4 Şubat Perşembe akşamı bazı İstanbullular için çok önemli bir akşamdı. O gece İstanbul semaları, yıllardan sonra yeniden, yatsıdan evvel minarelerden okunan selalar ile yankılandı.
Cuma akşamları sela okunması her vesile ile Peygamberimiz’e salavat getirmeyi adet edinen toplumumuzun icad ettiği bir güzellik. Atalarımız sadece cuma geceleri değil, kandillerde, Ramazan-ı Şerif’de, cenazelerde, hatta bir ara tüm namaz vakitlerinde ezandan önce sela okumuşlar. Cuma geceleri (Arabî takvime göre gün ikindi ile başlar, bu nedenle perşembeyi cumaya bağlayan gece aslında Cuma gecesidir) sela okunması ise halen ülkemizin çeşitli yerlerinde sürdürülen bir adettir ancak İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerimizde bu adet canlı değildi.
Diyanet’e cuma geceleri sela okunması yönünde birçok talep gitti vatandaşlardan, Diyanet ilk olarak bu isteklere selanın sadece cuma günleri ve cenazelerde okunduğunu, selanın sonradan çıkan bir adet olduğuna dair cevaplar verdi ancak Aşık-ı Resûl büyüklerimizin himmetleri, Diyanet İşleri Reisi Sayın Mehmet Görmez Bey’in irfanı ile sonunda İstanbul’da bu gelenek tekrar hayat buldu. Darısı diğer şehirlerin ve elbette Bilecik’in başına...
Cuma gecesi selayı ilk duyduğumda değişik bir duygu hissettim, hemen aklıma 18 sene boyunca Türkçe ezan dinlemek zorunda bırakıldıktan sonra Arapça orijinali ile ilk ezanı dinleyen halkın nasıl bir duyguda olabileceği geldi. Elbette 4 Şubat gecesi yaşadığımız durum aynı durum değildi ancak bendeniz gibi kalbi katı birisi bile o gece sela duyunca farklı duygular hissettim. Kimbilir 16 Haziran 1950’de Arapça ezan tekrar serbest bırakıldığında insanlar neler hissetmiştir?
Gelin bu sorunun cevabını Mustafa Armağan’dan dinleyelim: “Türkiye'nin muhtelif bölgelerinde böyle pek çok duygulu sahne yaşanmıştır o 16 Haziran günü. Bursa'da bir camide o gün ikindi ezanının tam 7 defa okunduğunu öğrendim. Halk bir türlü doyamamıştır ezan-ı Muhammedî'ye. Umumi arzu üzerine müezzinler defalarca okumuş, okumuşlardır.
Bu müthiş sahneyi en güzel anlatanlardan birisi, rahmetli Yaşar Tunagür hocadır. Tunagür hoca, o gün Sultanahmet Camii imamı bestekâr Sadettin Kaynak'ın 16 şerefeye (kendisi 14 olarak hatırlıyor) 16 güzel sesli müezzin bulup çıkarttığını ve kendisinin aşağıda beklediğini, işaret verilmesi üzerine müezzinlerin sırayla (birinin bırakıp öbürünün okumaya başlaması şeklinde) ezanı tam yarım saatte okuduklarını, camiye toplanmış olan cemaatin dışarıya çıkıp ezanı ağlaya ağlaya dinlediğini, diğer camilerden yükselen ezan sesleriyle o saat, İstanbul'un ufuklarının dalga dalga ezan-ı Muhammedi ile çalkalandığını gayet etkileyici bir üslupla şöyle anlatmaktadır: "[Sultanahmet Camii'ndeki müezzinler] 'Allahu Ekber, Allahu Ekber' diye haykırınca Beyazıt, Süleymaniye, Fatih derken İstanbul bir anda ezan sesleriyle dalgalandı. Aynı makamda biri bırakıyor, öbürü başlıyor. Herkes heyecandan tir tir titriyor, pür dikkat gözü şerefelerde ezanı dinliyorlardı. Beyazıt, Sultanahmet ve Yenicami üçgeninden yükselen 'Allahu Ekber' sedasıyla ve bu arada etraftaki küçük cami ve mescitlerden yükselen ezan sesleri ile millet hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kimse camiye girmek istemiyordu. Yarım saat süren ezanı iliklerine kadar gözyaşları içinde duymak, yudumlamak istiyorlardı. Ezanlar bitene kadar millet avluda oturdu kaldı, adeta bir şaşkınlık içindeydiler."
Böyle güzelliklere sahip olabilmemiz için bizleri yönlendiren, yol gösteren Âşık-ı Resûl büyüklerimizin olmasına ne kadar şükretsek azdır. Mesela bu büyüklerden birisi Sünbüliye Şeyhi Necmeddin Hasan Efendi Hazretleri’dir. Necmeddin Hasan Efendi Hazretleri Efendimiz’e o kadar aşkla bağlıdır ki Efendimiz’in dünyayı şereflendirdiği 12 Rebiülevvel gecesinde Koca Musatafa Paşa camisinin minarelerine kaftan giydirmiştir (minarelerin külahlarından şerefelerinin alt kısmına kadar aydınlatılmasına kaftan giydirmek denir). Bunu gören padişahın bu uygulamayı çok beğenip yaydığı rivayet edilmektedir. Mevlid kandilinin kutlanması ile ilgili bir kişiyi daha anmak gerekir, o da Erbil Atabeyi Muzaffereddünî Gökbörü’dür. Dinayet’in İslâm Ansiklopedisinde Gökbörü için yazılanlar şöyle: “Hayır sever bir devlet adamı olan Kökböri'nin Hz.Peygamber'in doğum yıl dönümlerinde mevlid merasimleri düzenlemesi ona İslam dünyasında ün kazandırmıştır. Mevlid merasimleri ilk defa Fatımîler zamanında Kahire'de yapılmaya başlanmış olmakla beraber Gökbörü’nün tertiplediği muhteşem mevlid törenleri Fatımîler devrindeki merasimleri gölgede bırakmıştır. İlk defa onun başlattığı eğlenceli merasim ve anma törenleri sonraları diğer İslam ülkelerinde de bir adet haline gelmiştir.”
Allah Efendimiz’e muhabbeti çok olan bu Zevât-ı Muhteremlerin derecâtlarını âli etsin, bugün de içimizde olanlara da sağlıklı, uzun ömürler versin inşallah.