Karadeniz'e kuş bakışı - 2

BİRSEN ERARSLAN

Hopa’ya vardığımızda tır kuyrukları dikkatimizi çekiyor. Sırp gümrük kapısından geçmek için sıralarını bekliyorlar. Bizim sınırı geçmemizde nüfus cüzdanlarımız yeterli oluyor. Gürcülerin ellerinde büyük valizleri beşer litrelik ikişer bidon yağlarıyla geçiyorlar sınırı. Soruyoruz neden yağ diye. Türkiye ucuz diyorlar, aksanlı Türkçeleriyle giyecek de aldık deyip valizleri gösteriyorlar.

Batum’a yaklaştığımızda okaliptüs ağaçları sıralanmış yolların kenarlarına. Batum’un bulunduğu bölge bataklık olduğu için okaliptüs ağacı tercih edilmiş. Suyu fazlasıyla çekme özelliği varmış. Rehberimizin dediğine göre bataklık olan Batum şu anki halini bu ağaçlara borçluymuş. Birkaç Avrupa ülkesinin meydanları taklit edilerek yapılmış binalara tarihi hava verilmiş.

Halkın çoğunluğu Hıristiyan. Kiliseler yükseliyor caddelerin kenarında. Bir tane cami kalmış Osmanlıdan günümüze. Barlar, kumarhaneler malum Müslüman olmayan bir ülkedeyiz. Halkın rahatlığı beni rahatsız ediyor. Sahilde Ali ve Nino heykeli… Değişik tasarımıyla kavuşamayan aşıkları simgeliyormuş. Gerçek bile olması şaibeli bu heykellerden ve hikayesinden gelir elde ediyorlar. Heyhat; biz bütün gerçeklerimizi bırakmış bunlara mı bakmaya gelmişiz? Çoğu tabelaların altında Türkçesi yazıyor. Bazı dükkân isimleri bizden. Nede olsa 400 yıl Osmanlı toprağıymış. Geç saatlerde ülkemize dönüyoruz. Canım memleketim.

Küçük minibüslerle Palovit Şelalesi’ne gidiyoruz. Cesareti olanlar yasak olmasına rağmen suyun yeryüzüne kavuştuğu yere iniyor.

Mavi Göl’de Kuzalan Şelalesi’nde burada ne kadar anlatsam az gelir. Türkuvaz rengini gidip görmeniz gerek. Giresun’un saklı cenneti gibi… Geri dönüş yolunda Giresun’dan fındık alıyoruz. Halkın kurutmak içen yollara serdiği yeni haşatından. Bu vesileyle sohbet imkanı da buluyoruz.

Sürmene’nin içinde Manahoz Deresi’nin kenarında sağlı sollu çay fabrikalarından birine götürüyor rehberimiz. Bizlere birkaç çeşit çay ikram edip çayın yapım aşamalarından bahsediyorlar. Sürmene bıçaklarının tarihçesini ve çeşitleri hakkında bizleri bilgilendiriyorlar. Sürmene bıçaklarının suyunu yunus balıkların eritilmiş yağından verdiklerini söylüyorlar.  Karadeniz’in dağlarından bal çeşitlerin kendi şivesi ve hoş anlatımıyla anlatıyor Karadeniz uşağı. Değişik balların tadına bakıyoruz.

Rize Çamlıhemşin’de Zil Kale’ye gidiyoruz. Asıl adı Zer Kale imiş. Aşağıdaki kale anlamına geliyormuş. Yukarıdaki kaleler maalesef yıkılmış varlığı kalmamış. Cüzi bir miktarla kaleyi geziyoruz. Rumlar zamanında yapılan kale Osmanlılar tarafından da kullanılmış. Sadece manzarasını seyretmek için bile bu kaleye çıkılır.

Bir tabiat harikası da Borçka Karagöl…  Karagöl’de tekne ile gezebilirsiniz ya da etrafını yürüyerek turlayabilirsiniz. Her hali sizi büyülemeye yetiyor. Ya da bizim gibi sadece oturup seyredebilirsiniz.

Hamsiköy sütlacından bahsetmeden geçemeyeceğim. Yaylalarda otlayan ineklerin sütünden yapılan sütlacı tatmanızı isterim. Üç kuşaktır bu işi yapıyorlarmış ve gayet de başarılılar.

Yazı dizimin devamında da Karadeniz’in yaylalarından bahsedeceğim. Şimdilik hoşçakalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.