KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

NECATİ TAYYAR TAŞ

27 Nisan 1495 de Trabzon’da dünyaya gelen, 1520 de tahta geçen ve son Macaristan seferinde Zigetvar Kalesi’nin kuşatması devam ederken, 7 Eylül 1566 da vefat eden Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Hakka yürüyüşünün 446. sene-i devriyesinde hâtırâtını yâd etmek, ruhlarını şâd etmek ve torunları olan aziz milletimizle beraber, bir hafta gecikerek de olsa bir Fatiha okumak için bu gün ki yazımı sultanların sultanına tahsis etmek istedim.

Dünyanın kendisine muhteşem dediği ecdadımızın ulularından Kanuni Sultan Süleyman Han’a rahmet, mağfiret dileyerek, mekânlarının, makamlarının, makarlarının cennet olmasını temenni ederek, dillere destan pek çok hatırasından ibretimize işte üç tanesi:

*** 

Sultan Süleyman, veziri Sokullu Mehmet Paşa’ya son seferine çıkmadan ceylan derisi kaplı bir bohça içinde bazı kâğıtlar emanet etmiş, eğer emr-i hak vâki olursa naşıyla birlikte bu bohçanın da gömülmesini istemiştir. Kanuni’nin Zegetvar’da vefatı üzerine Sokullu, devrin meşhur Şeyh-ül İslâm’ı Mehmet Ebussuud Efendiye Padişahın vasiyetini ceylan derili bohça ile birlikte vermiştir. Cenaze namazını kıldıran Şeyh-ül İslâm: “İslâm dininde eşyanın naaş ile gömülmesi yoktur. Padişah vasiyeti dahi olsa hakikat budur. Kaldı ki, bizlerin asıl vazifesi, emreden ve hükmedenlerin şeriata aykırı arzularına mâni olmaktır” demiş ve ceylan derili bohça Sultan Süleyman’ın yanına gömülmemiştir.

Ceylan derili bohça açıldığında içinden, Kanuni’nin taht’a çıktığı günden son nefesine kadar, davranışlarının meşru, şeriat ve kanunlara uygun olduğuna dair fetvalar çıkmıştır. Sultan Süleyman oğlu Şehzade Mustafa’yı, Hürrem Sultan’ın kışkırtması ile öldürürken de Şeyh-ül İslâm’dan fetva almıştı… O devirde saltanat sahibinin, Anayasa Mahkemesi yerini tutan “Fetvahane”ye başvurması ve tasdikini alması şarttı. Kanuni Sultan Süleyman 45 sene, 11 ay, 7 günlük saltanatında ne yapmışsa sorumlu kişilere danıştığını ispat eden bu belgeleri naşının yanında fani dünyadan götürülmeye değer tek kıymet saymıştı…

Selanikli Mustafa Efendi tarihinde, bu “Fetva”ları teker teker gören Ebussuud Efendi’nin cenazeye kapanıp, hıçkıra hıçkıra ağladığını, “Süleyman, Süleyman… Sen kendini kurtardın… Bizleri kim kurtaracak!” diye feryat ettiğini anlatır. 

*** 

Karıncalar sarayın bahçesindeki bin bir çeşit meyve ağaçlarını kurutuyordu. Muhteşem Padişah Kanuni Sultan Süleyman, karıncaların yok edilmesi için Şeyhülislam Ebussuud Efendiden şu beyitle fetva istemiş: Dırahta (bahçeye) eğer ziyan etse karınca / Zararı var mıdır onu kırınca. Padişahın bu talebine, Ebussuud aynı nazımla cevap vermiş: Yarın Hakkın divanına varınca / Süleyman’dan hakkını alır karınca. 

*** 

Osmanlı devletinin sınırları Avrupa içlerine kadar uzandığı Kanuni Sultan Süleyman devrinin Fransa’sında, kadın ve erkeğin birbirine sarılarak dans ettikleri haberi Kanuniye ulaşınca, Osmanlı Hakanı zamanın Fransa kralına bir mektup yazar. Mektubunda: “Ben ki; kırk sekiz krallığın Hakanı Sultan Süleyman Han’ım. Seferimden aldığım habere göre, memleketinizde dans nâmı altında kadın-erkek birbirine sarılmak suretiyle herkesin gözü önünde faydasız işler işlenmekte olduğunu işitmişimdir.

İş bu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali muvacehesinde nâme-i hümayunum (yazılı fermanım) yed’inize (elinize) bulaşmasından itibaren derhal son verilmediği takdir de, bizzat orduyu hümayunumla gelip men’e muktedirim” diyerek gözdağı vermiş ve bunun üzerine söz konusu dans yasak edilmiştir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.