakımından da sigara, aydın, medeni ya da gıpta nedeni olabilecek bir sembol değildir. Nitekim ileri ve kalkınmış ülkeler bu tür olumsuz düşünceleri çoktan aşmışlardır.
Kaynak: Dib Yayınları Hazırlayan: Gülhanım IŞIK- Bilecik Müftülüğü -İl Vaizesi